Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Köstebek Yolları
Köstebek Yolları

Köstebek Yolları

Günay Çetao Kızılırmak

“Herkes neşelendiğinde ben de neşeleniyorum. Sonra neşe pörsüyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ne getirirlerse ben çevresini kuşatıyorum. Tek yapabildiğim kuşatmak. Kuşattıkça, getirdikleri şey, kokular, duygular,…

“Herkes neşelendiğinde ben de neşeleniyorum. Sonra neşe pörsüyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ne getirirlerse ben çevresini kuşatıyorum. Tek yapabildiğim kuşatmak. Kuşattıkça, getirdikleri şey, kokular, duygular, sözler koyulaşıyor, yoğunlaşıyor, ağırlaşıyor. Sonra havalandırıyorlar içeriyi toprak kendini hatırlatıyor. Gidemedikleri adımları da getiriyorlar, söyleyemedikleri sözleri de. Onları bende gidiyor, bende söylüyorlar.”

Günay Çetao Kızılırmak’ın öykülerindeki insan, yaşamayı kolaylaştıracağını sezdiği şeyi tam bulacakken kaybediyor. Aşk eski şarkılarda unutulmuş, ormana gitmek “kitabî bir heves”, günün uzun tüneline iki ucundan dalan iki insan birbirine ulaşana kadar yorulup uyuyakalıyor. Derin bir nefes alıp yeniden yola koyulmaktan başka çare yok, ama önümüzde sandığımız, yürüdükçe varacağımızı düşündüğümüz hayat hep geride bir yerde kalıyor. İleriye veya geriye değil, daha derinlere gitmek gerekecek artık, köstebek yolları kazarak…

Köstebek Yolları, şehrin ve yaşamın düğümlerini çözüp insanı bulmaya, görmeye çalışıyor

İÇİNDEKİLER

Uzak 9
Ev  19
Neydi?  27
Sigara  33
Çok yaşlı bir kadın  39
Her şeyin tam tersi  43
Doktor ve ben  53
Ölenin ardından  59
Köstebek yolları  65
Munise  75
Kırmızı balık  83

Uzak

hep zor şeyler düşüyor hayatıma
yakınmayalım
ıssızlık ta baştan beri vardı
LÂLE MÜLDÜR

Senelik iznimin tamamını yasımı layığınca tutmak için kullanmaya karar verdim. Kıpırdamadan yatıp kafamı kollarımla koruyarak bu uçsuz bucaksız trenin üzerimden geçmesini bekleyecektim. Kendimi loş bir vadiye yayılmış dağınık bir harabe olarak hayal ederdim bazen de – arkeologlar beni olabildiğince toparladıktan sonra bakanlık turizme kazandıracak, lahitlerimde kemikleri bulunan küçük insanların hangi amansız hastalıktan öldüğünü hiç kimse bilmeyecekti.

Bazen de bir camii avlusunda o gün ölenlerin adlarını ders başında okunan yoklama listesini dinler gibi dinlediğimi, cenaze arabasına binmeye çalışan en yakın akrabanın kolundan tuttuğumu çünkü ölüm diye bir şey varsa oralarda olmam gerektiğini farz ederdim. Ruhumun arabeskliğini Amerikan komedileriyle alt etmeye çalıştım ve zaman zaman buna muvaffak oldum. Zihnimin sisli meydanında pek bir numarası olmayan hokkabaz ve sirk artistleri yarı sarhoş, hafif serkeş fink atıyordu.

Hepsini, hepsini kaleydoskopun içindeki şekiller kadar tesadüfi, ben uydurdum çünkü aşk bitince geriye rüzgârın süpürdüğü bomboş bir panayır yeri kaldı. Uyudum uyudum uyandım. Papatya çayı demledim  ama sadece düşlerimde, gerçekteyse sallama siyah çay içtim. Gerçekte delik deşik uykumun altında titreyerek ısınmaya çalışıyordum. Gerçekte kokuyordum – doğal olanın kokmak, zorlama olanın ha bire temizlenmek olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gerçekte komik değildi hiçbir şey. Belinde fıtık, topukları kabuklanan, saçları dökülen, bedenin ve zihnin bütün iplerini elinden kaçırmış bir orta yaşlıya dönüşmeden önceki son sahici kederimdir bu belki, diyor, onu var gücümle sakınmaya karar veriyordum. Her şeyi yanlış biliyordum: sonu, ortayı, köşeyi, bucağı. Arkadaşım Aslı yanımda kalmaya başladı.

Bir poşet gereksiz eşya gibi terk edilişimi fazla abarttığımı düşündüğünü anlamayayım diye elinden geleni yapıyordu. Anlıyordum, ama olsun. O Ay’ın aydınlık yüzüydü, elinden mucizeler gelen öyle bir evliyaydı ki hiç açmayan bir çiçeği açtırdı, bakkala sallamak için bir hasır sepetle ip edindi, çaydanlığın kulpunu tutarken elimiz yanmasın diye tombul bir fırın eldiveni aldı, akşamları balkonda çay içerken kadife sesiyle bana “seyreyle güzel’i” söyledi. “Seyreyle güzel kudretli Mevla’m neler eyler” dediğinde inanıyor, şarkı bittiğinde imanımı yeniden yitiriyordum. Sonra rüyalarımda aynı çukura üç kez düştüğümü görmeye başladım. Bir gecenin üçünde kalp krizi geçirdim. Doktor, krizi ve vücudumdaki çeşitli ağrıları uydurduğumu müjdeledi. Antidepresan tedavisine başladım. Kalbim öteden beri hızlı atar  yavaşladı.

İşe dönüşümün üzerinden bir ay kadar geçmişti ki patron çağırdı. “Bir arkadaşımız N.’deki projeden ayrıldı, yerine siz gitmek ister misiniz?” Çiçeği bakkal sepetinin içine oturtmuş, komiklikler yaparak merdivenlerden inen Aslı’yı yolcu ettim, birkaç eşyamı anneme taşıdım, genzimde yuttuğum zehrin tadı, gidip o sayısız yamalarla dolu acayip ülkeye kondum. Adım Selin.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Hoca, Baba, Amca, Ben ~ Murat UyurkulakHoca, Baba, Amca, Ben

    Hoca, Baba, Amca, Ben

    Murat Uyurkulak

    Bir sabah, uykunun en tatlı yerindeyken, kapı zili acı acı öttü. Bülbül zillerdendi, bana çocukluğumun geçtiği Aydın’daki aile evini, o evdeki mutsuzluğu ve yoksulluğu...

  2. Otlakçı ~ Memduh Şevket EsendalOtlakçı

    Otlakçı

    Memduh Şevket Esendal

    Memduh Şevket Esendal’ın 1946 yılında Hikâyeler – Birinci Kitap, 1958’den itibaren ise Otlakçı adıyla yayımlanan öyküleri edebiyatımızın en önemli metinleri arasında yer alırlar. Sohbet...

  3. Har ~ Murat UyurkulakHar

    Har

    Murat Uyurkulak

    … Netamiye ülkesi, öyle böyle değil, çok netameli, pek hassas bi yerdir. Herkesin bin türlü takıntısı, çeşit çeşit sapıklığı, ruhundan söküp atamadığı kötü hatıraları...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur