Dönem, İkinci Dünya Savaşı’nın, daha kazananın kim olduğunun bilinmediği 1940’lı yılların başı. Türkiye tarafsız olarak bu zor dönemi geçirme sevdasında ama İnönü başkanlığındaki hükümet savaşın bize de sıçrayabilme olanağını gözden ırak tutmuyor. Önlemler ülkede büyük ekonomik sorunlara neden oluyor. O günlerde yüzde sekseni köylerde yaşayan nüfusun en genç kesiminden bir milyon kişi askere alınıyor… Korku, endişe kamuyu doğal olarak çok etkiliyor.
O günlerin İstanbul’u diğer taraftan hem İngilizlerin, hem Almanların gizli ajanlarının cirit attığı, birbirini gözetip çeşitli tertipler içinde olduğu bir kent.
Akgüç’ün kahramanı Cemil’i son macerasında yine İstanbul’un bu kâbuslu günlerinde istemeden bulaştığı bir macerada, hem de bir sevda olayının içinde görüyoruz. Olayların gelişimi ilginç ve sürprizli son çok etkileyici. Ben bir polisiyesever olarak keyifle okudum. Siz polisiyeseverlerin aynı keyfi alacağınızı umarım.
Erol Üyepazarcı
Oğlak Yayınları, Burak Akgüç’ün, “Cemil Arıkan Maceraları”nın üçüncü kitabı, Talihsiz Bir Hadise’yi Maceraperest Kitaplar arasında yayımlamaktan gurur duyar.
BİRİNCİ BÖLÜM
Cemil, Hakkaklar Çarşısı içindeki dükkânın kapısını kapattı, demir parmaklı kepengi indirdi ve kilitledi. Çarşı avlusu içine doğru bir iki adım attı, sonra geriye dönüp camekândan yansıyan görüntüsüne baktı. Kravatını düzeltti. Takım elbise giymişti. Üzerinde Arıkan Yayınevi yazan tabelanın önünden geçip avluda yürümeye başladı. Etraf tenhaydı. Genç adam, gölgede kalacak biçimde, on beş metre ötedeki çarşı girişine doğru yavaş adımlarla yoluna devam etti. Akşam güneşi, bulutsuz gökyüzünde alçalmaktaydı.
Birkaç dükkân geçmişti ki, ak saçlı, kısa boylu bir adamla yolu kesişti. Yaşlı adam, Cemil’i görünce gülümsedi.
“Geç kalmışsın bugün Cemil Bey, saat yediye geliyor.”
“Hava erken kararmıyor artık.”
“Müsaade et de kararmasın, haziranın ortasını bulduk.”
“Akşamları hâlâ serin oluyor ama…”
“Ee, İstanbul’a yaz geç gelir, erken gider. Burası senin memleket, benden daha iyi bilirsin.”
“Ne kadar oldu dükkânı açalı?”
“Sekiz sene geçti. Doğru mu yaptım, yanlış mı, hâlâ idrak edebilmiş değilim. Esasen biraz pişmanlık var içimde.”
“Şikâyet etmeyen yok ki bugün.”
Yaşlı adam, elleri arkada kenetlenmiş hâlde Cemil’in yanında yürürken, düşünceli bir edayla yere bakmaktaydı.
Kendi kendine konuşurcasına sordu.
“Senin tezgâhtar çocuk bıraktı mı işi?”
“Yarın son, haftaya bölüğüne katılıyor.”
“Desene askere gitmeyen kalmadı.”
“Benim delikanlının zamanı gelmişti ya, gelmese de netice değişmezdi zaten. Geçen ay Yunan teslim olunca Almanlar bizim hududa dayandı.
Hükümet de iyice teyakkuza geçti. Baksana, Trakya askerî bölge oldu. Vaziyet parlak değil…”
“İyi de biz bu Almanlarla yakında bir dostluk mutabakatı yapmayacak mıyız? Gazetelerde görüp duruyorum…”
“Öyle olsa bile Hitler’e itimat edilmez ki…”
Yaşlı adam yüzünü buruşturdu. “Doğru söylersin. Endişe, hayatımızı teslim aldı. Trakya askerî bölge de, burası farklı mı? Bir tarafta örfi idare, bir tarafta Anadolu’ya sevk edilen insanlar… Yakında adam kalmayacak şehirde.
İktisadi tedbir dedikleri şeyler de beş para etmiyor. Piyasa çok kötü, dükkânı bir müddet kapatmayı bile düşündüğüm oluyor.”
“Hep soruyorum kendime, bunlar iyi günlerimiz mi acaba?”
Yaşlı adam bu kez Cemil’e döndü ve hafif alaycı bir ifadeyle konuştu. “Evet, bakıyorum da bunlar senin iyi günlerin zaar, iki dirhem bir çekirdeksin maşallah…”
Cemil hafifçe tebessüm etti. “Benim yayınevinin son iki kitabı güzel sattı. İnsanlar hâliyle ucuz eğlence peşinde şimdilerde… Ne diyelim, talih yaver gitti, bir nefes aldım.”
“Yok öyle deme, senin şahsi muvaffakiyetin bu. Doğru bir teşebbüste bulundun. Avantür romana girmekle iyi yaptın.”
“Esasen çok da ölçüp biçmedim, hissi bir karardı benimki… İyi netice verdi, fakat tersi de olabilirdi.”
“Bak, Kuleli’yi, harp okulunu bitirmiş bir adamsın sen; genç yaşta ordudan ayrılıp buralara geliyor, kitap işine giriyorsun. Daha henüz üç sene dolmadan yayınevi tesis ediyor ve böylesine isabetli hamleler yapıyorsun. Her babayiğidin harcı değil bu; askeriyede kalsan, eminim orada da muvaffak olurdun. Ben hadiseyi böyle görüyorum.”
“Ben de çok düşündüm bunları. Lakin, o hayat bana göre değildi. Benim için doğru olan bir karar, orası için yanlıştı. Disiplin içinde hareket edemiyor ve hata yapıyordum.
Tabiatıyla bunların bedeli de oluyordu… Maalesef insan bazı şeyleri okulda değil, vazife esnasında anlıyor.”
“Demek istediğim, çok zor bir tercihte bulunmuş ve bunun altından kalkmış bir adamsın, sebepsiz yere hakir görme kendini… İki senede yeni meslek sahibi olmak kolay şey değil… Ee, toplantıya falan mı gidiyorsun şimdi?”
“Bir akşam yemeğine davetliyim.”
O esnada avluyu terk etmiş ve Beyazıt Meydanı’na çıkan Fuat Paşa Caddesi’ne girmişlerdi. Cemil meydanın aksi yönünde yürümeye başlayınca, yaşlı adam dudak büktü.
“Hayrola Cemil Bey, yemek buralarda bir yerde mi?”
“Önce Barati’nin dükkânına uğrayıp Mona’yı alacağım.”
“Barati ha? Zavallı adam… Kaç gün oldu öleli?”
“Bugün cuma, demek ki üç gün geçmiş.”
“Katiller hâlâ bulunamadı, değil mi? Şu işe bak, düpedüz yol ortasında adam öldürür hâle geldi bu millet…”
“Dedim ya, bunlar iyi günlerimiz olmasın da.”
“Yani anlamıyorum, ne isterler Barati’den? Üç kuruş çıkmaz cebinden… Bak işte, o da bana benzerdi, silkinip bir hamle yapamadı. Hâlâ dinî motifli kitaplarla uğraşıp duruyordu.”
“Aslında daha çok tarihî ve mitolojik muhteviyatı olan şeylerdi sattığı. Beğenmiyorsun ama enteresan kitaplar yakaladığı oluyordu. Ne zaman gitsem dükkânına, biraz zaman geçirirdim. Başarısız bir sahaf değildi bence…”
“Hiçbirimiz başarısız değiliz. Lakin, değişen şartlara intibak edemedik. Bugün bizim işte ya çok pahalı şey peşinde olan adam var ya da kelepir düşürmeye çalışan, ortası kalmadı. Eski kitaba doğru dürüst para veren yok artık. Barati de bunu idrak edemedi. Düşe kalka gitmeye çalışıyordu.”
“Her neyse, onun meselesi değil artık bunlar.”
“Mona biraz toparladı mı kendini bari? Gerçi üvey kızıydı ama gene de muhabbeti vardı Barati’yle.”
“İlk güne göre daha iyi tabiatıyla.”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Polisiye Roman (Yerli)
- Kitap AdıTalihsiz Bir Hadise - Bir "Cemil Arıkan" Macerası
- Sayfa Sayısı204
- YazarBurak Akgüç
- ISBN9786259849258
- Boyutlar, Kapak11x18 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gitmeli Miyim Kalmalı Mıyım? ~ Hakan Mengüç
Gitmeli Miyim Kalmalı Mıyım?
Hakan Mengüç
Kusur bulanların yanında huzur bulamazsınız… Dört bir yanımız, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanan narsislerle çevrili… İşin garibi, bir narsise âşık olmak fazlasıyla kolay… Çünkü...
- Dünyanın Bütün Fıstıkları ~ Başar Başarır
Dünyanın Bütün Fıstıkları
Başar Başarır
Küçüklüklerinde kedi-kolonya gibiydiler. Birbirlerinden hoşlanmazlardı. Zaten benzemezlerdi de. Ağabey daima aklı başında, yalnız, sessiz; küçük kardeş zirzop, delidolu, şenlikli… Anlaşamamak konusunda anlaşmışlardı. İşin aslı,...
- Atmaca ~ Hikmet Hükümenoğlu
Atmaca
Hikmet Hükümenoğlu
Saat ikiyi on dört geçiyordu. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu artık. Ayağa kalkmak için sandalyemi ittiğimde çıkan gıcırtı sınıfta yankılandı. Sami Hoca tahtaya dönmüş...