Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çador
Çador

Çador

Murathan Mungan

“Tek başına kalan bir insanın kapladığı o güçsüz yeri kaplamaya çalışıyorum. Varlığım bir toz bulutu, daha sert bir rüzgarda tozanlarına ayrışarak dağılıp gidecek bir…

“Tek başına kalan bir insanın kapladığı o güçsüz yeri kaplamaya çalışıyorum. Varlığım bir toz bulutu, daha sert bir rüzgarda tozanlarına ayrışarak dağılıp gidecek bir toz bulutu. Benim kalıbımda bir boşluk bu. Sıcağın, şehrin ve çölün ortasında zamansızmış gibi duran bir boşluk.”

**

s. 5-8

Birbirine umutsuzca benzeyen uzaktaki çıplak dağlar, birbirinden renksiz alçak tepeler, rüzgârın birbirine yakın boyda yığdığı dalgalı kum tepeleri ve bugüne kadar gördüğü her yeri aynı kayıtsızlıkla kavuran tozlu güneşe karşın, ülkesine yaklaştığını, sınıra pek az kaldığını duyumsuyor Akhbar; bunu yolun tanıdık işaretlerinden değil, kalbinin, anısı kendinden bile uzaklaşmış kuytu derinliklerinden biliyor.

Sıcak her ikisini de uyuşturmuş. Bir süredir hiç konuşmuyor, yolun, sıcağın, bir yaklaşıp bir uzaklaştıkları

başuçlarındaki çölün sesini dinliyorlar. Birbirlerine anlatacaklarını çabucak tüketmiş, yol uzadıkça da konuşma heveslerini yitirmişler. Çöl açıklarından esen acı sıcak, ısırıcı rüzgârdan korunmak için sımsıkı kapadıkları camlara yapışmış kumların beneklediği görüntü, nereden geçtikleri ya da nereye gittikleri konusunda bir şey söylemiyor Akhbar’a. Arkası açık, yolculuklarda yara almış boyası farklı renklerle yamanmış, lastikleri iri dişli, yüksek, eski bir araba bu… Yol boyu defalarca durmak zorunda kalmışlar. Kimi serinlik yerlerde güç tazelemişler.

Akhbar, şoförün alnından boynuna kadar süzülen teri görünce, elini kendi yüzüne götürmeyi akıl ediyor. Bir süre sonra insan, terini silmekten vazgeçer, bunu biliyor. Üzeri sütbeyazı ipliklerle beneklenmiş sarı ipekli sarığının ince, serin kumaşıyla yüzünün ve başının terini alıp sarığını yeniden doluyor başına, sıkılıyor. Elleriyle oğuşturarak sanki yüzünü tazeliyor. Akhbar’ın hazırlığını anlamış olan şoför, onu onaylarcasına, “Sınıra yaklaştık,” diyerek gülümsüyor. Kalın mor dudaklarına, araları boşalmış dişlerinin çürüğüne karşın aydınlık bir gülüşü var. İnsanın içinde karanlık duygular uyandırmıyor. Akhbar da gülümsüyor.

Sınırın ilk işaretleri ufukta gözükmeye başladığında, dudaklarının kuruduğunu hisseden Akhbar, matarasını ağzına götürüyor. Nezaket gereği, önce şoföre sorması gerektiğini anımsıyor sonra, “Sen de ister miydin?” diyor. Şoför başını iki yana sallıyor.

Uzaktan yalnızca birkaç bina olarak gözüken sınıra yaklaştıklarında, sınırın uzaktan görünenden çok daha fazlasıyla, sımsıkı korunduğunu görüyor Akhbar. Binaların yanı sıra elektrikli tel örgüler, altında mayın olduğunu düşündüren kabarmış toprak parçaları, gözetleme kuleleri, hendekler, siperler; geniş çukurlar içinde ne için yapıldıkları anlaşılmayan her biri bir oda kadar olan küçük kulübeler inşa edilmiş olduğunu görüyor.

Geçerliliği defalarca denetlenmiş belgelerinin, yenilenmiş pasaportunun sınır karakolunda sorun çıkarmayacağını umuyorsa da, belli belirsiz bir korku nöbet tutuyor içinde. Uzaktayken duydukları, gazetelerin yazdıkları, kaçanların anlattıkları, her zaman ona beklenmedik tuzaklar hazırlamış olan şanssızlığının yeni bir oyunuyla karşılaşma olasılığı yetiyor içindeki korkuyu diri tutmaya.

Yıllar sonra ülkesine dönmek istemesinin kuşku uyandırmasından, bunun, yetkililerce kötü niyetli bir biçimde yorumlanmasından, bu konuda sıkıştırmaya kalktıklarında, nasıl yanıtlayacağını bilemeyeceği akıldışı sorularla karşılaşmaktan çekiniyor. Tek tesellisi, hükûmetin devrilmesinden çok daha önce yurtdışına çıkmış olduğu ve bir daha dönmemesinin hiçbir siyasi yönünün bulunmadığı… Bu kadarını onların da bilebileceğini düşünüyor. Sınırlarını bu kadar tutku ve kuşkuyla koruduklarına bakılırsa, bunları da biliyor olmaları gerekir. Her zaman, kimsenin işine karışmayan kendi halinde biri oldu Akhbar.

Şoför, onun kaygılarını sezmişçesine, “Boşuna telaşlanma,” diyor. “Göreceksin bak, hiçbir şey olmayacak. Haftada en az beş kere geçiyorum bu yolu. Eskisi kadar sıkı değil hiçbir şey. Yalan, herkesin gerçeğe bir şey eklemesiyle ortaya çıkar.”

Akhbar, bu sözlerin kendisini yatıştırmak için söylenmediğinden emin olmak istiyor gene de.

Sınırda durduruluyorlar.

Askerler, her gün karşılaşan insanların sıradan selamlaşmasıyla karşılıyorlar arabadan inen şoförü. Bir parça güveni yerine geliyor Akhbar’ın. “Seni sınırdan rahatlıkla geçiririm,” derken yalan söylememiş besbelli. Askerlerle şoför, sınır karakolunun gölgeli yanında ayaküstü birkaç laf ediyorlar. Hallerinden ne konuştukları anlaşılmıyor. Hepsinin de yüzünde, davranışlarında hiçbir anlama gelmeyecek kadar düz, sıradan, neredeyse üzerinde özel olarak çalışılmış bir olağanlık hali var. Az sonra Akhbar’ı da yanlarına alıp hep birlikte karakolun iç kısmına geçiyorlar. Tavandaki geniş kanatlı dev hantal vantilatörün sinir bozan gıcırtılı sesinden başka ses yok.

Masanın arkasında oturan, çatılmış kaşlarının gölgelendirdiği yüzünde taşıllaşmış bir nefret barındıran rütbesi yüksek bir asker, Akhbar’ın belgelerini, pasaportunu, hiç konuşmadan inanmaz gözlerle uzun uzun inceliyor. Karşısındakini tuzağa düşürmek istercesine, arada bir aniden başını kaldırarak, kâğıtlarda bulamadığı bir cevabı Akhbar’ın yüzünde bulacakmış gibi delici nazarlarla bakıyor; belli ki, yurda girişte az kullanılan bir sınır kapısının kullanılmış olmasının uyandırdığı olası kuşkuları tartıyor içinde.

Akhbar, suçlu olmayan insanların böyle durumlardaki suçlu bakışlarıyla gözlerini kaçırıyor. Haksız yere kurban seçilme korkusunun bakışları bu…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıÇador
  • Sayfa Sayısı112
  • YazarMurathan Mungan
  • ISBN9789753424592
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2014

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Stüdyo Kayıtları ~ Murathan MunganStüdyo Kayıtları

    Stüdyo Kayıtları

    Murathan Mungan

    Diğer deneme kitaplarına göre biraz daha farklı bir içeriğe sahip olan, daha kişisel bir ton taşıyan Stüdyo Kayıtları, Mungan’ın yazarlık dünyası hakkında masanın arka...

  2. Dört Kişilik Bahçe ~ Murathan MunganDört Kişilik Bahçe

    Dört Kişilik Bahçe

    Murathan Mungan

    Aynı malzemenin üç ayrı türde yazılması ve yazarlık teknikleri açısından incelenmesi. “Radyo Oyunu”, “Film Senaryosu” ve “Uzun Hikâye” olarak: Dört Kişilik Bahçe. Farklı bir...

  3. Yedi Kapılı Kırk Oda ~ Murathan MunganYedi Kapılı Kırk Oda

    Yedi Kapılı Kırk Oda

    Murathan Mungan

    Murathan Mungan’ın Kırk Oda kitabı ilk kez 1987’de yayımlanmıştı. Yazar daha o sıralar, zaman içinde kırk öyküden oluşacak bir büyük toplama çalıştığını söylüyordu. 1999’da...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Küçük Çocuk ~ Hatice G.Küçük Çocuk

    Küçük Çocuk

    Hatice G.

    Bir kez yaşayıp bir kez öleceğiz. Bir kez bize muhtaç bir küçük çocukla karşılaşıp bir kez onunla olma şansımız olacak. Ya o gün onunla olmayı seçeriz ya da olmamayı. Seçim bizim, karar bizim. O gün karşımıza geldiğinde doğru olanı seçmemiz dileği ile...

  2. Yüzme Dersleri ~ Zeynep AlpaslanYüzme Dersleri

    Yüzme Dersleri

    Zeynep Alpaslan

    “O kış penceremden dünyayı seyrediyordum. Ağaçlar çıplak, hava soğuk, güneş solgundu. Kar yağıyordu ve ben çocukluğumun karlı günlerini hatırlıyordum. Mutsuzdum.” Şiirleriyle birçok insanın hayatına...

  3. O Muhteşem Hayatınız ~ Oya BaydarO Muhteşem Hayatınız

    O Muhteşem Hayatınız

    Oya Baydar

    Hangisi gerçek hayatım benim?Kendi yaşadığım mı, onun anlattığı mı?Ünü dünyayı sarmış bir primadonna, bir diva… Onunla ilgili her türlü fotoğrafı, ses kaydını, gazete kupürünü...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur