Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mucitler ve İcat Öyküleri
Mucitler ve İcat Öyküleri

Mucitler ve İcat Öyküleri

Çiğdem Can

Sinema makinesinden telefona, lokomotiften düdüklü tencereye, bisikletten fermuara, hayatımızı kolaylaştıran küçük, büyük şeylerin komik, momik öyküleri… Kim, neyi, nerede, ne zaman, nasıl buldu bu…

Sinema makinesinden telefona, lokomotiften düdüklü tencereye, bisikletten fermuara, hayatımızı kolaylaştıran küçük, büyük şeylerin komik, momik öyküleri…

Kim, neyi, nerede, ne zaman, nasıl buldu bu kitapta!

Belki senin de içinde bir yerlerde çılgın bir mucit saklıdır, bilemezsin, henüz bu kitabı okumadın ki…

İŞTE. Böyle Sevgili OKur…
Sabah kalkıyorsun. Belin tutulmuş, kolun, bacağın uyuşmuş. Her tarafın ağrılar içinde. Yerde yatmaktan yerçekimi iliklerine işlediği için tepeden aşağı bünyenin canına okunmuş. E peki neden? Yatak mı battı. Ne yatağı? Yatak yok.
Banyoya giriyorsun. Musluğu açacaksın. Musluk yok. Sabuna uzanıyorsun. Anlamsız. Çünkü sabun yok. Dişini fırçalayacaksın, fırça yok. Saçını tarayacaksın, tarak yok. Hiç birini yapamadan banyodan gerisin geriye çıkıyorsun.
Bari kahvaltı yapayım diyorsun. Sofraya oturuyorsun. Masa yok. Kızarmış ekmeğe tereyağı süreyim diyorsun. Ekmeği kızartan makine yok. Tereyağı sürecek bıçak yok. Ne varsa onu yiyeyim diyorsun. Fakat yiyeceklerin hepsi bozulmuş. Neden? Çünkü buzdolabı yok. Yemek olsa bile yiyecek kaşık yok, tabak yok, çatal yok. En iyisi giyinip çıkayım diyorsun. Ütü yapmak istiyorsun. Ütü yok. Olan giysimi giyeyim diyorsun. Giysini kapatacak düğme, fermuar yok. Ne varsa dolanıp evden çıkıyorsun. Kapıyı kilitleyeceksin. Kilit yok, anahtar yok. “Hırsızlara müessesemizin ikramıdır” gibisinden kapıyı açık bırakarak çıkıyorsun.
Arabaya biniyorsun. Arabanın motoru yok. Direksiyon yok. Tekerlek yok. Hatta binemiyorsun, çünkü araba yok. Onca yolu yayan gideceksin. Yalın ayak tabanların patlıyor. Neden? Çünkü ayakkabı yok. İş yerine geliyorsun. Bunalıp bari dinlenmek için sandalyeye oturayım diyorsun. Geri geri yere düşüveriyorsun. Çünkü sandalye yok. Toparlanıp kalkıyorsun. “Neler oluyor böyle?!” diye eşi dostu aramak istiyorsun. Telefon yok. “Bari bir çay içeyim” diyorsun, bardak yok. Not bırakıp yokluklarla dolu bu yaşanmaz yerden çıkmak İstiyorsun. Not falan yazamıyorsun. Çünkü kâğıt yok. Kalem yok.
Gene yalın ayak ve yayan bir şekilde eve dönüyorsun. Bu arada diyelim onuncu katta oturuyorsun. Onca merdiveni tek tek adımlamak suretiyle çıkman gerekiyor. Neden? Çünkü asansör de yok. Eve giriyorsun, akşam olmuş. Her yer karanlık. Lambaları yakacaksın. Lamba yok. Mum arıyorsun. Mum da yok. “Bari kibrit yakayım” diyorsun, o gene hiç yok. Kafayı yiyorsun. Pardon yiyemiyorsun çünkü artık bu kadar yokluktan dolayı halin de yok…
işte böyle sevgili okur… Kendilerini hayatımızdan çıkardığımız anda kalan boşluk, icatların bizim için ne denli önemli olduğunu anlatmaya yeter herhalde. Dünyayı yaşanır hâle getiren bu buluşlar yaşantımızı sadece kolaylaştırmakla kalmıyor, nefes almaktan sonraki en büyük ihtiyaçlarımızın karşılığı gibi bir vazife de görüyor. Biz de bu icatlara kayıtsız kalamadık; dişimizi fırçalamamıza, saçımızı taramamıza, bilgisayar kullanmamıza, araba sürmemize, lambaları yakmamıza, televizyon İzlememize, frilözde patates kızartmamıza neden olan, kısacası onlarsız olamadığımız ama hepsini sıralamaya kalkarsak lafı uzatıp can sıkacağımız cümle icadı ve mucidini anlattığımız bu kitabı hazırladık.
öyleyse buyur, “sayfa çevirgeç” icat olana kadar sayfaları elinle çevire çevire oku. O kadar da değil yani.

TAKVİM
Takvim, ay ve güneşin hareketleriyle ayarlanmış olan, yılın günlerini gösteren, zaman bölümleme sistemidir. Tarihi insanlık tarihiyle eştir. Sonuçta her çağdan insanın yaşamsal işlerini hizaya sokacak bir zaman kavramına, tarihlemeye ihtiyacı vardır. Şimdi mesela en ilkelinden ele atalım. Takvimsizlİk ona bile uymuyor:
yarın dinozor avına gidiyor muyuz?
Yarın ne?
Yarın mı ne?
Evet yarın.
Bugünden sonra ki gün.
Bugün ne?
Dünden sonraki gün.
Dün ne?
Elinin körü!
Demek işten bile değil, değil mi? Bu yüzden takvim zaman içinde yönümüzü bulmak açısından kesin ve net olarak ihtiyacımız olan bir şeydir.
ilk insanlar güneş, ay, yıldızlar ve diğer gök cisimlerini gözlemleyerek, mevsimleri, aylan, haftaları ve günleri hesaplamışlardır. Bunun dışında ağaçların yapraklanmasından tutun, çiçeklerin açmasına, yağmurların yağmasından kuraklığa, nehirlerin taşmasından yaprakların dökülmesi ne kadar bir sürü alametle takvimlerini belirlemişlerdir.
Bir yılı güneş yılına dayalı olarak günlere ayırarak ilk takvimi bulan kişiler Mısırlılar olmuştur. Ay’ın 1 yılda 12 kere tekrarlanan ve her biri 29.5 günden oluşan bir dönüş hareketi vardı. Güneşin ise 365 gün 6 saatte tamamladığı ve sonucunda mevsimlerin oluştuğu bir dönüş hareketi mevcuttur. Ay yılı İle güneş yılının süreleri birbirinden farklı olduğu için ay yılı güneş yılından 11 gün daha kısadır. Bu bilgilerden yola çıkarak Julius Sezar, güneşin hareketlerine tam uyabilen bir takvim yapma!an için ilgili kişileri M.ö. 46 yılında görevlendirir. İşte şu an bildiğimiz, bir yılın tam 365 gün 6 saat ettiği bilgisi o zaman ortaya konulmuştur. Rivayete göre bu takvimin başlangıcı sayılan gün ise, Sezar’la Kleopatra’nın ilk buluştukları günmüş.
Fakat bu takvimin şöyle de bir ayrıntısı daha vardı. Bu takvim azcık bozuk çıkmıştı. 128 yılda 1 gün atıyordu. Tarih 16. yüzyılı gösterdiğinde bu hatadan doğan fark tam 10 güne ulaşmıştı. Yani ilkbahar 21 Mart’ta başlayacağına 11 Mart’ta başlıyordu.
Bu farkı ortadan kaldırmak için yine o zamanlarda yaşamış olan papa Gregorius 4 Ekim 1582den sonraki günün 15 Ekim 1582 olmasına karar verdi. Ayrıca ilerleyen yıllarda bu farkın yeniden oluşmasını önlemek için de artık yılların dört yılda bir tekrarlanmasına oy birliğiyle karar verildi. Günümüzde biz işte bu takvimi kullanıyoruz.

SABUN
Tarihî M.ö. 6000 yıllarına kadar uzanan sabun bulunmadan önce Fenikeliler kül ve kili temizlik malzemesi olarak kullanıyorlardı. M.ö. 600 yıllarında bulunan ve kullanımı daha çok Orta Çag’da hızlanan sabun, takas araçları içinde çok büyük değeri olan bir eşya, tıp alanında ise tedavi maksatlı olarak kullanılan bir şifa sebebi olarak köpük köpük temizleme hayatına başlamıştır. Eski Roma’da insanlar sabunla tanışınca mikropları neye uğradığını şaşırmış, çığlık çığlığa kaçış mı şiardır.
Sabun benzeri maddelerden İlk kez M.ö. 3000 yılından kalma tabletlerde bahsedilmektedir. Bu tabletlerden edinilen bilgilere göre potasyum ve yağla karıştırılarak elde edilen bir madde temizlik amacıyla kullanılıyordu.
Sabunla ilgili bir Roma efsanesine göre, sabunu ilk keşfedenler kadınlar olmuştur. Hayvanların kurban edildiği Sapo dağının eteklerinde bulunan Tiber Nehri’nde çamaşırlarını yıkayan kadınlar çamaşırlarını o gün sanki önceki günlerden daha bir rahat, daha bir  uğraşmasız, çitilemesiz yıkadıklarını fark ederler. Çünkü hayvanların kurban edildiği   bu   Sapo   da gından Tiber nehrine yağmurla beraber inen hayvan yağlan, İnerken odun küllerine karışmıştır. Belki bu tavşanın suyunun suyu formülüydü ama olsun, efsane bu istendiği kadar atılabilir. Bu sanki sabun üreten laboratuardan dağ, kadınların o gün yıkadıkları çamaşırları bir güzel köpürtmüş, lekeden eser bırakmamıştır.
İngiltere’nin eski halklarından olan Keltler, hayvansal yağları bitki külleriyle karıştırıp sabun üretebiliyorlardı ve buna “saipo” diyorlardı. Bu kelime daha sonra “soap” şeklini almıştır. Eski Mısırlılarında hayvan ve sebze yağlan ile alkalinli tuzdan elde ettikleri bir temizlik malzemesiyle yıkandıkları M.ö. 1500 yılına ait Ebers papirüslerinden anlaşılmıştır.
Eski Yunanlılar ise sabun kullanmak yerine, vücutlarını yag ve killerle sıvıyorlar, sonra bu tabakayı kum ya da sünger taşıyla fırçalayıp “strigil” denen kavisli metal bir aletle vücutlannda oluşan tabakayı kazıyorlar, yıkandıklarına yıkanacaklarına pişman oluyorlardı. Daha sonra da bedenlerine zeytinyağı sürüyorlardı.
Yedinci asırda meslek hâline gelen sabun yapımcılığı, sabunculuğun gelişimiyle kurulan ticaret ağları sebebiyle tüm Avrupa’ya yayılmaya başladı.
Sabun tüketimi arttıkça üretimi de arttı ve sabuncu esnan için loca oluşturuldu. Türklerde sabun 11. yüzyıla kadar kullanılmadı ve bunun yerine temizlik maddesi olarak soda, çöven, saparma, sabun otu, süt kökü, kaşık otu, kılaya kavuğu, acı ağaç, herdemtaze, tavşankulağı, hintkestanesi gibi saponinli maddeler ve kül kullanıldı.

Eklendi: Yayım tarihi

“Mucitler ve İcat Öyküleri” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Popüler Bilim
  • Kitap AdıMucitler ve İcat Öyküleri
  • Sayfa Sayısı200
  • YazarÇiğdem Can
  • ISBN9756107515
  • Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCARPE DİEM KİTAP / 2009

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur