Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hayat Güzeldir
Hayat Güzeldir

Hayat Güzeldir

Mustafa Kutlu

SEVİNÇ Bir parkta iki simitçi çocuk. Yan yana bir banka oturmuşlar. Etrafta çiçekler, kelebekler çocuklarının elinden tutmuş gezdiren anneler, kalın mercekli gözlükleri ile gazeteye…

SEVİNÇ

Bir parkta iki simitçi çocuk. Yan yana bir banka oturmuşlar. Etrafta çiçekler, kelebekler çocuklarının elinden tutmuş gezdiren anneler, kalın mercekli gözlükleri ile gazeteye dalmış İhtiyarlar, binbir şamata ile birbirine sataşan, gülüşen mektep kaçkını öğrenciler, dilenciler, çöpçüler.

Simitçiler sekiz on yaşlarında. Kara-kavruk-zayıf Belli ki beslenme yetersizliği ile büyümüşler. Aynı mahallenin çocuktan bunlar, aynı ağızla konuşuyorlar, belli ki taşradan henüz gelmişler.

İkisi de yorgun ve aç. Vakit öğle üzeri.

Parkın çeşitli nokralarında bulunan büfelerden döner, sucuk kokuları geliyor, önlerinden iri sandviçlerini ısıra ısıra kendi yaşlarında çocuklar geçiyor. Bezgin gözlerle etrafa bakıyor, bakmaktan usanıyorlar. Sonunda biri dayanamayıp:

– Hadi bir simit yiyelim, diyor. Simitler alüminyum tepside dizilmiş duruyor. Her zaman yaptıkları gibi kimin tepsisinden simit alınacak diye çöp çekiyorlar. Biri, eline biri uzun öteki kısa iki çöp alıyor; ellerini arkasında gizleyip kısayı bir avucuna, uzunu öteki avunma saklıyor. Sonra iki kolunu birden öne çıkararak yumulu ellerini arkadaşına uzatıyor. Öteki bir süre süzüyor bu yumruklan, bir türlü karar veremiyor. Sonunda “ya şundadır, ya bunda” yapıp birini seçiyor. Kısa çıktı, kaybetti.

Hiç tasalanmadan yarımdaki kendi tepsisinden bir simit seçip “Hadi” diyor. Her zaman böyle yapıyorlar. Simidin bir ucundan biri, öbür ucundan öteki tutup “Bir, iki, üç” deyip asılıyorlar. Simit aynı anda iki parçaya bölünüyor. Birine az, ötekine çok düşüyor ama ikisi de hakkına razı. Bu defa öyle olmadı. Simidin bir parçası bayağı büyük kaldı. Büyüğü kazanan arkadaşının payına baktı, canı sıkıldı. “Olmadı” dedi. “Benimki çok.” öteki “Şans işte, boşver” dedi ve kendi payını yemeye başladı. Büyük parçayı kazanan bir türlü yiyemiyor. Şans da olsa haksızlık bu. Dayanamayıp fazla parçayı kopardı ve arkadaşına uzattı. Arkadaşı “Alamam” dedi “O senin hakkın.” Beriki karartı: “Olmaz, yiyemem, bölüşelim.” diyor. Bir zaman alırsın, almazsın diye çekiştiler.

Onlar çekişedursun, parkın uyanık güvercinleri hiç çekinmeden önlerine kadar gelmiş, dökülen susamlara dalmışlardı. Çocuklar fazlalık olan parçayı güvercinlere doğradı, önlerinde bir güvercin bahçesi oluştu.

Biri çekinerek ayaklarına dolanan kuşlardan birini okşadı. Hayret, kaçmıyor. Bir daha okşadı, bir daha, çok hoşuna gitti bu. Hayatında ilk kez bir güvercin okşuyordu. Onu gören öteki de güvercinleri okşamaya başladı. Arada bir göz göze geliyor birbirlerine gülümsüyorlar. Yüzsüz güvercinleri aç sanmışlardı. Kalan simitlerini de doğradılar. Kuşlar yedikçe sanki onlar doyuyordu. Güvercinlerin parlak tüylerinden geçen sevgi ve merhamet en saf hali ile çocuk kalplerini doldurmuştu.

Sonunda simitler bitti. Ortada tek bir susam tanesi kalmadı. Güvercinler birden havalanarak ve çocukların yüreklerini ağıza getirerek uçtular. İleride simit yiyen bir genç çiftin önüne kondular. Simitçiler birbirlerine baktı. Sonra güvercinlere baktı. İkisi de sevincini bulmuştu.

Artık ne açlık, ne tasa. Arlık gidebilirler, yeniden

satışa çıkabilirler.

Herbirinin etrafında yüzlerce melek dolaşıyor.Elbette bütün simitleri satacak, cepleri para doluolarak analarına koşacak, bu güvercin hikâyesin anlatacaklar.

 

 

NÖBETÇİ AŞIK

 

Gecenin yarısı geçmiş.

Kar yok ama hava buz gibi.

Bir sınır karakolunun nöbetçi kulübesi.

Nöbetçi üşüyor, ama fazla hareket ederek kendini göstermesi yasak. Ayaklarını oynatıyor, ellerini hohluyor, nafile. Bir de tedirginlik var. Kurşunun nereden, ne zaman geleceği belli değil. Gözlerini mazgal deliğinden ayırmıyor, karşıda meşelikler, ay aydınlığında yapraklan panldıyor. İçini ısıtacak bir şey lazım. Bunun ne olduğunu biliyor ama zor.  Üstünde parka, parkanın altında üniforma, bir sürü teçhizat ağır bir silah. Hadi bunları geçtik, o iç cebe ulaşmak için kaç düğme çözecek.

“Donacam valla! Ne olursa olsun” deyip düğmeleri ağır ağır usulünce çözmeye başlıyor. Sanırsın Âşık Kerem buluştuktan gece Aslı’nın düğmelerini çözüyor. O kadar yavaş, o kadar itinalı.Çözülecek düğmeler nihayet bitiyor. Teçhizat ve tüfeği dengeliyor. Bir elini koynuna sokup cüzdanını çıkarıyor. Fotoğrafın hangi gözde olduğunu ezbere biliyor. Parmak uçlarını sıkıştırıp çıkarıyor.

İşte fotoğraf.Nişanlısı ay aydınlığında ona gülümsüyor. Nöbetçi “Az kaldı” diyor, “Sık dişini”. Bu nur yüzden saçılan ışık nöbetçiyi ısıtıyor. Ne gecenin soğuğu, ne kurşunun sesi. Demeye kalmadan eldivenli elden düşüyor fotoğraf.

 

Hay aksi.

Almaya eğiliyor.

O anda kurşun mazgal deliğinden ıslık çalarak geçip kulübenin kapısını deldikten sonra dışarı çıkıyor.

Yeniden donuyor nöbetçi. Dişlerini sıkarak “Vay namussuz vay. iğne deliğinden geçirdi kurşunu be! Bunun garanti gece görüş dürbünü var.” Diz üstü çömelip titreyen elleri ile fotoğrafa bir daha bakıp, bir daha ısındıktan sonra, daha doğrusu bu güzel insandan aldığı enerji ile adem ejderhası kesilip korkuyu falan bir yana fırlatıyor. Resmi yerine  koyup cüzdanı cebe indiriyor. Bu defa parmaklan an gibi çalışıyor.

Düğmeler İliklendi, silah elde. “Hazırım” diyor içinden. “Hazırım, çünkü bunlar kulübeyi denedi. Karşılık verirsem, tamam orda diyecekler. Vermez isem tilki düzenine geçti bekliyor diyecekler. Her iki halde de birkaç saniye sonra roket patlar.” Çömelik vaziyette, kapıyı aralayıp kendini aşağıya bırakıyor. Sürünerek az ilerideki sipere atıyor kendini. Atmakla kalmayıp döne döne uzaklaşıyor kulübeden. Sırtını toprağa dayayıp nefesleniyor. Terledi.

Ve patlıyor roket. Kulübe havaya uçuyor.

Karakol ayaklandı. Göz açıp kapayıncaya kadar hendeklerden gelen arkadaşları sipere girdiler. Boğazı kurumuş. Mataradan bir yudum su çekiyor. Cayırtı başladı. Karşılıklı kurşun yağmuru.  Nöbetçi hâlâ sırtüstü yatıyor, ve nur yüzlü sevgilisine bir can borcu olduğunu  düşünüyor. Hızır mısın mübarek.

Dönünce anlatacak bunu. Hayatının olayını. Arkadaşları siperden başlarını çıkarmaksızın,  veya ara sıra yarı buçuk çıkarıp karşıya baktıktan sonra kurşun gelen yöne doğru sıkıyorlar mermiyi.

“Ya Allah” diyor nöbetçi.

Bayağı yükseliyor siperden. Nereden bir kurşun geliyorsa oraya sıkıyor mermiyi. Makinalı  tüfek gibi, aralıksız. “Yat ulan salak” diye bağırıyor arkadaşları. Kim duyar. Ona kursun işler mi şimdi? O acaba kendinde mi?

Çatışma bitiyor ve gecenin sessizliği yine etrafı kuşatıyor. Nöbetçi yine sırtüstü  yatıyor. Siperdeki herkes nefesini tutmuş bekliyor. Acaba bir yerden bir çıtırtı gelecek mi?

Nöbetçinin sağ yanından güzel bir koku geliyor. Dönüp bakıyor, bir ot. Ottan bir yaprak koparıp parmaklarının arasında eziyor. Ohh!… Kekik ile nane arası bir koku. “Yarabbi  dünyada ne güzellikler var” diyor.

Tehlike tamamen geçinceye kadar bekleyecekler. Sonra emir ne ise o olacak. Nöbetçi orada, sırtı toprakta, yüzü karakola dönük yatarken nişanlısının hayali karakoldan çıkıp ağır ağır yaklaşıyor. Nöbetçinin kalbi kuş gibi çırpmıyor.

Hayal geldi, geldi. Nöbetçinin üzerine eğildi, onu alnından öptü ve kayboldu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıHayat Güzeldir
  • Sayfa Sayısı175
  • YazarMustafa Kutlu
  • ISBN9759952358
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDergah Yayınları / 2011

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Huzursuz Bacak ~ Mustafa KutluHuzursuz Bacak

    Huzursuz Bacak

    Mustafa Kutlu

    İçimde yıllar sonra memlekete dönmüş olmanın sevinci, ellerimde bavullar, havaalanının kalabalık telaşından kurtulup bir taksiye doğru yürürken azıcık terlemiş alnıma huzurun sessiz, sakin, ama...

  2. Anadolu Yakası ~ Mustafa KutluAnadolu Yakası

    Anadolu Yakası

    Mustafa Kutlu

    Son dönemde moda olan ‘nehir söyleşi’ formatından bir uzun hikâye çıkarmayı başaran Kutlu, bu yeni tarzıyla Türk edebiyatında bir ilki gerçekleştiriyor. Kitabı eline ilk...

  3. Uzun Hikaye ~ Mustafa KutluUzun Hikaye

    Uzun Hikaye

    Mustafa Kutlu

    Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek… ~ Mehmet CoşkundenizAldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Mehmet Coşkundeniz

    Bugüne kadar hep aldatanların hikâyesini okuduk. İhanetin diğer tarafı; yani en çok yara alan, en çok acı çeken, en çok kırılanları ise bu hikâyelerin...

  2. Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi ~ Kahraman TazeoğluÖlü Bir Kentin Morg Alfabesi

    Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi

    Kahraman Tazeoğlu

    yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende...

  3. Acımak ~ Reşat Nuri GüntekinAcımak

    Acımak

    Reşat Nuri Güntekin

    Reşat Nuri Güntekin, 1928 yılında yayımlanan bu eserinde; çalışkan, başarılı, ancak zaaf gösterenlere acımasız olan Zehra öğretmen ile babası Mürşit’in bakış açılarından dramatik yaşam...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur