Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Seyrek Yağmur
Seyrek Yağmur

Seyrek Yağmur

Barış Bıçakçı

Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında…

Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.

Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Hayat, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam?

Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?

*

Günler Damlıyor

Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.

“Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” diye tekrarladı Rıfat. “Yani her şey boşa mı gidiyor, boşuna mı yaşıyorum?” Müthiş bir huzursuzluk duydu. Huzursuz olduğuma göre, diye düşündü, bunda bir yanlışlık var, günler aynı kaba damlamalı. Böylece başkalarının türlü bedeller ödeyerek, tutarlılıklarını feda ederek, hafızalarını kaybederek zorbela eriştikleri hakikate Rıfat huzursuzluğun tek adımıyla erişti.

Huzursuzluğun bale adımı.

Rıfat, günleri işe yarar bir biçimde biriktirebilmek için bir hikâyeye ihtiyaç olduğuna karar verdi. “Benim bir hikâyem olmalı!” dedi, “Bir hikâyenin içinde olmalıyım ki, günler aynı kaba damlasın.”

Ama insan bir hikâyenin içinde olduğunu nasıl anlar? Anlayabilir mi? Anlamak için çabalarken olmayan bir sınır çizgisinin bir o tarafına bir bu tarafına geçmekten yorgun düşmez mi, çıldırmanın eşiğine gelmez mi? Yaşayıp gitmenin, avarelik etmenin merhametinden mahrum kalmaz mı? İnsanın bir hikâyenin içinde olup olmadığını anlamaya çalışması mitolojik bir lanet gibi göründü Rıfat’a. Onu sarıp sarmalayan, günlere anlamını veren bir hikâyenin işaretlerini bulmak umuduyla etrafına bakındı. Sisyphos’u, Daidalos’u, Penelope’yi filan gördü, birkaç da nympha. Ortalıkta amaçsızca dolaşıyorlardı.

“Anlaşıldı!” dedi Rıfat, “İş başa düştü!” Kıyafetlerini değiştirdi. Emaye bir kap alıp seyrek bir yağmurun peşinden koşmaya başladı. Bir o tarafa bir bu tarafa koşuyor, elindeki kaba düşen damlaların sesi ruhunun derinliklerinde bir hoşnutluk hissi uyandırıyordu. Birbirlerini tam bir uyum ile takip eden damlaların sesi. Yoran ama elbette huzur da veren sürekliliğin sesi.

Elinde emaye kap ile savrula savrula koşturan Rıfat’ı görenler birbirlerini dürtüp, “Şu iriyarı adamı tanıyor musun?” diyeceklerdi, “Kitapçı Rıfat. Hikâyesi çok hazin. Bütün ömrü seyrek bir yağmurun peşinde koşmak ile geçiyor.”

Kitapçı

Hiçbir şey eksik değil. Kapının açıldığını kendi dünyasına dalmış Rıfat’a bildiren bir çıngırak ve tabii kitapların üzerine tünemiş uyuyan bol tüylü bir kedi var. Bu ikisi olunca, üçüncüsü de kendiliğinden oluyor: Rıfat’ın küçük kitapçısına çocukları için test kitabı ya da ders kitabı sormak için gelenler. Rıfat onları geri çevirirken, dünyanın vasatlık üreten düzeneklerine karşı tek başına savaşan bir şövalye gibi hissediyor kendisini. “Sanço!” diye sesleniyor kedisine. Kedi oralı olmuyor, kedinin adı Hakkı.

Şehrin merkezindeki bu kitapçı, lokantalar, pastaneler, kafeler, bistrolar, meyhaneler, tekel bayileri, telefoncular, bilgisayarcılar, giyim mağazaları, banka şubeleri, hediyelik eşya dükkânları ve hiçbir yere gitmeyen kanatlı at heykelleriyle çevrili. Kuru bir kalabalık. Kitabı ve kitapçıyı yok eden bir toz duman.

Rıfat umutsuzluğa kapıldığında, bir hastane duvarına iliştirdiği çizgi romanları satan ihtiyar kitapçıyı düşünüyor. Gidip küçük bir pet şişeye su dolduruyor, dükkânın önünü suluyor, o ihtiyar kitapçı gibi, toz kalkmasın diye.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıSeyrek Yağmur
  • Sayfa Sayısı100
  • YazarBarış Bıçakçı
  • ISBN9789750518775
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bizim Büyük Çaresizliğimiz ~ Barış BıçakçıBizim Büyük Çaresizliğimiz

    Bizim Büyük Çaresizliğimiz

    Barış Bıçakçı

    O yıl bahar bize eksik yanlarımızı, hiç tamamlanmayacak şeyleri hatırlatarak gelmişti. Yarım yamalak bulutlar, sahanda yumurta güneşi, neremizi ısıttığı belli olmayan bir sıcaklık. Burnumuzu...

  2. Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme ~ Barış BıçakçıDoğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme

    Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme

    Barış Bıçakçı

    “Ben aslında bu okuma grubuna annem için katılmıştım. Annemi yatıştırabilmek için. Annem öleli çok oldu ama ben hâlâ onu yatıştırmaya çalışıyorum. Martın sonlarından kasımın...

  3. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra ~ Barış BıçakçıBir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

    Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

    Barış Bıçakçı

    “Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avcumda dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Üç Kız Kardeş ~ İclal AydınÜç Kız Kardeş

    Üç Kız Kardeş

    İclal Aydın

    İyi Bir İnsan Olmak, Çocuğunun Bahçesine Diktiğin Bir Ağaç Mıdır? Mutlu Son Dedikleri, Yaşarken Görmesek De, Diktiğimiz O Ağacın Bizden Sonrakilere Kalan Meyvesi Mi?...

  2. Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun ~ Hatice MeryemSinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun

    Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun

    Hatice Meryem

    “A kızım, sinek kadar kocan olsun, başında bulunsun; sinek kadar olsun ama olsun…” Nasıldır mesela… Bir ayyaşın karısı olmak… bir apartman kapıcısının karısı… bir...

  3. Onlar Da İnsandı ~ Cengiz DağcıOnlar Da İnsandı

    Onlar Da İnsandı

    Cengiz Dağcı

    Kırım, Kırım’daki sosyal, hayat, Sovyet idaresinin muhtelif safhalarıyla ve sürgünle ilgili gözlem, hatıra ve çilelerin romanı. BİRİNCİ BÖLÜM 1 Hadi, Macik, hadi… küh, küh!...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur