Evie bugüne dek kendini hep normal, sıradan bir genç kız kabul etti. Gerçi kendisi, Uluslararası Paranormal Tecrit Ajansı için çalışan bir paranormal avcısı. En yakın arkadaşı bir denizkızı. Eski erkek arkadaşı bir peri. Şimdiyse şekil değiştirip duran bir paranormale aşık. Ama olsun! O normal bir genç kız olduğunu düşünüyor.
Ancak şimdi paranormal yaratıkların yok oluşunu haber veren korkutucu bir kehanetin tam ortasında. Ve tüm paranormallerin kaderi onun ellerinde. Biiip!
“Soluk soluğa, flörtöz bir macera. Bu kitap bütün beklentilerimi karşıladı. Ah, biiip, aşık oldum galiba!”
-Becca Fitzpatrick, Fısıltı Kitabının Yazarı-
“Paranormal beni baştan çıkardı. Evie’nin kalbini çalmaya çalışan iki seksi paranormal elleri boş dönmüyor: bir tanesi Evie’nin kalbini kazandı, diğeri de benimkini.”
-Aprilynne Pike, Wings kitabının yazarı-
***
AH, ISIR BENİ
“Bir dakika, sen… Sen demin esnedin!” Vampirin klasik Drakula duruşuyla başının üzerine kaldırdığı kolları iki yanına düştü. Abartılı beyaz köpekdişlerini dudaklarının arkasına çekti. “Ne yani, az sonra ölecek olman senin için yeterince heyecan verici değil mi?”
“Öff, somurtup durma. Gerçekten, şu alna doğru sivrilen saç çizgisi? Soluk beniz? Siyah pelerin? Nereden buldun bu şeyi yahu, kostümcüden falan mı?’
Dimdik durdu ve buz gibi bakışlarını bana dikti. “O güzel, beyaz boynundan emeceğim hayatını.”
İç çektim. Nefret ederim vampir işlerinden. Vampirler kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanır. Sizi önce öldürüp sonra zombilerin yaptığı gibi yemek yetmez onlara. Hayır, onlar bütün bunların bir de seksi olmasını ister. Bu konuda sözüme güvenin. Hayır, vampirler seksi falan değildir. Yani, evet, kılıkları hayli seksi olabilir ama ya altından belli belirsiz görülen kupkuru cesetlere ne demeli? Bunun cazip hiçbir yanı yok. Hoş, onları benden başka gören de yok zaten.
Vampir tısladı. Tam boynuma uzanıyordu ki ona şok verdim Orada bulunma nedenim öldürmek değil, yakalayıp etiketlemekti. Kaldı ki peşine takıldığım her paranormal için ayrı ayrı silah taşımak zorunda kalsaydım koca bir bavulla gezmem gerekirdi. Şok tabancaları, her bedene uyan paranormal kıç tekmeleyicisidir. Benimkisi, yani Çarpıcı, üzerinde suni elmaslar olan pembe bir şok tabancası. Onunla çok güzel anılarımız var Vampir, bilincini kaybetmiş bir şekilde yerde seğiriyordu Acınacak halde görünüyordu şimdi. Kendimi tutamayıp üzülecektim neredeyse. Büyükbabanızı düşünün. Şimdi büyükbabanızın elli kilo daha zayıf, iki yüz yıl daha yaşlı olduğunu hayal edin İşte benim demin şok verdiğim kişi buydu.
İşi biten Çarpıcı’yı tekrar kılıfına koydum ve vampirlere özel ayak bilekliğini çıkardım, işaretparmağımı yumuşak, siyah yüzeyin ortasına bastırdım Birkaç saniye sonra bileklik yeşil ışık saçmaya başladı. Vampirin ayak bileğini yakaladım, tenini ortaya çıkarmak için pantolonunu yukarı çektim. Bu adamlara bakıp da pörsümüş ceset vücutlarıyla aynı anda bembeyaz, pürüz-süz tenlerini görmekten nefret ediyordum İz sürücüyü taktım. kelepçe daralarak vampirin ayak bileğini sıkıca sardı Sensörler etkin hale gelip de vampirin etine girince iki hafif tıslama duyuldu. Vampirin gözleri açılıverdi.
“Of’ Vampir ayak bileğini tuttu, ben birkaç adım gerilrdim. Bu da nesi?”
“Uluslararası Paranormal Tecrit Anlaşması. Vampir Protokolünün üç nokta yedinci hükmüne göre tutukluğun Bükreş’teki en yakın işlem merkezine rapor vermekle yükümlüsün Önümüzdeki on iki saat içerisinde rapor vermezsen, seni”
Üstüme atıldı Kenara çekildim, alçak bir mezar taşına takılıp düştü ‘ Seni Öldüreceğim!” diye tısladı yerden kalkmaya çalışırken “Bak, bence bunu yapmasan daha iyi edersin. Hani sana verdiğim şu yeni, parlak mücevher parçası var ya? Onun iki küçük sensörü var -onları iğne gibi düşünebilirsin- bunlar bileğine saplanmış durumda. Diyelim ki. insan kanının vücuduna girmesiyle vücut ısın aniden yükselecek olursa sensörler sana kut-sal su enjekte edecek.”
Korkudan kocaman açılmış gözlerle bilekliğin kenarlarını tırmalamaya çalıştı.
‘Böyle de yapma. Mühür kırılırsa da kutsal su, puf. Anladın mı? Ayrıca zamanlayıcıyı ve takip sinyalini de etkinleştirdim. Böylece yalnızca nerede olduğunu değil, Bükreş’e ne sürede varabileceğini de bilecekler. Yetişemediğin takdirde… Bunu sana gerçekten söylememe gerek var mı?”
Vampirin omuzları düştü. “Boynunu kapabilirim,” dedi ama yarım ağızla söylediği anlaşılıyordu.
“Deneyebilirsin istersen. Ben de sana tekrar şok veririm. Bu sefer öyle şiddetli çarparım ki altı saatte kendine gelemezsin. O zaman da Romanya’ya gitmen için daha az zamanın kalır. Eee. sana haklarını okumaya devam edebilir miyim?” Vampirin ağzından tek kelime çıkmadı, ben de bıraktığım yerden devam eltim “Önümüzdeki on iki saat içinde rapor vermezsen yok edileceksin Bir insana saldırırsan yok edileceksin. İz sürücü aleti çıkarmaya kalkışırsan yok edileceksin Seninle işbirliği yapmayı dört gözle bekliyoruz.”
Her zaman bu son cümlenin hoş bir espri olduğunu düşünmüşümdür.
Yerde oturmuş özgürlüğünün sona erişiyle yüzleşen vampirin morali bozuk görünüyordu. Elimi uzattım “Yardım gerekiyor mu?’ diye sordum Biraz sonra uzanıp elimi tuttu. Onu çekip kaldırdım, vampirler şaşırtıcı derecede hafifler. İçinizde hiç sıvı olmayınca böyle oluyor “Adım Evie ‘ “Ben de Steve.” Tanrıya Şükür karşımda başka bir V1ad durmuyordu. Steve huzursuz görünüyordu. “Şeyy, Bükreş dedin de Tren bileti için ödünç verecek paran var mı?’
Ah şu paranormaller yok mu! Çantamdan bir deste avro çıkarıp eline tutuşturdum. İtalya’dan Romanya’ya gitmek kolay olmayacaktı ve yer ayırtması gerekiyordu. “Haritaya ve yol tariflerine ihtiyacın olacak.” diye seslendim, o mezarların arasından sıvışmaya başlamışken. Zavallıcık. Gerçekten utanmıştı Ona Bükreş İşlem ve Atama binasının yol tarifinin yazılı olduğu kâğıdı verdim. “Sınırları geçmek için zihin kontrolü numaralarını kullanmanın sakıncası yok.’ Yüreklendirici bir şekilde gülümsedim.
Yüzünden düşen bin parça, başını aşağı yukarı salladı ve gitti.
Steve’i bulmanın çok zaman alacağından korkmuştum ama öyle olmamıştı. Harikaydı bu. Karanlıktı, dönüyordum ve vampirleri çekmekte kullandığım geniş yakalı bluz soluktan hiç kurumuyordu. Ayrıca belimin ortalarına kadar inen, örgülü, platin sarısı saçlarımla Latin ülkelerinde çok dikkat çekiyordum Buradan gitmek istiyordum. İletişim aygıtımdan Merkez in numarasını tuşladım (Kamerasız bir cep telefonu düşünün, üstelik bunlar sadece beyaz renkte oluyor. çok feci) “Görev tamam.” dedim ” Eve dönüş için nakil gerek.”
“İsteğiniz işleme tabi tutuluyor.” dedi hattın diğer ucundan monoton bir ses. En yakındaki mezar taşına oturarak bekledim Beş dakika sonra iletişim aygıtının ışığı yandı “Nakil şimdi gönderiliyor.”
Önümdeki, yaklaşık beş metre uzunluğundaki eğer buğru ağacın gövdesi parıldadı ve bir kapının ana hatları belirdi Kapıdan ince, uzun bir adam çıktı. Şey tam olarak bir adam değildi bu Hatları belirgin bir şekilde erkeksiydi ama uzatılmış gibi görünüyordu, biraz fazla inceydi. Narın hatları ve bir amme çizgi filminden fırlamış badem gözleriyle adam, doğrusunu söylemek gerekirse, güzeldi. Kalbiniz, hayatınızın geri kalanında hiçbir şey yapmadan sadece ona bakma arzusuyla sancıyordu. Bana gülümsedi
“Kapa çeneni,” dedim, başımı iki yana sallayarak. Reth’i göndermeseler olmaz mıydı yani? Evet, Peri Patikaları buradan oraya gitmenin en hızlı yoluydu, ama buradan oraya onunla gitmek anlamına da geliyordu. Doğayı seven, narin, küçük kanatlı, mutlu peri fantezilerine gelince, Hepsi de fasa fiso. Periler bundan daha karmaşık şeyler. Karmaşık ve tehlikeli. Hızlı adımlarla yürüyerek elimi uzattım, dişlerimi sıktım.
’Evelyn,” diye mırıldandı. “Çok uzun zaman oldu.”
“Çeneni kapatmanı söylemedim mi ben sana? Gidelim.” Güldü, çanların çınlaması gibi gümüşi bir sesti gülüşü. Elimi avcuna almadan önce, uzun ve ince parmaklarından birini bileğim boyunca gezdirdi. Ürpermemeye çalıştım. Tekrar güldü, meşe kapıdan adımımızı attık.
Gözlerimi yumdum; işin bu kısmı hep ödümü koparmıştır. Baksaydım ne göreceğimi biliyordum.. Hiçbir şey. Mutlak hiçlik Ayağımın altında, başımın üzerinde, çevremde hiçbir şey yoktu Bir ayağımı diğerinin önüne koyup Reth’ın eline, sanki hayatım buna bağlıymışçasına yapıştım. Aslında hayatım gerçekten de buna bağlıydı Hiçbir insan Peri Patikalarında tek başına yürüyemezdi. yoksa sonsuza dek kaybolurdu
Bir anda bitiverdi Merkez’in serin, flüoresan aydınlatmalı koridorlarından birine adını attık Elimi hızla çekip Reth’ten kurtardım; onun kendine özgü o sıcaklığı şimdiden koluma yayılmış, ağır ağır ilerliyordu.
Ben koridordan kendi üniteme doğru hışımla yürürken, “Bir teşekkür bile yok mu?” diye seslendi Dönüp bakmadım Ansızın yanı başımda bitti. “Dans etmeyeli çok oldu,” dedi. Melodik sesi alçak ve içtendi. Tekrar elime uzandı, bunun üzerine geri sıçrayıp Çarpıcı’yı çıkardım.
“Bas geri,’ diye tısladım. “Bir daha sihirli kılığın olmadan gelirsen seni rapor ederim.” Sihirli kılığı da gerçek yüzünden daha az çekici değildi hani, ancak perilerin sihirli kılıkla dolaşması zorunlu tutulmuştu.
“Ne yararı var ki? Senin gözlerinden hiçbir şey gizleyemem,’ deyip yakınıma sokuldu.
İçimde kabaran duyguları güçlükle bastırdım. Tekrar olmazdı. Bir daha izin veremezdim buna. Çok şükür, kulakları sağır eden bir alarm araya girdi. Bir şey kaçmıştı. Ağzını kocaman açmış, iğne gibi dişlerinden asilli salya damlayan tüylü, küçük bir gremlin dört ayağının üzerinde bize doğru koşuyordu
Onu adeta ağır çekimde izledim. Gremlin, gözlerinde kuduz bir ışıltıyla doğruca üzerime atıldı. Havaya sıçrayınca sert hır tekme savurdum. Yaratık koridorda uçtu, onu kovalayan tecrit işçisinin tam kollarına düştü. “Gol!” diye bağırdım. Kahretsin, çok iyiydim.
Maskesinin ardından boğuk bir sesle, “Teşekkürler.” dedi işçi.
“Bir şey değil.” Reth’in eli sırtımdaydı. Ona yaslanmak, kollarıyla beni sarmalamasına, beni alıp götürmesine izin vermek istiyordum… Sonra saatin kaç olduğunu anımsadım ‘Tüh!’ Koridorda bir koşu koparıp işçinin ve hâlâ hırlayan gremlinin yanından geçtim. Birkaç köşeyi döndükten sonra kapının önüne gelip avcumu kilide dayadım, kapı kayarak açılana kadar sabırsızlıktan yerimde duramadım. Reth peşimden gelmemişti Buna sevindim. Tamam, belki biraz hayal kırıklığına uğradım. Sonra da hayal kırıklığına uğradım diye kendime kızdım.
İçeri daldım, neyse ki klima ünitemi tam 30 derecede tutmuştu. Mor renkli divana yığıldım, pembe duvarı neredeyse boydan boya kaplayan düz ekran televizyonu açıp rahat bir nefes aldım. En sevdiğim lise dizisi Easton Heights başlamak üzereydi. Bu geceki bölüm harika olacağa benziyordu – maskeli baloda küçücük maskelerle her nasılsa kimliklerini gizlemeyi başaran insanlar, kazara yanlış kişilerle flört edecekti. Nereden bulurlardı böyle konuları?
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıParanormal (Normallikte Bir Yere Kadar)
- Sayfa Sayısı280
- YazarKiersten White
- ISBN9786050900033
- Boyutlar, Kapak14x20 cm, Karton Kapak
- YayıneviDex Kitap / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kabil’in Çene Kemiği ~ Torquemada
Kabil’in Çene Kemiği
Torquemada
Altı cinayet. Yüz sayfa. Milyonlarca olası kombinasyon… fakat yalnızca bir sıralama doğru. Torquemada’nın cinai romanını çözebilir misiniz? 1934 yılında Observer’ın şifreli bulmaca derleyicisi Edward...
- Uyumsuz ~ Veronica Roth
Uyumsuz
Veronica Roth
Beatrice Prior’ın Chicago’sunda toplum, her biri belli bir erdemi yaşatmaya adanmış beş topluluğa bölünmüş durumda. Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk, Dostluk ve Bilgelik. Her yıl, belli...
- Silas Marner ~ George Eliot
Silas Marner
George Eliot
Yıllar önce, haksız yere hırsızlıkla suçlanarak kilise cemaatinden kovulan dokumacı Silas Marner, gönüllü sürgün olarak Raveloe köyüne yerleşir. Köy halkıyla görüşmeyen, özel yaşamını sır...