Çakır’ın o denize uzanan salaş meyhanesinde, tam kıyıya bakan yerinde küçük bir tahta masanın önünde oturuyorum. Bir elimde sigara, gözlerim kâh sigaranın dumanlarında, kâh karşıda solgun ve sakin mavi suların ilerisinde birer tarihöncesi hayvan gibi, sırtları ürpermişçesine sipsivri kabarık, yanları ise aşağı doğru kayan adalarda… Bu açık ve soluk havanın renksizliği içinde, adanın yeşillikleri kıyılara ve havaya yeşil-kurşuni gölgeler salıyor. Tepedeki adeta renksiz denecek kadar açık mavi kubbede, modern ressamların garip hayal tecellileri gibi koyu kırmızı, kurşuni veya pamuk gibi bembeyaz bulutlar birbiri üstüne yavaş yavaş gelip geçiyorlar. Bazen güneş ateşten bir dev halinde üstlerine biniyor, bazen de bir kılçık gibi aralarından uzanıp aşağıdakilerin gözüne batıyor.
Halide Edib’in 1899 yılında Hanımlara Mahsus Gazete’de “Halide” imzasıyla tefrikasına başladığı ancak yarım bıraktığı ilk romanı Çingene Kızı’yla 1964’te, ölümünün hemen öncesinde Hayat’ta tefrika ettiği son romanı Kızıl Hançerler yıllar sonra yeniden okurla buluşuyor. Seval Şahin ve İmren Gece Özbey tarafından yayına hazırlanan eserler, aynı zamanda Halide Edib Adıvar külliyatı içerisinde bir başlangıç ve sonu temsil etmesiyle de özel bir yerde duruyor.
Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan Halide Edib’in bütün eserleri, gözden geçirilmiş baskılarıyla Can Yayınları’nda.
Sunuş
Elinizdeki kitap, Halide Edib’in ilk ve son romanını bir araya getiriyor. Edib’in 1899 yılında Hanımlara Mahsus Gazete’de “Halide” imzasıyla tefrikasına başladığı ancak yarım bıraktığı Çingene Kızı ile 1964’te ölümünün hemen öncesinde Hayat’ta tefrika ettiği Kızıl Hançerler’i bir arada yayımlama önerisi Mustafa Çevikdoğan’dan geldi. Kendisine Kızıl Hançerler’i bulup gönderdiğimde çok heyecanlandı ve, bu kitabın hacmi ilki gibi az, yayımlarken ilk ve son tefrika bir arada olsun, birlikte yayımlayalım, dedi. Böylece Halide Edib’in Çingene Kızı adlı yarım roman tefrikasının tamamını ilk defa yayımlayan ve bu roman hakkında bir yazı da kaleme alan İmren Gece Özbey’e ulaştık. O da bu fikre çok memnun oldu ve Çingene Kızı üzerinde yeniden çalıştı. Kitabın sonuna İmren’in ve benim eserler üzerine yazdığımız yazıları da ekledik. Bu şekilde Halide Edib’in edebî dünyasına bir kapı aralamayı ümit ettik. Umarız öyle olur. Türkçenin büyük yazarlarından birinin bilinmeyen eserlerini bir araya getiren, onu bu vesileyle bir kez daha okurla buluşturan bu kitabı hazırlamak şüphesiz bizi çok heyecanlandırdı. İki akademisyen kadın olarak sadece bir yazar değil aynı zamanda meslektaşımız da olan bir başka kadının edebiyat dünyasına bir nebze de olsa ışık tutuyor olmak bizim için ayrıca bir mutluluk kaynağı. Can Yayınları’na bize bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederiz.
Ocak 2024
Seval Şahin
Küçük Çingene
Üsküdar’ın dar sokaklarının birinde daima tesadüf edilen o dilenci bugün de çocuğuyla oturmuş geçenlere avuç açıyordu. Koyu renk bezden yeldirmesine torba gibi sarılmış, kırmızı yemeni yüz örtüsünü mutattan ziyade kapamıştı. Belki de kendisini tozdan muhafaza içindi. Beş-altı yaşlarında tahmin olunan kızı annesinin önüne yatmış, yolculara küçük kirli yüzünü çevirmiş olduğu halde âzâ-yı vechiyyesini garip surette kımıldatması gayriihtiyari olarak herkese baş çevirtiyordu.
Dilenci, yirmi-otuz adım ötede uşağına bir şey söylemekte olan temiz giyinmiş bir hanımı gözüne kestirmiş olmalı ki çocuğunu yavaşça itti. Sonra anlaşılmayan birkaç kelime fısıldadı. Çocuk ancak bir maymunda görülebilen bir çeviklikle sıçradı. Topallayarak kendine doğru gelen hanıma ilerledi. Ellerini açıp yüzüne şayan-ı merhamet bir kıyafet verdi. Yan gözüyle de hasıl ettiği tesiri anlamak için hanımın yüzüne bakıyordu. Pek de memnun olmuş olmalı ki pis esmer çehresi zorla getirilen bir elemle tabii bir Çingene hiddeti arasında dövüş ediyordu. Birkaç lokma ekmek için veçhini iyi bir oyuncu gibi değiştirmeye mecbur olan bu sefil çocuk beş-altı yaşında bile umumi budalaların para vermeleri için nasıl hareket etmek lazım geleceğini biliyordu. Eyvah ki bu defa o küçük sahtekârın tesadüf ettiği çehre sfenksten daha durgun, daha celaletliydi. Çingene, kendine mahsus ednâ ferasetiyle bu yeni zengin hanıma tasdik ettirmek için ne yapmak lazım geleceğini bilmediğini anladı. Biraz sonra bütün ikdâmâtının beyhude yere sarf edilmiş olduğunu anlayınca dönecekti. Fakat kendine ciddiyetle bakan iki iri göz olduğu yere mıhladı. Biçare çocuk bu tecrübesinin pek yeni olduğunu biliyordu. Çünkü şimdiye kadar tesadüf ettiği adamların kimisi tahkirle itmiş, kimisi de kendinin bile istihza ettiği bir belâhatle Çingene’nin evzâsına inanarak para vermiş, fazla olarak bir de bu küçük dilencinin ezberlediği duaları yahut fezailleri hakkında okuduğu uydurma ilahiyi dinlemek gibi bir budalalık yapmıştı. Bazen feryatlarının kımıldatamadığı bir genç kadının gülerek “maşallah güzel gözleriniz var” gibi şeytanca söylediği kelimelerle teveccühünü kazanabilmişti.
Bir gün kılıcını sürükleyerek geçen yakışıklı bir zabite sırıtarak, o beyim hiç senin gibi sırma bıyıklı bey görmedim, demesiyle zabit dönerek kendine tam bir çil kuruş vermişti. İşte nazar-ı ehemmiyetten dûr tuttuğumuz bu ufak dilenci tab-ı beşerin zayıf noktalarını pek iyi biliyordu. Hatta kendi kendine gündüz rast geldiği acib adamları düşünüyordu. İkide bir de Çingenelerle mukayese ederdi. Herhalde hayatın mühim bir sırrını bilen, tabiattan başka bir şeye müttebi olmayan zeki milletini herkese faik görmüştü. O kendi küçük beyninden çıkan hadiaların koca adamları aldattığını gördükçe ne kadar mağrur olurdu. Bu küçük, büyüdüğü vakit sade dil hatta akıllı adamları bile kendi zekâsının açtığı kapana tutturdukça mahzuz olmak gibi Çingenevari bir huyuyla iftihar edecekti.
Bugün herhalde yeşil gözlü hanımda tanımadığı bir kuvvet mevcut olduğunu anladı. Kendini süzen o mukavemet-sûz gözlerin altında adeta asiler gibi ağlamaya, karnının aç olduğunu söylemeye başladı. Fakat bu defaki hareketinde bir doğruluk vardı. Yerlerde yuvarlanan, talihin müşkül bir mevkiye koyduğu küçük dilenciye doğru genç hanım eğildi. Yavaşça, benimle gelir misin, dedi. Sonra büyük dilenciye doğru yürüyerek bir şey söyledi. Fakir kadın dualar ederek hanımın verdiği para ile çocuğu almak için ettiği teklifi kabul etti.
Mamafih kendinin hazineler mukabilinde bile ayrılmayacağını, bu dilenci; aletinin birkaç gün sonra kendisine geleceğini biliyordu. Hatta gözüyle kaşıyla kızına fikrini ifham etmekten geri durmadı. Küçük kız velev ki birkaç gün için olsa bile bu zengin hanımla istemeyerek gidiyordu. Ya bu sefillerin heyet-i içtimaiyemize kabul olunmuyor diye hayatları boş olduğuna inanmayalım. Onlar için sahifeleri insan çehresinden mürekkep bir kitap vardır ki ona çalışırlar. O kitabın bazı sahifelerinin en rakik çizgilerini nazar-ı dikkatten dûr tutmazlar. Küçük Çingene ister istemez yeni hanıma refakat etmeye hazırlandı. Hanım uşağa iskeleden bir araba getirmesini emrederek durdu. Birkaç dakika sonra araba geldi.
Hanım küçüğü kalın kuvvetli kollarıyla arabaya oturtarak kendi de yanına çıktı. Uşağın dilenciye edilen bu muamele hayretini celb etmiş ise de her nasılsa hanımın fevkalade hallerine alışmış bir de küçük hanımın hâkimane bir el kaldırması kendini yerinden mahrum edeceğini bildiğinden sükût ediyordu. Bundan başka, bu harikulade mahlukun herkeste uyandırdığı hürmet, gayriihtiyari yabancıları mütecessis suallerden men ediyordu.
Haydi bir çift parlak kara gözün dikkatle teftiş ettiği bu yeni şahsı biz de tetkik edelim. Evvela çehresinden başlayalım. Siyah peçeyi kaldırmış, intizamlı kaşları alnının bir kısmını örtmüştü. Diğer kısmı yüzünün öteki parçalarından daha beyaz, daha parlaktı. Derin yeşil gözlerini uzun kirpikleri nîm örttüğü vakit baygın ve güzel olabiliyordu. Fakat bu hanımın gözleri daima açık, daima bir yere mâtuf olduğundan ihtimal pek çok adamlar bir kadının gözlerinde mevcut olması lazım gelen o yumuşaklık yerine bu vakar ve ciddiyetin kaim olmasına itiraz ederler. Burnu mükemmel ağzı da büyücekti. Fakat kırmızı iri dudaklarının büküntüleri sahibinin hiddetlendiği vakit istihzaya yakın mütekebbirane bir açlıkla şişmesi herkes için değilse de bazıları için pek yaman bir güzellik demekti. Kıvrıkçana solgun fakat dolgun yanaklarındaki metanet pek azm-i kavî sahibi bir kadın olduğunu ima ediyordu. Ya kımıldanmasındaki başkalık… Bu kadın adalı mıydı! Hayır, fakat her adım atışında, her başını çevirişinde Lanier’in1 şu kelimelerini düşündürürdü: “Haşmetten daha yavaş hareket eder.” Herhalde bu çehreyi ilk görenler kendilerine şu suali sorarlar. Güzel mi? Çirkin mi? Bazen karar vermek pek müşküldür. Mamafih insan bir kere görünce başını çevireceği yahut pek çabuk unutamayacağı bir çehre olduğunu tayin etmek kolaydır. Bir saat sonra araba Kadıköyü’nde bir konak önünde durdu. Rengin çiçekleri zarif köşkü saklayan yüksek duvarın orta yerindeki demir kapı açıldı. Henüz tanımakta olduğumuz genç kadın küçük arkadaşıyla indi. Kapıcı da uşak gibi dilenciyi görünce az daha haykıracaktı. Fakat nezaketle başını eğen küçük hanım büyük gözlerini kendine çevirince derince nefes alarak önüne baktı. İki tarafı ufak armut ağaçlı çakıltaşı döşenmiş yoldan geçerken yeni misafirin gözleri fal taşı gibi açıldı. Gıcırdayan sedef gibi beyaz dişlerini göstererek ağaçlara doğru yürüdü. Hanım armut kopararak küçüğe verdi. Sonra kendini takip etmesini eliyle işaret ederek camlı kapıdan konağına girdi. İstikbal için ayakta duran ihtiyar bir Çerkes, vakarlı hanımı şefkatle kolları arasına alarak beyaz alnını öptü. Küçükhanım dadısına pek müsaadekârane bulunuyordu. Yanındaki çıplak ayaklı küçüğü göstererek dedi ki:
“Dadıcığım! Kuzum bunu yıkayınız, giydiriniz de bana köşke yollayınız. Az daha unutacaktım. Evvela karnını doyurunuz.”
“Peki kızım.”
“Halam yukarıda mı?”
“Evet!”
“Rıfkı?”
“O da yukarıda.”
“Kuzum dadıcığım, gel beni soy halamı göreceğim.”
Konağın küçük odalarının birinde genç kız çarşafını atarak saçlarını düzeltti. Düz kestane rengindeki saçları biçimli başına sıkıca toplanmış fakat açık alnına yavaşça kayması mermer gibi soğuk olan çehreye bir sevim veriyordu. Sıkı kara esvapları güzel bir endam gösteriyor ve çehresine de fazla bir beyazlık bahşediyordu. Eğer renksizler yarı hasta gibi görünmek istemezlerse siyah giymesinler çünkü gözlerin etrafına birer halka yapması tabiidir. Fakat kirpiklerle esvabın ittihadından husule gelen gölge dostumuzun yeşil gözlerindeki durgunluğu bir derece izale ediyordu.
Dadı da arkasında olduğu halde çifte merdivenlerden çıktı. Kalın siyah perdeli bir oda önünde durdu. Birdenbire ince kaşlarını kaldırarak başını çevirdi. Eli kapı tokmağında olduğu halde arkasındaki kadına dönerek,
“Rıfkı da odasında mı?” dedi.
“Evet!”
“Peki öyleyse evvela Rıfkı’yı görürüm. Sen aşağı git dadı, rica ederim getirdiğim o küçüğe iyi baksınlar, Çingene’dir diye halam istemezse her ne ise Rıfkı’yı ikna etmeli.”
Dadı da ihtimal Çingene’yi evde bulundurmamaktan yana hala hanım ile hemfikirdi. Lakin büyüttüğü genç kıza olan muhabbeti onun her kelimesini ihtiyar Çerkes’e bir kanun hükmüne sokardı. Süt kızına bir daha muhabbetle bakarak çekildi.
Rica
Genç kız üçüncü kata çıktı. Büyük sofanın orta yerinde suluboya resimli kemerin pembe perdelerini kaldırarak bir kadın dairesi gibi muattar, açık renk kumaşlarla döşenmiş bir daireye dahil oldu. Bu daire bir sigara odası, bir yatak, bir tuvalet, bir de yazı odasına benzer diğer bir odadan ibaretti. Yatak odasıyla tuvalet odasına bu sofaya kapısı açılan koridor vasıtasıyla gidilir, diğer odalar bu sofa üzerinde olup kapıları da açıktı. Sigara odasında kalın bir ses, “Çeşm-i mahmurun sebeptir nâle ü feryadıma,” diye mırıldanıyordu. Genç kız kapıdan içeri baktı. Yeğeni kadın olmalıydı. Beyaz pantolona siyah kadife ceket giymişti. Eklemli omuzlarına dökülen altın rengindeki bukleleri, uzun sarı bıyıkları, latif mavi gözleri pek cazibeliydi. Biçimli beyaz parmakları arasında sigarasını eziyordu. Yirmi sekiz yaşlarında olan bu gencin harikulade taraveti ancak yirmi dört yaşlarında gösteriyordu. Mamafih harekâtındaki sadelik dünyayı iyice görmüş olduğunu ima ediyordu. Başını çevirip de odada diğer bir şahıs olduğunu görünce gülerek dedi ki:
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıÇingene Kız - Kızıl Hançerler
- Sayfa Sayısı108
- YazarHalide Edib Adıvar
- ISBN9789750764554
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Altınçayır Vadisi’nin Çocukları ~ Latife Tekin
Altınçayır Vadisi’nin Çocukları
Latife Tekin
Altınçayır Vadisi’nin menekşe boyalı evinde annesi, babası, büyükannesi ve kedisiyle yaşayan Asinaz, can dostu Semagül’ün özlemiyle doludur. Babasının yıllar önce kaza geçirmesine neden olan...
- Uçsuz Bucaksız Boşluk ~ Uçsuz Bucaksız Boşluk
Uçsuz Bucaksız Boşluk
Uçsuz Bucaksız Boşluk
Babamın Masalı – Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu adlı romanı aracılığıyla tanıştığımız Tülay Uluser, bu kez de Uçsuz Bucaksız Boşluk adlı çalışmasıyla çıkıyor okurlarının karşısına. Uçsuz Bucaksız...
- Mehdi ~ Tayfun Şahin
Mehdi
Tayfun Şahin
“Uyan” dedi bir ses… Gözlerini açtığında çektiği sıkıntılar bitmişti. Kumaşları saf ipekten bir yatakta buldu kendisini… Üzerinde ilk defa gördüğü bir çeşit elbise vardı....