Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Üfürükçüler, Cinciler, Falcılar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e
Üfürükçüler, Cinciler, Falcılar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e

Üfürükçüler, Cinciler, Falcılar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e

Ömer Obuz

Ömer Obuz, Osmanlı İmparatorluğu’ndan erken Cumhuriyet’e -hatta bugüne- kadar uzanan bir yelpazede üfürükçülerin, cincilerin, falcıların toplumsal konumlarını ve itibarlarının kaynaklarını, gündelik hayata ne ölçüde…

Ömer Obuz, Osmanlı İmparatorluğu’ndan erken Cumhuriyet’e -hatta bugüne- kadar uzanan bir yelpazede üfürükçülerin, cincilerin, falcıların toplumsal konumlarını ve itibarlarının kaynaklarını, gündelik hayata ne ölçüde etki ettiklerini titiz bir çalışmayla ortaya koyuyor.

Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e Üfürükçüler, Cinciler, Falcılar değişen rejimle birlikte bu konuda aslında pek de değişmeyen sosyokültürel ortama işaret ederek batıl itikatların ve hurafelerin insanların duygularıyla oynamaya nasıl aracılık ettiklerini; sosyal ve siyasal hayatta oynadıkları rolü; iktidarların tutum ve pozisyonlarını ele alıyor.

Trajik, absürt, komik, dramatik, fantastik hikâyelerle dolu, asırlık bir sorunun daha iyi anlaşılmasına katkı sunan bir çalışma.

“Üfürükçü takımı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e insanların mahremine ustalıkla sızmayı ve sayısız mağdura rağmen ardıllarına yeni fırsatlar sunmayı nasıl başarmışlardı? İnsanlar akıl almaz iddia ve yöntemlerine rağmen nasıl olup da neredeyse her sorunlarında kendilerini cinci, büyücü, falcı ve türevlerine teslim edebilmişlerdi? Bu güvenin kaynağı neydi ve insanların motivasyonunu ne sağlıyordu?”

ÖMER OBUZ

İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR………………………………………………………………………………………………………………….9
BAŞLARKEN…………………………………………………………………………………………………………….11
1 OSMANLI’DA HİSLER,
HİYERARŞİLER VE HEZEYANLAR……………………………………………….. 23
Tebaa: İtaatkâr ve inançlı ………………………………………………………………………… 35
Rical: Devletlü ve ihtiraslı……………………………………………………………………….. 44
Hanedan: Kerametlü ve şevketlü………………………………………………………… 56
Sarayın üfürükçüleri: Müfsit ve hileli………………………………………………..62
2 DEVİR TESLİM: OSMANLI MİRASI……………………………………………..73
3 CUMHURİYET’İN SİHRİ:
“BATIL İTİKATLARA PAYDOS BORUSU”……………………………….. 83
Makhûr İmparatorluk’tan mağrur Cumhuriyet’e………………………94
Bir mübeccel inkılâp anlatısı…………………………………………………………………103
4 KANUN PENÇESİNDE: “BEN ÜFÜRÜKÇÜLÜK
FİLAN YAPMADIM, HAŞA!” …………………………………………………………… 111
Mücadele: “Üfürükçü değil meşahir-i ulemadan” ………………….. 111
Muhakeme: “Yalandır hâkim bey!” ………………………………………………….124
5 CUMHURİYET’İN ŞAFAĞI:
“NEFESİMDEN DOKTORLAR BİLE
İSTİFADE YOLUNA GİDER”………………………………………………………………137
Doktorlar üfürükçülere karşı:
“Doktor ilacından şifa umulur mu hiç!”…………………………………………150
6 ŞEHVETPERESTLER: “SOYUNMAN GEREK”……………………….161
7 CINLER ÂLEMİ: “DESTUR!” …………………………………………………………….173
Cinciler: “Geceleri üç defa uçarım”…………………………………………………..184
Cinlerin define ihbarı:
“Ey fani aradığın yer burasıdır!” ………………………………………………………..196
Tekinsiz evler: “Gökten taş yağıyor, kaçın!” ………………………………203
8 SEVDA BÜYÜSÜ: “BEN BİR NEFES ETSEM,
DÜNYA YÜZÜNDE BAKİRE KIZ KALMAZ!”……………………..215
Aşkın harikulade korkunç gücü: Ritüeller …………………………………..222
9 FALCILAR: “ÜÇ VAKTE KADAR…”…………………………………………….229
BİTİRİRKEN………………………………………………………………………………………………………….241
KAYNAKÇA……………………………………………………………………………………………………………….245

BAŞLARKEN

Jean Teuelê, enfes romanı Dansa Davet’te ölümüne dans edenler karşısında onları öfkeyle uyaran rahiplerin telaşını şöyle betimler:

Kıpır kıpır bacaklardan, fırıl fırıl dönen eteklerden oluşan bu kalabalık içinde, kol kola girmiş, olduğu yerde dönen, havaya sıçrayan insanlar arasında rahipler, kutsal su serptikleri kalça sallayanların kulağına kadim dualar okuyup üfleyerek cin çıkarıyor. Tahta pabuçlar takır tukur ediyor; rahiplere göre hepsinin davranışı uygunsuz.

Rahiplerin dans edenlerdeki garipliği görünmez varlıklara bağlamaları modern okurlar için anlamsız olsa da o yıllarda çağın gerçeklikleriyle örtüşüyordu. Farklı, tuhaf ve anlamlandırılamayan davranışlar ya da hadiseler, tedavi edilemeyen hastalıklar mitlere, doğaüstü güçlere yoruluyordu. Hoş, modern dünyada türlü gelişmelere karşın insanoğlu hâlâ kimi hadiseler karşısında benzer refleksleri sergiliyor. Kuvvetle muhtemel pek çoğumuz da bir biçimde batıl inançların parçası olduk, olmaya devam ediyoruz: Nazara karşı boncuk taktık, kurşun döktürdük ve/veya cinlerin korkusuyla ürperdik. Nazar boncuğu takmak, kurşun döktürmek, hastalığa karşı ya da başka beklentilerle muska takmak, bir ağaca veya türbelerin demir parmaklıklarına çaput bağlamak görünürde kişiye zarar vermez elbette ama meseleye odaklanıldığında aslında bu ve buna benzer davranışların zihin dünyamızı, anlayış ve görgümüzü usul usul tahrif ettiğini; uzun vadede bu duyguları istismar etmeye hevesli insanları ve eylemlerini meşrulaştırdığını söyleyebiliriz. Başımıza gelen ya da gelmesi olası bir musibeti nazara yorup boncuklarla önlem almanın, mukadderatı falcıya-kâhine sormanın, rüyayı tabirciye, kısmeti kahvenin telvelerine danışmanın uzun vadede muhakeme yeteneğini köreltici bir tür mistifikasyona yol açma tehlikesi olduğunu düşünüyorum. Elbette benzer bir risk bütün hakikati akılla bulmayı vazeden, bilimi mutlak kutsal kabul eden tutum ve davranışlar için de geçerli, zira bu tür aşırılıkların akıl ile ruh, madde ile mana arasında olması gereken dengeyi bozduğu söylenebilir. Halk inanışı olarak yerleşen bazı inanç ve eylemlerin, hele ki psikologların olmadığı dönemlerde, bir telkin vazifesi gördüğü söylenebilir.

Fakat dinî duyguları istismar etme potansiyeli olanların elinde batıl inançlar insanoğlunun tüm canlılar içerisinde ayırıcı vasfı olan akledebilme özelliğini giderek pasifleştirir, sorgulama eşiğini düşürür ki, zaten bu sayede üfürükçüler her devirde bir tür sömürü evreni oluşturabilmişlerdir. Bundan sonra sisteme dahil olmak isteyen ardılları için sadece mistik mefhumlarla örülmüş toplumsal, kültürel ve hatta siyasi ağların imkân kabiliyetinden yararlanmak kalır. Bütün toplumlarda üfürükçülerin ve büyücülerin saltanatı bu şekilde devam etmiştir. Nitekim J.G. Frazer, büyü ve batıl inançların yol açtığı dramatik hadiseleri şöyle özetler:

Batıl inancı kendi içinde yanlış, sonuçları itibarıyla zararlı, katıksız bir kötülük olarak görme eğilimindeyizdir. Batıl inancın dünyaya epeyce zarar verdiği inkâr edilemez. Sayısız yaşamı kurban etmiş, hesapsız hazineleri heba etmiş, ulusları karıştırmış, dostlukları bozmuş, karı-kocaları ve anne-babalarla çocukları birbirinden koparmış, aralarına kılıç hatta kılıçtan daha keskin şeyler sokmuştur: Hapishanelerle tımarhaneleri masum ya da kandırılmış kurbanlarıyla doldurmuştur (…)

Gerçekten de tarih boyunca batıl inançlar öyle belirleyici olmuştur ki, insanlar görmedikleri varlıkları kızdırmamak için didinip durmuşlar, türlü tuhaflıkların peşinde anlaşılmaz şeyler yapmışlardır. Bunu sağlayan temel motivasyon kuşkusuz özel olduğuna inandıkları üfürükçü, büyücü, cinci ya da falcıların söylem ve vaatleriydi. Bu kişiler menfaat uğruna türlü yollarla insanları şekillediriyorlardı. Örneğin ellere bakarak gelecek hakkında kehanette bulunmanın geçmişi çok eskiye, Çin’de M.Ö. 3000 yılına kadar uzanıyor.3 Eski Yunan ve Roma kültürünün yayıldığı coğrafyadaki büyücüler çeşitli sorunlarla ilgili muska ve tılsımlar hazırlıyorlardı; en çok da hastalık, yaralanmaların tedavisi ve kötü ruhları engellemekle ilgililerdi.4 Ortaçağ’da büyü ve büyücülük son derece yaygındı,5 dönemin Avrupası’nda hayat türlü batıl inançlarla şekillenmişti: “Tencere ateşten alınıp yanına konulduğunda bezelye veya çorba kaynamaya devam ederse, o evde cadı olmadığını kesin olarak bilmelisiniz.”6 Eski Türklerde ise Atalar Kültü’nün devamı olan bir gelenek, yatır ve türbelerde dua etmek ya da çaput bağlamaktı.

Sürekli devreden bu tarz inanç ve uygulamalar, dinin sınırları içerisindeki bazı hususları bile tahrif ediyordu. Sözgelimi İslâm inancında nazar vardı8 ama dinde nazarı engelleyecek

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hayvan Katliamları ve Himaye / Kediler, Köpekler, Kargalar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e ~ Ömer ObuzHayvan Katliamları ve Himaye / Kediler, Köpekler, Kargalar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e

    Hayvan Katliamları ve Himaye / Kediler, Köpekler, Kargalar – Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e

    Ömer Obuz

    Daha çok Ortaçağ Avrupası, kediler ve veba özelinde akla gelse de, tarihin belli dönemlerinde kedi ve köpekler başta olmak üzere birçok hayvan katliamı oldu...

  2. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler ~ Ömer ObuzOsmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler

    Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dilenciler

    Ömer Obuz

    İnsanlığın tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan dilenciler her dönemde farklı duyguların nesnesi oldular. Bazen merhametli, hayırsever olmanın vesilesi, bazen Doğulu kimliğin aynası...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur