Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Deniz İşçileri
Deniz İşçileri

Deniz İşçileri

Victor Hugo

Yazar, ilk kez 1866’da yayımlanan Deniz İşçileri romanını, sürgün gittiği ve sürgün kararı iptal edildikten sonra da ayrılmayıp 15 yılını geçirdiği Guernsey Adası’na ve…

Yazar, ilk kez 1866’da yayımlanan Deniz İşçileri romanını, sürgün gittiği ve sürgün kararı iptal edildikten sonra da ayrılmayıp 15 yılını geçirdiği Guernsey Adası’na ve orada yaşayan deniz işçilerine ithaf etmiştir. Yazar bu eserle, başta sevdiği kadına kavuşabilmek için karaya oturmuş bir gemiyi tek başına kurtarmak zorunda kalan Guernseyli bir deniz işçisi olmak üzere, tüm yoksul deniz işçilerinin hayat mücadelesini hayranlık verici ve ayrıntılı tasvirlerle edebiyata taşımış, onların mücadelelerini denizciliğin ve denizin kâdim diliyle onurlandırmıştır. Yazarın Notre-Dame’ın Kamburu ile “din”, Sefiller ile “toplum” konularını işlediği üçlemesinin, “doğa”yı ele alan üçüncü ve son kitabı Deniz İşçileri de, Gustave Doré’nin illüstrasyonlarıyla, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nde okurlarla buluşuyor.

Bu kitabı eski Normandiya topraklarının bir köşesindeki konuksever ve özgür kayalıklara, küçük ama asil bir denizci topluluğunun yaşadığı, benim de şu anki sürgün yerim ve belki de gelecekteki mezarım olan, tatlı ve çetin Guernsey Adası’na ithaf ediyorum.

V.H.

Din, toplum, doğa, insanın mücadele ettiği üç alandır. Bu üç mücadele alanı aynı zamanda üç ihtiyacına tekabül eder; inanması gerekir, bundan tapınak doğar; yaratması gerekir, bundan şehirler doğar; yaşaması gerekir, bundan saban ve gemi doğar. Ama bu üç çözüm, içinde üç savaşı barındırır. Yaşamın gizemli zorluğu bu üçlüden kaynaklanır. İnsan batil inanç, önyargı ve doğa güçleri biçiminde üç engelle karşı karşıyadır. Üçlü bir ananke üzerimizde ağırlığını hissettirir dogmaların anankesi, yasaların anankesi, şeylerin anankesi. Yazar ilkini Notre-Dame’in Kamburu’nda, ikincisini ise Sefiller’de ele almıştır; bu kitapta üçüncüsünü ortaya koyacaktır.

İnsanı sarmalayan bu üç sabit, onun içsel sabitine katışır; o ulvi anankeye, yani insanın yüreğine.

Hauteville-House,2 Mart 1866

DENİZ İŞÇİLERİ

BİRİNCİ BÖLÜM 

CLUBIN EFENDİ

1.Kitap

Kötü Şöhretin Kaynağı Nedir?

1

Beyaz Bir Sayfaya Yazılan Sözcük

Guernsey’de 182* Noel’i çok ilginç geçti. O gün kar yağdı. Manş Adaları’nda don yapan bir kış hafızalara kazınır ve karın yağması büyük bir olaydır.

O Noel’in sabahı, Saint-Pierre-Port’dan Valle’e kadar deniz kenarından uzanan yol bembeyazdı. Gece yarısından gün ağarana kadar kar yağmıştı. Güneşin doğmasından hemen sonra, saat dokuza doğru, henüz Anglikanlar için Saint-Sampson Kilisesi’ne ve Metodistler içinse Eldad Şapeli’ne gitmek için vakit erken olduğundan cadde neredeyse boştu. İlk kuleyi ikincisinden ayıran yol boyunca sadece üç kişi, bir çocuk, bir adam ve bir kadın vardı. Birbirlerine mesafeli yürüyen bu üç kişinin arasında hiçbir ilişki yoktu. Sekiz yaşlarındaki çocuk durmuştu ve merakla kara bakıyordu. Adam, kadının yüz adım arkasında yürüyor, kadınla aynı yöne, Saint-Sampson tarafına gidiyordu. Henüz genç olan adam ya bir işçiydi ya da tayfa. Üzerinde günlük kıyafeti vardı; kahverengi kalın çuhadan bir gemici gömleği, dizleri katrana bulanmış bir pantolon; bu hali Noel’e rağmen hiçbir kiliseye gitmeyeceğine işaret ediyordu. Tabanı kalın çivilerle kaplı ham deri ayakkabılarının kar üzerinde bıraktığı iz, bir insan ayağını değil de zindan kilidini andırıyordu. Yoldaki kadın belli ki kilise kıyafetini giymişti ve üzerinde siyah ipek kumaşla astarlanmış dökümlü bir harmani, onun altına zarifçe yakıştırdığı İrlanda poplininden elbisesi beyaz-pembe çizgiliydi ve kırmızı çorapları olmasa Parisli zannedilebilirdi. Tüy gibi hafif bir canlılıkla ilerliyordu ve yaşamın ağırlığının henüz hissedilmediği bu yürüyüşünden genç bir kız olduğu tahmin edilebilirdi. Hal ve tavrındaki o uçucu alımlılık, geçiş dönemlerinin en hassasını, bir çocuğun silinişinin ve bir kadının ortaya çıkışının alacakaranlık vakti olan ergenliği belli ediyordu. Adam ona pek aldırış etmiyordu.

Genç kız, Basses-Maisons denen yerde, evlerin bahçelerinden birinin köşesindeki meşelere geldiğinde aniden dönünce adam da bakışlarını ona çevirdi. Olduğu yerde duran kız bir an için adamı gözlemliyormuş gibi bakıp yere eğildi ve adam, parmağıyla karın üzerine bir şeyler yazdığını görür gibi oldu. Doğrulup yoluna devam eden kız adımlarını sıklaştırdı, bir kez daha ama bu kez gülerek döndü ve yolun solundan, çitlenerek belli edilmiş patikada, Lierre Şatosu’na doğru gözden kayboldu. Kız ikinci kez yüzünü döndüğünde, adam onun Déruchette olduğunu fark etti, bölgedeki en çekici kızlardan biriydi.

Acele etmeye hiç gerek duymayan adam, birkaç saniye sonra bahçenin köşesindeki meşeliğe yaklaştı. Artık gözden kaybolmuş olan kızı hiç düşünmüyordu, o sırada denizden bir domuzbalığı veya çalılıklardan bir kızılgerdan firlasa, bakışlarını bunlara çevirerek hiç durmadan yoluna devam ederdi. Tesadüfen indirdi bakışlarını, genç kızın durduğu yere doğru istemsiz baktı. İki küçük ayak izinin yanında kara yazılmış şu sözcüğü okudu: Gilliatt.

Kendi ismiydi.

Gilliatt.

Bu isme, bu küçük ayak izlerine, bu kara uzun süre kımildamadan baktıktan sonra düşünceli bir ifadeyle yoluna devam etti.

2

Le Bû de la Rue

Gilliatt, Saint-Sampson cemaatindendi, orada kimse tarafından sevilmiyordu ve bunun da nedenleri vardı.

Öncelikle “iyi saatte olsunlar” tarafından ziyaret edilen bir evde oturuyordu. Jersey’de veya Guernsey’de, ister ıssız bir köşeden ister kalabalık bir sokaktan geçiyor olun, kapısı çobanpüskülleriyle kaplı olduğundan girişi kapanmış bir eve, hem kırsalda hem de merkezde denk gelebilirsiniz; zemin kat pencerelerine hangi berbat tahta yığınlarının çivilendiği bilinmez; üst katların pencereleri hem kapalı hem açıktır, pervazların hepsi sürgülüdür ama tüm camlar kırıktır. Çitle çevrilmiş bir arazisi, bir avlusu varsa orada otlar yetişir, avlunun etrafındaki alçak duvar yıkılmış durumda olur; bahçe varsa ısırganla, baldıranla, böğürtlenlerle kaplıdır, nadir böcekler gözlemlenebilir. Bacalar çatlamış, çatılar çökmüştür. Odaların içi yıkık döküktür; tahtalar çürümüş, taşlar yosun bağlamıştır. Duvar kâğıtları kalkmıştır. Orada eski moda. duvar kâğıtlarını, imparatorluk grifonlarını,2 Direktuvar dönemi tarzını yansıtan döküm kumaş veya örgü biçimindeki süslemeleri, XVI. Louis tarzı parmaklık ve cippuslarını3 inceleyebilirsiniz. Sinek dolu ağların kalınlığı örümceklerin orada derin bir huzur içinde yaşadıklarına işaret etmektedir. Bazen tahta zeminin üzerinde kırık bir çanağa rastlanır. İşte burası geceleri şeytanın geldiği “perili” evdir.

Ev de insan gibi cesede dönüşebilir. Batıl bir inanç tarafından öldürülmesi yeterlidir. O zaman korkunç görünür. Manş Adaları’nda bu ölü evler hiç de nadir değildir.

Taşra ve kıyı kesimi halkları şeytan konusunda huzursuzdur. Manş’ta İngiliz takımadası ile Fransız kıyılarında yaşayan insanların şeytanla ilgili kesin tespitleri vardır. Şeytanın dünyanın her yanında temsilcisi mevcuttur. Cehennemin elçiliğini hiç şüphesiz ki Fransa’da Belphegor, İtalya’da Hutgin, Türkiye’de Belial, İspanya’da Thamuz, İsviçre’de Martinet ve İngiltere’de Mammon yapmaktadır. Şeytan da bir imparatordur. Sezar Şeytan. Evi çok güzel döşenmiştir; Dagon kilercibaşı, Succor Benoth haremağası, Asmodeus kumar masalarının kasası, Kobal tiyatro yönetmeni ve Verdelet ise devlet törenlerinin Büyük Üstadı’ olup Nybbas soytarıdır. Cinler ve şeytanlar üzerine son derece yetişmiş bir uzman olan Wierus, Nybbas’ı “büyük parodi ustası” olarak nitelemektedir.

Manş’ın Normandiyalı balıkçıları, şeytanın yarattığı yanılsamalardan dolayı denize açıldıklarında birçok tedbir alırlar. Uzun süre boyunca, Saint Maclou’nun, açık denizde Aurigny ve Casquets adalarının arasındaki kare biçimli büyük Ortach kayalığında yaşadığına inandılar. Pek çok yaşlı tayfa, onu uzaktan bir kitabın içine gömülmüş bir halde otururken gördüklerini doğruluyordu. Denizciler, efsane ortadan kaybolup yerini gerçeğe bırakana kadar, Ortach kayalığı önünde diz çökerdi. Günümüzde, Ortach kayalığında bir ermişin değil, bir şeytanın oturduğu biliniyor. Jochmus adlı bu şeytan kurnazca davranarak orada asırlar boyunca Saint Maclou olarak yaşamıştı. Zaten kilise de aynı yanılgılara düşmüştü. Raguhel, Oribel ve Tobiel adlı şeytanlar, 745’te…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İdam Mahkumunun Son Günü ~ Victor Hugoİdam Mahkumunun Son Günü

    İdam Mahkumunun Son Günü

    Victor Hugo

    3 Şubat 1829 tarihinde Fransa´da imzasız incecik bir kitap yayınlandı. Bir idam mahkûmunun yaşadığı son günlerde kafasından geçenlerin anlatıldığı bu kitap seyirlik bir gösteri...

  2. Bir İdam Mahkûmunun Son Günü ~ Victor HugoBir İdam Mahkûmunun Son Günü

    Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

    Victor Hugo

    Hugo, aydınlanmacı hümanizmin geleneğinde, suç ile ceza ilişkisinin insansız bir mıntıkada tartışılmasının anlamsızlığına işaret eder gibidir. Onun kişisi, hayat ile ölüm arasındaki dar sınır...

  3. Bir İdam Mahkumunun Son Günü ~ Victor HugoBir İdam Mahkumunun Son Günü

    Bir İdam Mahkumunun Son Günü

    Victor Hugo

    Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kumarbaz ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiKumarbaz

    Kumarbaz

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    İki haftalık bir ayrılığın ardından döndüm nihayet. Bi-zimküer iki günden beri Roulettenburg’daydılar. Beni sabırsızlık içinde beklediklerini sanıyordum; yanılmışım!.. General bana soğuk bir ilgisizlikle baktıktan...

  2. Aşk Gelince ~ Julianne MacLeanAşk Gelince

    Aşk Gelince

    Julianne MacLean

    Şu aşk denen şey, gerçekten bunca zahmete değer mi? Adele Wilson için bu sorunun cevabı gayet açıktı: Elbette hayır! Kız kardeşlerinin, hayallerini süsleyen kocaları...

  3. Denemeler ~ Michel De MontaigneDenemeler

    Denemeler

    Michel De Montaigne

    Edebiyat dünyasında bu türün ilk örneğini veren Montaigne, Denemeleriyle insanlık tarihinin panoramasını tüm trajedisiyle gözler önüne seriyor. Evrensel öze dair felsefe yapan yazar, kişisel...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur