Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Üç
Üç

Üç

Eyüp Aygün Tayşir

“İyice emin oldum ki ben, yazarken mutlu olduğum için yazıyorum. Sadece yazarken de değil, yazmaya dair her çabamda mutlu oluyorum. Örneğin ne yazacağımı, nasıl…

“İyice emin oldum ki ben, yazarken mutlu olduğum için yazıyorum. Sadece yazarken de değil, yazmaya dair her çabamda mutlu oluyorum. Örneğin ne yazacağımı, nasıl yazacağımı düşünmek, metne dair problemlerin çözümüne kafa yormak, karakterleri bir torbaya doldurulmuş oyuncaklar gibi zihnime doldurup onlarla yürümek, yürürken onlarla konuşmak…”

Eyüp Aygün Tayşir, Üç’te, anlatıda farklı türleri denemekten, yazmaktan haz duyan, meraklı, hevesli bir yazarın temalar ve üsluplar arasında gezinen, tuhaf ve şaşırtıcı edebi serüvenini anlatıyor…

Serüvenin başlangıç öykülerinde tekinsizlik teması çatısı altında, bastırılanın geri gelişi, tanıdık olanın ürkütücü bir biçim alması işleniyor. İkinci grupta psikolojik bilim kurgunun sınırlarında dolaşılırken, geleceğin teknolojileri ile insan aklının geldiği noktanın sarsıcılığı gözler önüne seriliyor. En nihayetinde, geçmişe bir yolculuk yapılarak edebiyatın ustalarına saygı duruşunda bulunuluyor.

İÇİNDEKİLER
Tekinsizlikler 7
Doktor Tayyar’la Tanışıklığımıza Dair 9
Nazar 19
Ara Nağme I 31
Kan Kardeşim 39
Ara Nağme II 55
Derviş 61
Doktor Tayyar’la Dargınlığımıza Dair 71
“Başka Bir Dünya Mümkün” 77
Üç 79
Testere 93
Korsan, Kâhin ve Kehanet 109
Sırlar Dünyası 119
Ajite Bir Alegori 133
Çiçek 135
Ustalara Saygı Kuşağı 143
İlk Sada 145

Tekinsizlikler

Bunun nasıl mümkün olduğunu, tanıdık olanın
hangi durumlarda tekinsiz ve ürkütücü hale
gelebileceğini izleyen satırlarda göstereceğim.

– Sigmund Freud, The Uncanny

Doktor Tayyar’la Tanışıklığımıza Dair

“Şunu aklından hiç çıkarma: İnsanı gerçek
olmayan, daha da kötüsü hiç var olmamış bir şeye
bağlayandan daha güçlü bir bağ yoktur,” dedi.
– Javier Marias, Duygusal Adam
Bir hastanın iradesi kime aittir?
Hastaya mı hastalığa mı?

– Javier Marias, Tüm Ruhlar

Doktor Tayyar’la tanışıklığımıza önce annem, sonra Hilmi Hocam vesile oldu. Fakat annem Doktor Tayyar’ı hâlâ tanımaz. Onu Hilmi Hocamla da ben tanıştırdım. Karışık değil mi? En iyisi biraz geriden almak. İki yıl önce babam vefat edince ben anneme, “Yanıma gel İstanbul’a,” demiştim. Annem hem ablamla babamın kabirlerinden uzaklaşmak istemedi hem de, “Yarın öbür gün evleneceksin, elkızıyla ben bir arada geçinemeyiz, huzurunuzu kaçırırım,” dedi. Böylece, o nihayet bulmaz, “Yuva kurduğunu göreyim,” meselesini de araya sıkıştırıverdi. Etrafı hep “yuva” değil sanki. Sanırsın orada görülen seyrine doyulmaz bir manzara. Yine de insan, herkeste alelade olanı evladında başka durur sanmaktan vazgeçemiyor herhalde.

Bir gün nasıl olduysa oldu –bence can sıkıntısı ama o sağa sola benim bekârlığımı bahane etti– annem İstanbul’a, yanıma gelmeye razı oldu. Gelince de bir gün Hamide Teyzemlere gitti, bir gün benim eski ev sahibinin hanımı Ayşe Ablalara, bir gün çarşıya pazara… Ben, “Çok durmaz döner memlekete,” diye düşünürken baktım annem bir doktor lafı çıkardı. “Kalbimde delik var oğlum,” dedi, telaşlandım. Sanki kalbinin içinde bir pencere varmış da aralanıvermiş birden, içinde hava dolaşıyormuş odada rüzgârın gezindiği gibi. Ayşe’nin bilmem kiminde de varmış, tık diye gitmiş. Öyle deyince endişem paniğe evrildi. Nasıl evrilmesin? Annem de olmazsa kaldım bir başıma. Randevu aldık, şu yeni devlet hastanelerinden birine gittik. Tahliller, testler filan derken sonraki günlerde bir doktor psikiyatriye sevk etti annemi. Psikiyatriyi duyunca çok kızdı, “O doktor genç, bir şey anlamadı, deli miyim ben?” dedi ve yeni bir randevu ile yeni bir tura başladı. Sonradan fark ettim ki, annem sürekli bir “delik” bahsinde. Kalbi, gözü, midesi… Şair diyor ya, “Kevgir misin be kardeşlik?” anneminki de o hesap. Doktorlar annemi çok sevdiler, görmeden duramıyorlar şimdi. Hatta öyle ki, “Sen de muhakkak tanışmalısın,” dercesine meslektaşlarına gönderip duruyorlar yetmişine merdiven dayamış kadıncağızı. Lakin annemin bundan hiç şikâyeti yok. Hayatı taassup ehli içinde bunalarak ve gencecik kızını toprağa vermenin yüklediği kederle geçmiş annem, herhalde evvelce hiçbirimiz ona, “Nasılsın, neyin var?” demeyi akıl edemediğimizden, derdini soran bu doktorlara adeta âşık. Doktorlarını yalancı çıkarmamak, üzmemek için ne sorulsa, “Var,” diyor. “Baş dönmesi?” “Var, sabahları…” “Sabah herkeste olur,” “E dur dinle, öğlen yok mu dedik? Benim sabah, öğlen, akşam… Baş değil, atlıkarınca mübarek…” “Mide yanması?” “Cayır cayır. Sanırsın karnım soba da çalı çırpı, odun kömür, portakal kabuğu hepsi içinde… Asit kazanı asit… Kaynıyor.” “Uykusuzluk?” Bu soruya, “Aşk olsun!” dercesine alıngan bir tonla yanıt verir annem: “Ben kızım göçtüğünden beri bir gece uyku mu uyumuşum?” Doktor kadınsa mutlaka sorar bu göçen kızın hikâyesini. Annem de ablamın fotoğrafını çıkarır, başlar anlatmaya. Erkek doktorlar da sorarmış ya, annem kadın doktorlara daha bir hayran. Onları daha mahir buluyor. Hem tabiplikte hem gam çekip halden anlamada… “Yaşasa senin gibi doktor olacaktı,” derken belli ki kendi de inanıyor söylediğine ve karşısındaki doktorda kızını görüyor. Bence annem hastalık atlasında bir yere rastgele parmak basıp sonra oradan bir seyyah misali hastalıklar evrenini dolaşmaya başladığında onu psikiyatriye sevk eden hocayı derhal sağlık bakanı yapmalılardı. Lakin bir daha hiçbir doktor psikiyatri lafı etmediğinden, annem o teşhisin saçma olduğuna hem kendi ikna oldu hem beni susturdu. Bazen diyorum ki annem şu sosyal medyayı iyi ki hiç bilmiyor. Bir öğrense fenomen olur. Hastaneler annemi açılışlara çağırır, “işbirliği” yaparlar, annem Google’da hastane yorumlar. “Sırta değdirmeden önce stetoskopları ısıtmaları kalp ben,” ya da “Japonya olsa beğenirsiniz ama burası Çam Sakura.” Anneme kalırsa verilmiş sadakası vardı. Hele bir de ameliyatlar başlayınca, annem İstanbul’a gelip şu doktorlara görünmese çoktan babamla ablamın yanına uzanmış olacağına kalpten inandı. Gerçi bundan çekincesi yoktu, hatta isterdi bunu ama önce ben yuva kurmalıydım. Dolayısıyla, “İyi ki gelmişim,” demeye başladı. Çünkü bizim memlekette, hele de annemin gençliği zamanları ameliyat büyük iş. Devlet birine, “Gel uzan şuraya, seni keseceğiz,” demişse o kişiye saygı, hürmet artarmış eskiden. Sanırsın hasta olmadı da rical-i devlete karıştı. Gelenler, gidenler, hastaya bir doktormuşçasına görüş soranlar, doktoru gördüğünde onun için görüş sormasını isteyenler… Yani ameliyat, annemin hastalıklarına istihza ile yaklaşılmasını imkânsızlaştıran bir kalkan işlevi gördü. Zaten sonra annem akrabalara ilaç yazmaya da başladı. Onlar da, “Allah senden razı olsun,” diyerek avuç avuç yuttular o hapları. Diploması yokmuş, ne gam! Allah’tan annemin geçirdiği operasyonlar henüz küçük çaplı. Bakmayın şimdi böyle anlattığıma, başta hep telaş ediyordum ben. Sonra bizim öğretmen arkadaşlardan, sohbet ettiğim esnaftan kime söylesem onların da ya kendilerinin ya bir yakınlarının aynı operasyonu geçirdiğini duymaya başlayınca rahatladım. Misal, katarakt ameliyatı artık saçı uzayanın berbere gitmesi gibi bir şey olmuş. Salhaneye koyun sürer gibi geleni yatırıyorlar masaya. “Söz mü? Bir dahakine de ötekini,” diyor çıkanlar daha narkoz etkisini yitirmeden. Eşe dosta da tavsiye ediyorlar, “Muhakkak sen de yaptır, ben eskiden körmüşüm de haberim yokmuş…” Ben bunları gördükçe, “Çok şükür,” dedim, “ya gözümüz iki değil de daha çok olaydı parmak gibi?” Annem katarakt ameliyatı olurken ben de hastaneden çok bir kasabanın üzerine uzaylılar gökten yanaşıp devasa bir kafes kondurmuş gibi duran yapının içinde dolanıyordum. Derdim kimseyi rahatsız etmeden Hilmi Hocamı geri aramak. Belli ki Hamide Hanım Teyzem rahat bırakmıyor Hoca’yı, aratıp duruyor. Ben de açamıyorum bir türlü, laf işitmekten korkuyorum hastane personelinden. Nihayet kantini buldum, aradım Hilmi Hoca’yı. Annemin iyi olduğunu, bu ameliyatın basit bir operasyon olduğunu filan tekrar anlatınca, “Hamide Teyzen, ‘Biz de olalım,’ diyor,” dedi Hilmi Hocam. Sanki biz bir yere tatile gitmiş, beğenmişiz de onlar da gelmek istiyor. “Bunu yaptırmadan panjurlar aralık

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıÜç
  • Sayfa Sayısı159
  • YazarEyüp Aygün Tayşir
  • ISBN9789750537851
  • Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sabitâlem Mahallesi ~ Eyüp Aygün TayşirSabitâlem Mahallesi

    Sabitâlem Mahallesi

    Eyüp Aygün Tayşir

    Sabitâlem Mahallesi, birbirine paralel konumlanmış, her biri kaydırağa benzeyen altı sokak ve bu sokakların her iki yanına dizilmiş yeşil, kireç, tuğla, sidik sarısı, pembe...

  2. Bu Tez Nasıl Bitecek? ~ Eyüp Aygün TayşirBu Tez Nasıl Bitecek?

    Bu Tez Nasıl Bitecek?

    Eyüp Aygün Tayşir

    “Bu tez nasıl bitecek?” sorusu yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilerin birbirlerine ve kendilerine sıklıkla sorduğu bir sorudur. Bazen yakınmayla, bazen yılgınlık ve bıkkınlıkla,...

  3. 4 Hane 1 Teslim ~ Eyüp Aygün Tayşir4 Hane 1 Teslim

    4 Hane 1 Teslim

    Eyüp Aygün Tayşir

    Sabri gitgide korkusunu yenip dedesinin kara ve kırışık suratına yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı… Yaklaştıkça görünen arttı. Kurumuş çatlamış toprakları gördü Sabri dedesinin yüzünde. O topraklarda...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Takipçi ~ Julio CortázarTakipçi

    Takipçi

    Julio Cortázar

    “Hiçbir şey olmamasının korkunç olduğunun farkında mısın?” Sıradışı metinleriyle 20. yüzyıl dünya edebiyatında kendine özgü bir yer edinen Julio Cortázar’ın caz müziğin ölümsüz isimlerinden...

  2. Bozkır Aydınlığında Aşk ~ Adnan BinyazarBozkır Aydınlığında Aşk

    Bozkır Aydınlığında Aşk

    Adnan Binyazar

    “Ayrılış saati yaklaştıkça yüzü solgunlaşıyor, serçelerin ürkekliği ona geçiyordu. Az konuşuyor, ben de dalıp gidiyordum. Akşama doğru yüzündeki hafif makyaj da etkisini yitirince, artık...

  3. Yürekte Bukağı ~ Tomris UyarYürekte Bukağı

    Yürekte Bukağı

    Tomris Uyar

    Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan… Ya bir gün, bunca yıl kafamda biriktirdiğim sözcükler boşalıverirse? Çene kemiklerim açılırsa?...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur