Varoluşun hakikatini arayan, görünenin ardında gizlenen gerçeğe temas eden denemeler bunlar. Bir tür, olayların kendi varlıklarında ve ‘an’da saklı olan anlamları birlikte görebilme çabası. Salih Özaytürk’ün samimiyeti, heyecanı, sözünü sakınmadan söyleyebilme cesaretini ama aynı zamanda sükûneti de bir arada barındıran bir üslupla ördüğü , anların toplamından oluşan hayatlarımıza bütünü kapsayan bir bakış sunuyor. Yaşantımızın tamamını Yaratıcı’yla tam bir muhatabiyete dönüştürecek bilgece sözlerle…
***
İÇİNDEKİLER
Yeni Baskı İçin Not / 7
GİRİŞ / 9
Öğrenmek ve Anlamak Üzerine / 11
OLAYLARIN DİLİ / 15
Ahir Zamanda Yok Olmak / 17
Domuz Eti Neden Yenir? / 23
Kimsesiz Hastalar Kimsesiz mi? / 26
Mazeretimiz Var mı? / 31
Olayların Dili / 34
‘AN’DA SAKLI ZAMANLAR / 39
‘An’da Saklı Zamanlar / 41
Dost İle Dost muyuz? / 44
Handaki Siluetler / 52
Araf’ta Bir Gölge / 56
Hayaller ve Gerçekler / 60
Kesişen Yollar / 65
Mesajınız Var! / 71
ZAMANIN ARA YÜZLERİ / 79
Ahir Zamanda Tesettür / 81
Akarsuda Yüzmek gibi / 85
Her Şeye Rağmen Ümit! / 88
Risaletin Kısa Tarifi / 90
Şizofreni Yazıları / 96
Zamanı Doğru Algılamak / 96
İslâm’ı İçsel Bir Huzurla Yaşamak / 102
Sancılı Düşünceler / 103
Perdeleri Aralarken / 104
Pencereler! / 106
Ve Ötesi… / 109
Sonsöz / 110
YeniBir Gün… / 112
Zamanın Arayüzleri / 115
ANLAM ARAYIŞLARI / 119
Bir Küçük Çay Molası / 121
Çözüm Çözülmektedir… / 125
İçimizdeki Cehennem: Öfke / 131
Öfke Hüzne Dönüşürse / 140
İmkânlar Ne Kadar İmkânsız? / 147
İnsan Ne İle Yaşar? / 151
Kadın ve Erkek Rakip mi? / 156
Zulme Karşı Masumiyet / 160
Rahmeti İnciten Gerçekler / 168
Sınavsızlık Tasavvuru / 175
VE ÖTESİ / 179
Yakaza / 181
Çölde Yenilenen Hayat / 183
SON / 197
Hasbıhâl! / 199
Yeni Baskı İçin Not
Kendinden Öte Bir Yol’un ikinci baskısında yapılan en önemli değişiklik, yazıların orijinal hallerini tercih etmek oldu. Aslında ironik bir durum bu. Birinci baskıda yayınevinin tercihi doğrultusunda yapılan değişiklikler geri alındı yalnızca.
Editörlük mesleğini uzun yıllar yakından seyretmiş ve denemiş biri olarak, özellikle duygu ve düşüncenin ruh-beden gibi iç içe geçtiği, bütünleşerek farklılaştığı yazıları ilk yazıldıkları ruh haliyle bırakmak, yapısına fazla müda-hele etmemek tercihim olmuştur. Çünkü, bu tarz yazılara yapılan müdahaleler, işe en iyi niyetlerle girişilmiş olsa bile, çoğunlukla kıvamın bozulmasıyla sonuçlanıyor.
Kendinden Öte Bir Yol’da yer alan yazıların geneli duygu-düşünce, itiraz-arayış, huzur-coşku, hatta bazen ölüm ile hayat arasındaki ‘gel-git’lerin ürünü olduğu için, dokunulmasın, varsın elbisesi kendine özgü haliyle kalsın ama özünü muhafaza etsin istedim.
Bu nedenle kitabın yeni baskısında, bazı kavramların daha yalın kullanılması için yapılan küçük müdahaleler haricinde yazılar ilk halleriyle alındı.
Umarım bu tercih, bu düzenleme, Kendinden Öte Bir Yol’dayer alan kelimelerin ve cümlelerin arkasında kıvranan sessiz çığlıkların ve anlamların görünür hale gelmesine katkıda bulunur. Ve okuyucuyu, kitabın yazarını yazmaya iten duygu ve düşünceye yanaştırır, buluşturur…
Salih Özaytürk Mart 2010, İstanbul
GİRİŞ
Öğrenmek ve Anlamak Üzerine
Biraz geç oldu, biliyorum. Geç kalmak belki de yaşamının bir parçası haline gelmiş bir insan olarak, yaşamın gerçeklerini sorguladığım onca yıldan sonra, düşüncelerimi imkân dâhilinde anlaşılır bir şekilde, ama öncelikle kendi anladığım, kendime anlattığım boyutuyla ifade etmeye çalışıyorum. İnsanın düşündüklerinden çok, kendi yaşantısına anlam katan içselleşmiş gerçekleri ifade etmesini, ama ifade ederken mümkün olduğu kadar anlaşılır olabilmesini önemsiyorum.
Görebildiğim kadarıyla insan çevresindeki gerçekleri iki biçimde irdeliyor ve irdeleme biçimiyle bağlantılı sonuçlara ulaşıyor:
“Nasıl?” sorusuyla başladığı düşünsel yolculukla, olayların yaşandığı maddesel boyutu sorguluyor ve sebep-sonuç bağlantılı yorumlara gidiyor. Neticede, evrenin işleyişini ve bu işleyiş içerisinde yaşamını nasıl sürdürebileceğini, açlıktan kurtulup yaşamını sürdürebilmesi için yemeğe ihtiyacı olduğunu, ısınmak için ateşe, ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştırmak için aletlere muhtaç olduğunu öğreniyor ve böylece teknolojiyi üretebiliyor insan.
Bu tarz yorumlarla açığa çıkan bilgiler birikiyor ve ‘bilimler’e dönüşüyor. Bilimler güneşin nasıl yandığını, dünyanın nasıl döndüğünü, mevsimlerin nasıl oluştuğunu, her Allah’ın günü geriye doğru kayarak ayın doğuş saatinin nasıl değiştiğini, canlıların nasıl oluştuğunu, insanın nasıl geliştiğini, hastalıkları ve çarelerini, binlerce, milyarlarca problemi açıklayabiliyor.
Ama gelin görün ki insana bahşedilmiş en güzel özelliklerden olan şuur ve akıl arasından gizliden gizliye açığa çıkan anlamlara dair meraklı sorular kalb-i insanı en derinden meşgul etmeye devam ediyor. Kâinat neden var? İnsan neden yaratılmıştır? Neden musibetlerle kuşatılmıştır? Kudreti Sonsuz Biri’nin yaratmakta olduğu hayatta neden ve niçin çalışmak zorunda bırakılmıştır? Dünya neden yaratılmıştır? Neden dünyada yaratılmışız? Cennette kalsak olmaz mıydı? Hayrın ve şerrin karmakarışık var edildiği bir ortamda nefis gibi belâlı bir yoldaş, İblis gibi kötü bir arkadaş başımıza neden musallat edilmiştir?..
Bu tarz sorularımıza cevap ararken, her şeyi açıklayabileceği iddiasıyla karşımıza dikilen bilimin, bütün bu olayların neden ve niçin gerçekleştiğini anlamaktan da, anlatabilmekten de nihayetsiz derece uzak olduğunu kavramakta gecikmiyor insan. Çünkü bilim, kendi maddî gerçeklerine o kadar gömülmüştür ki mana âlemine karşı kaçınılmaz olarak körleşmiştir. Elbette ki “nasıl” sorusunun cevabı olarak üretilen bir şeyin, “niçin” sorusuna cevap vermesi beklenemez, o cevap verebileceğini iddia etse bile…
Diğer taraftan namazın nasıl kılındığı, orucun nasıl tutulduğu ya da mabetlerde ayin esnasında nelerin nasıl yapılması gerektiği, din büyüklerine hürmetin kuralları ayrıntılarıyla anlatılıyor, ama bunların neden ve niçin yapıldığı atlanıyor. Hatta bu tarz sorgulamalar birer ölümcül şüphe olarak algılanıp büyük günahlar kapsamına dâhil ediliyor.
Kısacası, insanlık bugün bilgi ile kavramı, öğrenmekle anlamayı birbirine karıştırdığı için, yaşamın görsel olarak gösterişli bir hale büründüğü ama anlamsal olarak güdükleştiği, maddî zenginlikler içerisinde manevî fakirliklere, bunalımlara sürüklendiği, soruların sorunlara dönüştüğü tehlikeli bir sürece girmiştir.
Varlıklar, kâinat kitabının harfleri; olaylar, harekeleri gibidir. Kâinat kitabındaki varlık harflerinin maddî şekillerine dair bilgileri elde ettikten sonra, içerisinde yaşadığımız hayat ve bu koca kâinat, anlaşılmayı bekleyen bir kitap olarak karşımızda durmaktadır işte.
Kur’an ise bir bilgi kitabı olmaktan çok ama çok öte, bir ‘anlam kitabı’ olarak bizi içerisinde yaşadığımız hayata, kâinata, Yaratıcı’nm varlığına ve sıfatlarına dair düşünsel ve duygusal gerçeklemelere, zihin ve şuur yardımıyla bilgilerimizi güncelleyerek, gerçekleyerek “yaşantılarımızı anlamlandırmaya” davet etmektedir.
Bizden önceki o güzel insanlar bu nedenle, işte şu içerisinde yaşadığımız zamanın çocukları olan bizlerin yaşantılarının anlamlanması, anlam boyutuna doğru olması gereken yolculuğumuzun kolaylaşması uğruna dünyanın lezzetlerini hiçe sayarak yaşamışlardır.
Bizden öncekilerin bizim için yaptıklarının bir devamı olarak, bizden sonrakilerin yaşamlarının anlamlanabilmesi için Resûlü Ekrem’in “Toprağın altı üstünden hayırlı olacak” dediği şu ahir zaman şartları içerisinde yaşamak, düşünmek ve ifade etmek zorunda kalışımız bu yüzden…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yüzyılın Aşkları ~ Can Dündar
Yüzyılın Aşkları
Can Dündar
Bu kitapta geçtiğimiz yüzyılda yaşanmış 10 aşk öyküsü var. Kimi Nâzım’la Piraye’nin, Mustafa Kemal’le Latife’ninki gibi, üzerine çok kitap yazılmış aşklar… Kimi Yüksel Menderes’le...
- Hakikat ve Hurafe ~ Dücane Cündioğlu
Hakikat ve Hurafe
Dücane Cündioğlu
Hakikat ve Hurafe herkese hitab etmiyor; bilakis, herkesin dışında kalabilmeyi başarmış küçük ve seçkin bir azınlığı; yani hakikat ile hurafe arasındaki ve bağlacını kaldırabilme...
- Her Şey Yerli Yerinde – İlk Aşklar ve Son Öyküler ~ Oliver Sacks
Her Şey Yerli Yerinde – İlk Aşklar ve Son Öyküler
Oliver Sacks
Oliver Sacks’ın ölümünden sonra yayımlanan üçüncü derlemesi “Her Şey Yerli Yerinde”, ünlü nörolog-yazarın ilgi alanının genişliğini gözler önüne seren yazılardan oluşuyor. Bunlardan bazılarında Sacks’ın...