Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kuşa Bak
Kuşa Bak

Kuşa Bak

Kurt Vonnegut

UYUMSUZLAR,KAÇIKLAR, DEHALAR,HEPSİ BİR ARADA! Aniden cinayet işleyip ortadan kayboluverecek masum görünüşlü manyaklarla dolu şehir görüntüsü belirdi kafamda; dehşetten midem bulanmaya başladı. Kavgacı çiftler, cinayet…

UYUMSUZLAR,KAÇIKLAR, DEHALAR,HEPSİ BİR ARADA!

Aniden cinayet işleyip ortadan kayboluverecek masum görünüşlü manyaklarla dolu şehir görüntüsü belirdi kafamda; dehşetten midem bulanmaya başladı.

Kavgacı çiftler, cinayet danışmanları, hovardalar, değişen ve gelişen teknoloji, ahlaki belirsizlikler… Kurt Vonnegut, İkinci Dünya Savaşı sonrası insanların endişelerini yansıtırken Amerikan yaşamının hem tedirgin edici hem eğlenceli karelerini çekiyor.

Kuşa Bak, her biri yazarın alametifarikası olarak nitelendirilebilecek bir mizah ve hümanizmle dolup taşan, daha önce yayımlanmamış on dört öykü içeriyor.

“İdeal bir dünyada, insanların okumak için gecenin bir yarısı sıraya gireceği türden bir kitap bu.”

New York Magazine

SIRKÜPÜ

Yaz, uykusunda huzur içinde ruhunu teslim etmişti ve tatlı dilli bir vasiyet infazcısı olan Güz, İlkbahar gelip hakkını talep edene kadar yaşamı güvenli bir şekilde kilit altında tutuyordu. Mutfak penceresinin dışındaki bu hüzün dolu, hoş mecazla tam bir uyum içinde olan Ellen Bowers, sabahın bu erken saatinde kocası Henry’nin salı kahvaltısını hazırlamakla meşguldü. Henry ise ince bir duvarın öteki tarafında, soğuk duşun altında soluk soluğa dans edip kendini tokatlıyordu. Ellen otuzlu yaşlarının başında, güzel, ufak tefek bir kadındı, hırpani sabahlığının içinde dahi cıva gibi, ışıl ışıl görünüyordu.

Neredeyse her durumda severdi zaten yaşamayı, ama şimdi bir kilise orgunun küt küt atan Âmin’i gibi içinden taşıveren bir duygu seliyle seviyordu onu, çünkü bu sabah kocasının iyi olmanın yanı sıra yakında zengin ve ünlü de olacağını söyleyebiliyordu. Doğrusu hiç beklemiyordu bunu, hayalini bile kurduğu söylenemezdi, mütevazı eşyası ve güzü düşünmek gibi hiç para gerektirmeyen, küçük, ruhsal serüvenler yetiyordu ona. Henry çok para kazanabilecek bir tip değildi. Çoktan kabullenilmiş bir durumdu bu. Kanaatkâr bir kurcalayıcı, malzemeler ve makinelerle neredeyse sihirbaz gibi oynayan bir yaratıcı ve tamirciydi o.

Fakat işitme cihazları imalatçısı Akustik-cevher Şirketi’nde laborant olarak çalıştığı süre boyunca yalnızca ufak tefek mucizeler gerçekleştirebilmişti. İşverenlerince takdir ediliyordu edilmesine ama emeklerine karşılık aman aman bir ücret ödemiyorlardı. Yüksek bir maaş beklemek doğru olmazdı zaten, diye hiç gönül koymadan onaylamışlardı bu durumu Henry ile Ellen, sonuçta gündelik oyalanmalar için para almak bile övünülecek bir şey, bir çeşit lüks sayılırdı. Ötesi yoktu. Ya da yokmuş gibi görünüyordu, diye düşündü Ellen, çünkü mutfak masasının üzerinde bir teneke kutu, bir kablo ve işitme cihazına benzeyen bir kulaklıktan oluşan, kendine özgü modernliğiyle Niagara Şelaleleri ya da Sfenks kadar harikulade bir yaratım duruyordu. Henry onu öğle molalarında gizli gizli çalışarak yapmış, dün gece de eve getirmişti. Yatmadan hemen önce Ellen’ın aklına kutu için kullanılabilecek, bir sırdaşla bir evcil hayvanın hoş bir karışımı olan bir isim gelmişti  Sırküpü.

Sırküpü’nü ona ilk kez gösterirken, “Herkesin yürekten, neredeyse yiyecekten bile çok istediği şey nedir?” diye sormuştu Henry mahcup bir tavırla. Uzun boylu, köylü görünümlü bir adamdı, normalde bir orman yaratığı kadar utangaçtı. Ama bir şey değiştirmişti onu, ateşli ve gürültücü yapmıştı. “Nedir?” “Mutluluk mu Henry?” “Mutluluk elbette! Ama mutluluğun anahtarı nedir?” “Din mi? Güvende olmak mı yoksa Henry? Sağlık mı canım?” “Sokakta yürürken yabancıların gözlerinde, dört bir yanındaki gözlerde neyin özlemini görüyorsun?” “Sen söyle Henry, ben pes ediyorum,” demişti Ellen çaresizce. “Konuşacak birinin! İnsanı gerçekten anlayan birinin! Tam da onun özlemini.” Sırküpü’nü başının üstünde sallamıştı. “İşte bunun!”

Şimdi, bu konuşmanın ertesi günü, yani Ellen pencereden uzaklaşıp Sırküpü’nün kulaklığını itinayla kulağına yerleştirdi. Düz metal kutuyu bluzunun içine tutturdu ve kabloyu saçlarının arasına gizledi. Kulağına yumuşacık bir tıpırtı ve hışırtıyla birlikte sivrisinek vızıltısını andıran armonik bir ses doldu. Bir şey söylemeyecek olmasına karşın utangaçça boğazını temizledi ve bilinçli bir tavırla şöyle düşündü, “Ne iyi ettin de geldin Sırküpü.” “Şöyle güzel bir molayı kimse senin kadar hak etmiyor Ellen,” diye fısıldadı Sırküpü kulağına.

Sesi, üzerine kâğıt mendil sarılmış bir tarağın içinden konuşan bir çocuğunki gibi tiz ve metalikti. “Katlandığın onca şeyden sonra azıcık da olsa güzel şeyler yaşamanın zamanı geldi.” “Ohhhhh,” diye düşündü Ellen itiraz ederek, “pek de kötü şeyler geçmedi başımdan. Hatta gayet güzel ve kolay bir hayatım var.” “Görünüşte evet,” dedi Sırküpü. “Ama ne kadar çok şeyden mahrum kaldın.” “Şey, sanırım–” “Hadi ama,” dedi Sırküpü. “Ben seni anlıyorum. Hepsi aramızda kalacak zaten, böyle şeyleri arada bir de olsa dışa vurmak iyi gelir. Sağlıklıdır da.

Berbat, sıkış tepiş bir ev burası ve içten içe seni de yiyip bitirmiş, bunun sen de farkındasın, zavallı yavrum benim. Ve bir kadın, kocası da onu fazlasıyla tutku gösterecek kadar sevmediğinde, biraz da olsa incinmekten kendini alamaz. Ah senin ne kadar cesur olduğunu, nelerle nasıl mücadele ettiğini, neşeni korumayı hep başardığını bir bilseydi–” “Ama bak şimdi–” diye itiraz edecek oldu Ellen.

“Zavallı yavrum, talihin senin de yüzüne gülmesi gerek artık. Geç olsun güç olmasın.” “Gerçekten öyle bir derdim yok,” diye düşündü Ellen ısrarla. “Henry hırsla, tutkuyla yanıp tutuşmadığı için mutlu bir adam ve mutlu kocalar karılarıyla çocuklarını da mutlu ederler.” “Yine de bir kadın arada sırada da olsa kocasının ona olan sevgisinin hayata karşı hırsıyla doğru orantılı olabileceğini düşünmeden edemez,” dedi Sırküpü. “Ah, gökkuşağının dibindeki şu meşhur altın dolu küp hakkın senin.” “Yok canım, daha neler,” dedi Ellen. “Ben senin tarafındayım,” dedi Sırküpü sevecenlikle. Henry geniş adımlarla mutfağa girdi, kemikli yüzünü sert bir havluya sürterek kıpkırmızı yaptı. Üstünden bir gece geçmiş olmasına karşın hâlâ yeni Henry’ydi o; atılımcı, girişimci, kendi merdiveniyle yıldızlara çıkmaya hazır bir Henry. “Sayın baylar!” dedi coşkuyla. “İlgi duyduğum alanda bireysel araştırmalarımı sürdürmek ve kendi işimi kurmak üzere bugünden itibaren iki hafta içinde Akustik-cevher Şirketi’nden ayrılacağımı bildiririm. Saygılarımla–” Ellen’ı kucaklayıp güçlü kollarıyla öne arkaya salladı.

“Hah! Yeni arkadaşınla sohbet ederken yakaladım seni, değil mi?” Ellen kızardı ve hemen Sırküpü’nü kapattı. “Tekinsiz bir şey bu Henry. Fena halde ürkütücü. Düşüncelerimi duyup onlara tepki veriyor.” “Artık kimse yalnızlık çekmeyecek!” dedi Henry. “Sihir gibi geliyor bu bana.” “Evrendeki her şey sihirli zaten,” dedi Henry heybetli bir tavırla. “Einstein da aynı şeyi söylerdi sana. Ben yalnızca nicedir ortaya çıkarılmayı bekleyen bir sihirbazlık numarasına denk geldim. Çoğu keşif gibi şans eseri olan bir şeydi bu, Henry Bowers’ın şansı yaver gitti, o kadar.” Ellen ellerini çırptı. “Of Henry, bir gün filmini çekecekler bunun!”

“Ve Ruslar aslında kendi icatları olduğunu iddia edecekler,” dedi Henry gülerek. “Bırak etsinler. Yüce gönüllü davranacağım. Pazarı onlarla paylaşacağım. Amerika’daki satışlardan gelecek bir milyar dolar yeter bana.” “Hı-hı.” Ellen ünlü kocasını Lincoln’e çok benzeyen bir oyuncunun canlandıracağı filmin hayaline dalmıştı. Temiz kalpli, her daim haline şükreden, hafif hırpani giysiler içindeki adamın, canla başla insan kulağındaki en düşük frekanslı sesleri ölçmesini umduğu minik mikrofon üstünde çalışmasını izliyordu.

Arka planda iş arkadaşları kâğıt oynuyor ve öğle arasında çalıştığı için alay ediyorlardı onunla. Sonra mikrofonu kulağına yerleştiriyor, bir ses yükselteciyle hoparlöre bağlıyor ve Sırküpü’nün yeryüzündeki ilk fısıltıları karşında hayrete düşüyordu: “Burada hiçbir geleceğin yok, Henry,” diyordu ona ilk geliştirdiği, ilkel Sırküpü. “Akustik-cevher’de yalnızca yalakalarla ikiyüzlü şarlatanlar yükselebilir. Her gün birisi senin yaptığın bir şey sayesinde acayip bir zam alıyor. Aklını başına topla! Sen bu laboratuvardaki herkesten on kat daha zeki ve yeteneklisin.

Hiç adil değil bu.” Henry bir sonraki adımda mikrofonu hoparlör yerine bir işitme cihazına bağlamıştı. Kulaklıktaki mikrofonu ayarlamış, böylece mikrofonun o küçük sesi, artık her neyse o, yakalayıp daha yüksek bir tonda işitme cihazına aktarmasını sağlamıştı. Ve işte Sırküpü, herkesin en iyi dostu, piyasaya sürülmeye hazır bir halde Henry’nin titreyen ellerinde duruyordu. “Ciddiyim,” dedi yeni Henry Ellen’a. “Kemiksiz bir milyar dolar! ABD’de Sırküpü’nü alacak her bir erkek, kadın ve çocuk başına altı dolar kâr demek bu!” “Keşke sesin ne olduğunu bilseydik,” dedi Ellen. “Yani insan merak ediyor sonuçta.” Anlık bir huzursuzluk kapladı içini.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ölümden Beter Yazgılar ~ Kurt VonnegutÖlümden Beter Yazgılar

    Ölümden Beter Yazgılar

    Kurt Vonnegut

    Bizi durdurabilecek hiçbir şey yok. Tavşanlar gibi çoğalmaya devam edeceğiz. Öngörülemeyen korkunç yan etkileri olan teknolojik aptallıklarla uğraşmaya devam edeceğiz. Artık yıkılmakta olan kentlerimizde...

  2. Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater ~ Kurt VonnegutAllah Senden Razı Olsun Bay Rosewater

    Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater

    Kurt Vonnegut

    “Rosewater Vakfı. Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?” Eliot Rosewater’la tanışın: müthiş varlıklı Rosewater Vakfı’nın vârisi ve başkanı, gönüllü itfaiyeci, bilimkurgu hayranı. Kendisi milyon dolarları elinin...

  3. Galápagos ~ Kurt VonnegutGalápagos

    Galápagos

    Kurt Vonnegut

    Çivisi çıkmış dünya bir milyon yılda düzelir mi? Doğal Seçilim Yasası’nın henüz tedavi edemediği bir insan kusuru daha var. Günümüz insanları, karınlarını tıka basa...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Şahane Hatalar – 2- Talih Kuşu ~ Heather McElhattonŞahane Hatalar – 2-  Talih Kuşu

    Şahane Hatalar – 2- Talih Kuşu

    Heather McElhatton

    Şahane Hatalar serisi hızlanarak devam ediyor; Bu kez başınıza yirmi iki milyon değerinde talih kuşu konuyor. Heyecan dozu artırılmış seçimler, eşsiz bilgiler, gizemli karakterler,...

  2. Arlekenlere Bak! ~ Vladimir NabokovArlekenlere Bak!

    Arlekenlere Bak!

    Vladimir Nabokov

    “Bu gezinti sırasında ya da belki daha sonralarında, ama kesinlikle aynı bölgede, aniden kopan bir fırtına o Temmuz gününün tüm ihtişamını silip süpürdü. Gömleklerimiz,...

  3. Genç Bond Üçüncü Kitap “Oyna Ya Da Öl” ~ Charlie HigsonGenç Bond Üçüncü Kitap “Oyna Ya Da Öl”

    Genç Bond Üçüncü Kitap “Oyna Ya Da Öl”

    Charlie Higson

    007’nin gençliğine doğru sürükleyici bir maceraya hazır olun! Ian Fleming’in 1950’lerin başlarında yarattığı hayali İngiliz ajan James Bond karakteri, yarım asrı aşkın bir süredir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur