Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bölünmüş Bir Dünyada Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz
Bölünmüş Bir Dünyada Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz

Bölünmüş Bir Dünyada Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz

Elif Şafak

“Pandemiden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, iyiden iyiye kutuplaşan dünyamız bir kavşakta ve hepimiz akıl sağlığımızı koruyarak hangi yolda yürüyeceğimizi bir an…

“Pandemiden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, iyiden iyiye kutuplaşan dünyamız bir kavşakta ve hepimiz akıl sağlığımızı koruyarak hangi yolda yürüyeceğimizi bir an önce seçmeliyiz” diyor Elif Şafak.

Ardından da kafa karışıklıklarımıza, hayal kırıklıklarımıza, kaygılarımıza, öfkelerimize hatta duyarsızlıklarımıza ayna tutuyor. Kimlik, siyaset, ekonomi, teknoloji meselelerine dair sorular soruyor; enformasyonun, bilginin ve bilgeliğin verdiği cevapları tartışıyor.

Rilke, Kavafis, Steinbeck, Fromm, Bauman, Lessing ve Heidegger gibi pek çok düşünür ve sanatçı da, bu benzersiz sohbete eşlik ediyor.

İçindekiler

35 Hayal Kırıklığı ve Kafa Karışıklığı
75 Kaygı
85 Öfke
95 Duyarsızlık
103 Enformasyon, Bilgi, Bilgelik

İstanbul’daki ilk günümdü; şimdi artık çok eskilerde kalmış, esintili bir Eylül akşamı. Serde gençlik ve yazar olma hevesi, ne adını koyabildiğim ne de görmezden gelebildiğim bir içgüdünün peşinde, hiç kimseleri tanımadığım bu şehre taşınmış ve Taksim yakınlarındaki o en sıkışık, kaotik ve kozmopolit mahallelerden birinde minicik bir daire kiralamıştım. Dar sokağın karşısındaki kahvehanede atılan zarların tahta tavlada yuvarlanışını, yoldan geçen kendi halinde bir yayanın elindeki sandviçi kapmak için ok gibi fırlayıp pikeler yapan martıların çığlıklarını duyabiliyordum evden. Ama şimdi gecenin geç bir saatiydi; kahvehane kapanmış, martılar çatıların üstüne tünemişti. Pencerelerimde ne perde ne dejaluzi vardı ve ben dışarıdaki sokak lambasının solgun ışığına bulanmış halde, kitaplar ve kâğıtlarla dolu bir karton kutunun üstünde oturmuş, uyumayan şehrin seslerini dinliyordum. Bir ara içim geçmiş olmalı, zira bir bağırış çağırışla uyandım.

Dışarı baktım, oradaydı işte; bir elinde tuttuğu topuğu kırılmış ayakkabının diğer tekini inatla giymeye çalışarak, öfkeli bir topallamayla sokaktan aşağı yürüyordu. Kısa bir etekle ipek bir bluz vardı üstünde. Uzun boylu bir trans kadın. Mahallede cinsel azınlıkların yaşadığını biliyordum; buralar şehrin nispeten daha hoşgörülü bölgelerindendi ne de olsa ama sosyal önyargıların ve sistematik ayrımcılığın gölgesi burada bile düşüyordu yaşam biçimlerinin ve geçim yollarının üstüne. Başka iş imkânları olmadığından, bölgedeki transseksüel topluluğunun birçok mensubu ya sokakları arşınlayarak seks işçiliği yapıyor ya da İstanbul’un gece ekonomisini oluşturan barlar, kulüpler ve pavyonlarda çalışıyordu. Hızlı bir soylulaştırma sürecinden geçen ve buralara bir taş atımı mesafede olan kimi mahallelerden polis zoruyla uzaklaştırılmışlardı ama benim sokağımda, yani Kazancı Yokuşu’nda, hâlâ birbirine sıkıca kenetlenmiş, hatırı sayılır büyüklükte, mağrur bir topluluk vardı. Penceremin altından geçtiği sırada kadının kendi kendine konuştuğunu duydum ve monoloğunun içinden bazı kelimeleri yakalayabildim. Birileri –belki bir sevgili, belki de bütün şehir– kötü davranmıştı ona, haksızlık etmişti. Üzgündü ama daha çok da öfkeliydi.

Yağmur başladı ve damlalar sıklaştı,
tıp, tıp, tıp.
Tek bir topuk yankılandı kaldırım
taşlarında, tık, tık, tık.

Sokağın sonunda köşeyi dönene dek baktım arkasından. Hayatımda hiç böylesine gözle görülür şekilde yıkılmış ama yine de inatla yoluna devam eden bir kadın görmemiştim. Pencereyi açıp onunla konuşmadığım, iyi olup olmadığını sormadığım için suçlu hissettim kendimi. Ayrıca,sanki kadının melankolisinin bulaşıcı olmasından korkmuş gibi, ilk tepkim geriye çekilip dairemin güvenli alanına sığınmak olmuştu, bundan dolayı da utanç duyuyordum. Beynime kazınıp kalmıştı aramızdaki benzerlikler ve karşıtlıklar. Yalnızlığı benimkinden hiç farklı değildi, bunu hissedebiliyordum. Oysa pervasızlığı benim çekingenliğimin tam zıddıydı. O İstanbul’dan bıkmıştı, bense daha keşfetmeye başlamamıştım bile. Ama daha da önemlisi, o güçlü bir savaşçıydı, bense yalnızca bir gözlemci.

Kutuplaşmış Dertli Dünyamız 

O günlerin üstünden çok yıllar geçti. Artık İstanbul’da yaşamıyorum. Ama bugün, Londra’daki çalışma masamda oturmuş şu kutuplaşmış, dertli dünyamız hakkında bir şeyler yazarken, o anı, o kadını hatırlayıp öfke, yalnızlık ve yürek acısı üzerine düşünür buldum kendimi.

Hikâyeler birleştirir
bizi, anlatılmamış
hikâyelerse ayrı
düşürür.

Pandemi. Koronavirüs yüz binlerce insanı öldürerek, milyonlarcasını işsiz bırakarak ve bildiğimiz yaşam biçimini un ufak ederek tüm dünyaya yayılırken, Londra’nın çeşitli yerlerindeki parklarda rastgele ilan panoları belirdi. “Bütün bunlar geçtiğinde, dünya nasıl değişmiş olsun istersin?” diye soruyordu ilanlar. Bütün bunlar ile ne kastedildiği açık değildi soruda; yoldan geçenlerin ne ima edildiğini kendi kendilerine çıkarmaları bekleniyordu  günlük rutinimizin böyle birden altüst oluşu mu, giderek artan bu belirsizlik hissi ve gelecek korkusu mu, uzun vadeli ekonomik, sosyal ve muhtemelen politik sonuçlarıyla bu küresel sağlık krizi mi, nasıl ve ne zaman biteceği veya ileride başka bir viral hastalık salgınının olup olmayacağı hakkında kolay tahminler yapamadan insanlık olarak içinden geçmek zorunda olduğumuz bu tünel mi? İnsanlar sorunun altına kendi yanıtlarını yazabilsinler diye panolar mahsus boş bırakılmıştı ve birçok kişi de yazmıştı. Oraya alelacele çiziktirilen bütün o yorumlar arasında bir tanesi özellikle aklımda kaldı. Kalın harflerle şöyle yazmıştı birisi: “Sesim duyulsun istiyorum.” Bütün bunlar geçtiğinde, sesimin duyulabildiği farklı bir dünyada yaşamak istiyorum.

Kişisel bir çığlıktı bu. Ama birçok açıdan, kolektif bir çığlık gibi de geliyordu insana. “Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından?” diye sormuş şair ve yazar Rainer Maria Rilke, yirminci yüzyılın başlarında yazıp yayımladığı Duino Ağıtları’nda. Farklı bir devirmiş o. Şimdi, yirmi birinci yüzyılda hem keskin çizgilerle bölünmüş hem de karman çorman olmuş bir dünyada saygınlık ve eşitliğe hasret kalmış, değişimin sürati ve teknolojinin ivmesi karşısında bunalmış bizlerin ortak hissiyatıysa şu: “Kim duyar, ses etsem, beni insanlar katından?” Söyleyecek birçok şeyi, anlatacak özgün hikâyeleri olan insanlar çoğu zaman bunları yapmıyorlar çünkü sözlerinin kulak ardı edileceğinden korkuyorlar. Politik güçleri olmadığını, siyasetten ve aktif yurttaşlıktan büyük oranda dışlandıklarını hissediyorlar.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıBölünmüş Bir Dünyada Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz
  • Sayfa Sayısı120
  • YazarElif Şafak
  • ISBN9786258215472
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşk ~ Elif ŞAFAKAşk

    Aşk

    Elif ŞAFAK

      “”Ya ortasındasındır AŞK’ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde.. Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir...

  2. Med- Cezir ~ Elif ŞafakMed- Cezir

    Med- Cezir

    Elif Şafak

    “… bir gün  bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl...

  3. Bit Palas ~ Elif ŞafakBit Palas

    Bit Palas

    Elif Şafak

    Edebi ve yazınsal başarısı, Türk kimliğini ve ülkenin tarihine yaklaşımını edebiyat yoluyla yeniden tanımlamayan genç kuşak yazarlar arasında Şafak’ı temsilci olarak öne çıkarıyor... Bu roman enerji dolu ve gizemli bir yolculuğa davet ediyor insanı; tutkuyla, gülmeceyle ve Türkiye’ye dair bir dolu fotoğraf karesiyle... The Independent

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Büyük Sorgu / Otel Gören Defterler 3 ~ Nuri PakdilBüyük Sorgu / Otel Gören Defterler 3

    Büyük Sorgu / Otel Gören Defterler 3

    Nuri Pakdil

    Güneşli bir “nöbet günü”nde bir daha okudum Büyük Sorgu’yu, soluk soluğa. ‘Aşil noktasına dokunmalı sürekli’ diyor ve ‘Haşmeti Tevazuda O Yeşil Yüce Mevlana’yı,‘Büyük Efendi’yi...

  2. Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme ~ Halil CibranBir Gözyaşı, Bir Gülümseme

    Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme

    Halil Cibran

    Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme (1914), Halil Cibran’ın ABD’de yaşarken el-Muhacir gazetesinde yayımlanan yazılarını bir araya getirir. Bu kısa deneme ve öykülerde yazar, modern dünyanın...

  3. Ağladı ve Gözyaşlarını Öptüm ~ Aytuğ AkdoğanAğladı ve Gözyaşlarını Öptüm

    Ağladı ve Gözyaşlarını Öptüm

    Aytuğ Akdoğan

    Geniş, mutlu bir ailede yetişmedim. Mahalleden arkadaşlarım da yok. Öyle çok zengin de sayılmam; ben bir avareyim, çalışmayı düşünmüyorum. Sabıka kaydım olmadan on yedi yaşıma kadar gelebildim. En büyük zevkim iki mezar arasına uzanıp tütün sarmak.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur