Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bu Böyledir
Bu Böyledir

Bu Böyledir

Mustafa Kutlu

Lunapark metaforu içinde bir çekirdek ailenin başından geçenler. Yazar, ülkemizdeki sosyal değişimi eleştirirken bir yandan da insanın dünya hayatındaki temel varoluş meselesine vurgu yapıyor….

Lunapark metaforu içinde bir çekirdek ailenin başından geçenler. Yazar, ülkemizdeki sosyal değişimi eleştirirken bir yandan da insanın dünya hayatındaki temel varoluş meselesine vurgu yapıyor.

*

BU BÖYLEDİR

Hep beni yazdın.

“Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan”. Şu sırıtkan tavşanı kurşunlayıp yeni bir sayfa açayım.

Benim kronolojimi biliyor musun sen?

Lunapark’ın neonları, florasanları geceyi gecelikten çıkarıyor. Işığın beyazına mor, mor kızılı, yer yer çilek kırmızısı karışıyor. Boşluğa doğru sandalyeler uçuyor. Yeşil-beyaz sandalyeler. Neredeyse uçan daireler.

Gözlerimin önünde hep bir etek dalgalanıyor. Camgöbeği yeşil bir etek. Kıvrımlarını ve farberalarını uzatıyor. Yel vurup yelkenleri şişince terli perçemler yapışık alnıma değiyor. Boyun damarlarım eteğe doğru kabarıyor. Ayaklarımı çaprazlayıp bisiklet sürer gibi çabaliyorum. Ha gayret, gayret. Parmaklarım neredeyse ona ulaşacak gibi. Bir kavuşup, bir açılıyoruz. Dönüyoruz çığlıklar, dönüyoruz kahkahalar. Rüzgâra kapılmış

saçlar, saç kokuları.

İçim havalanır böyle.

Hanımeli, iğde kokuları saç, ter ve gecenin yıldızları artık iyice aşağılara sarktığında. Uçan sandalyelerin etrafını alan o sihirli beyazlık. Kaynayan kan.

Ona çam dalları arasından bakıyorum. Atatürk Parkı’nın çamları. Kalabalık. Sesler. Dönen sandalyeler, döndükçe açılan, savrulan sandalyeler, etekler.

Bir gün.

Çakımı kapatıp oturduğum yerden kalkınca. Günlerdir yontup durduğum söğüt dalını fırlatıp atınca. Peşisira giden sandalyeye köpüren bir taşkınlıkla saldırınca.

Eteğin elime değeceğini düşlemiştim. Köprülerimi yıkmış, içimdeki ve geçmişimdeki engelleri ateşe vererek, yüzümü akıp duran çilek kızılı renge boyayıp, kalbimi çatlatarak.

Şu tavşanı kurşunlamalı.

Üstad Yahya Kemal “vatan”a, “zan” kafiyesi düşmüş. Bir de “telgrafın telleri” var……lamalum. Benim kronolojimi biliyor musun sen?

Hep yenildiğimi yazdın. Oysa zaferlerle dolu tarihimiz.

Baba noolur, çarpışan otolara gidelim. Peki kızım.

Göz. 

Gez.

Arpacığın silme tepesinden. Tavşan sırtıyor. Bir görünüp bir kayboluyor. Bir kez olsun vurmali. Vurup patlatmalı kapsülü. Sonra içimi dolduran o mazot kokulu nefesi boşaltmalıyım. Kaç yılın tortusunu saklayan nefesimi.

Lunapark parlıyor.

Kendinden gayrı herşeyi karartarak. Neonlarını florasanlarını salgılıyor üzerimize. Onun rengine boyanıyoruz. Yeşil yeşil bakarken birden kıpkızıl ateşte yanıyoruz. Sonra yine mor, yine mor. Her yerden seçiliyor. Sesi her yere ulaşıyor. Ovalarda, dağ tepelerinde yankılamıyor. Nereye bakarsak, nereden bakarsak hep o. Ona dönsek de yüzümüzü, dönmesek de, yanımızda, çevremizde.

Bir yere gidemem.

Lunapark bahçe sinemaları ile yan yana yaşıyor. Kabuklu yemiş ve Zeki Müren. Yazlar hep böyle. Bir camgöbeği yeşil etek ile kaplı.

Derken Kambur Hafız minareye çıkıyor. Ben muhasebe çalışıyorum. Bozkırın ortasında, koltuğumun altında Ingilizce lûgatlar. Atatürk Parkı yeni tanzim ediliyor. Bir karış boyunda çamlar dikiliyor. Ortaya oval bir havuz. Kafeterya. Sonunda tahta sıralar da geliyor. Erkek Sanat Mektebi’nin öğrencileri yapmış. Üzerlerinde

bir bankanın adı var.

Ne zaman o tahta sıralara oturdum?

Ne zaman o bankanın adına sırtımı verdim? Ama babaaa…

Efendim!…

Hani çarpışan otolara binecektik. Olur kızım, binelim.

Lakin önce şu tavşanı temizleyelim.

Atalım, vuralım, devirelim, kâm alalım dünyadan.

Lunaparka geldiğimiz belli olsun. Adım. Süleyman Koç.

7.62 mm çapında, 25 mm mesafeden, yatarak destekli, başlı daire hedefine üç atım atacağım. Üçü de üç san timlik şablon içine girerse, görevimi yapmış olurum komutanım.

Adın ne senin? Süleyman Koç.

Tek dersten kaldım efendim, felsefeden. Bu felsefe yüzünden hayatım kaydı. Oysa yazılıdan geçmiştim. Yazılıyı veremeyenleri sözlüye almıyorlar. Haziranda mezun olacaktım. Tek felsefe, o da sözlü.

Yazları çalışıyorum. 91 lira, 75 kuruşluk emekli maaşı bir dul kadın ile dört yetimine yetmiyor. Tuğla ocaklarında çocuk ellerim kanıyor. Kan, kırmızı tuğla tozuna bulanıyor. İncecik kollarım, bileklerim. Gıdasızım, güçsüzüm, ama direniyorum, pişiyorum. Burası hayat mektebi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıBu Böyledir
  • Sayfa Sayısı90
  • YazarMustafa Kutlu
  • ISBN9789759953119
  • Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDergah Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ya Tahammül Ya Sefer ~ Mustafa KutluYa Tahammül Ya Sefer

    Ya Tahammül Ya Sefer

    Mustafa Kutlu

    İnandığımız, uğruna pek çok şeyi göze aldığımız “dava”lar. Birlikte yürünecek bir yol. Bizimle aynı duyguları, fikirleri paylaşan arkadaşlar. Bu insanların açmazlarını, acılarını dile getiriyor....

  2. Bir Demet İstanbul ~ Mustafa KutluBir Demet İstanbul

    Bir Demet İstanbul

    Mustafa Kutlu

    “Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini...

  3. Dem Bu Demdir ~ Mustafa KutluDem Bu Demdir

    Dem Bu Demdir

    Mustafa Kutlu

    “Küresel kapitalizm ‘eski dünya’yı çöp sepetine süpürüyor. Burada bildiğimiz has edebiyata yer yok. O ki, netice itibarı ile bir inanca, bir fikre, bir felsefeye,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Hadiseler Cereyan Ederken ~ Elif DervişHadiseler Cereyan Ederken

    Hadiseler Cereyan Ederken

    Elif Derviş

    Hadiseler Cereyan Ederken’de Elif Derviş, apaçık gerçekliğe büyülü sınırlar çiziyor ve rüyaları yeniden-yazımla çoğaltıyor. Hatırlanamayan komşudan babalar ve oğullara, kesik ellerin peşindeki ahaliden parmak...

  2. Çocukluğun Gölgesi / Birinci Cilt: Poyraz – Bozkış ~ Hasan SeverÇocukluğun Gölgesi / Birinci Cilt: Poyraz – Bozkış

    Çocukluğun Gölgesi / Birinci Cilt: Poyraz – Bozkış

    Hasan Sever

    Bozkırda diyar diyar dolaşan bir derviş ve çırağı, geçmişten aldıkları kültürel emaneti sözün büyüsüyle yeni bir zamana taşımaktadırlar. Bugünden yarının düşünü kuran gençler ise...

  3. Yağmur Kesiği ~ Uğur YücelYağmur Kesiği

    Yağmur Kesiği

    Uğur Yücel

    Lefteri üç gün toprak altında kalmıştı… Sırtında kırbaç izleri. Sırtı paramparça. Karnını deşip kemiğe saplanmış lakerda bıçağı. Köpekler burunlarını toprağa vermiş, en pes seslerden...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur