Marx’ın doktora tezinde mealen dediği gibi, bazı şeyleri bilmek istemeyişimizin iyi nedenleri olabilir, insan doğası kendini korumaya güdümlüdür, yine de bu, istemediğimiz bazı şeyleri müthiş bir kesinlikle bildiğimiz ve bu bilgi karşısında tümüyle güçsüz kaldığımız gerçeğini değiştirmez…Ortaçağ Avrupa’sının kültür başkentlerinden, bugünün kültür turizmi merkezlerinden Urbino, bir gecede kan gölüne dönüyor – nereden çıktığı belli olmayan iki genç kadın, nedeni ancak kitabın yapbozu tamamlandığında anlaşılan bir katliama imza atıyor.Gitmeyecekler İçin Urbino, bu katliamı bizzat düzenleyicilerinin ağzından aktarıyor, katliamdan sağ çıkanların tanıklıklarına başvuruyor, son olarak da en az yarısı uydurma bir şehir rehberiyle daireyi tamamlıyor.
İÇİNDEKİLER
İkizler……………………………………………………………………… 13
Tanıklar…………………………………………………………………… 37
Urbino ……………………………………………………………………. 69
İkizler
BİRİNCİ SAAT:
TEMEL İHANET
Arabayı otoparka bırakıp Porta Valbona’dan kente gittiğimizde saat dokuzu biraz geçiyor ortalık daha tam kararmamış sana istersen arabada bekle diyorum ama sen istemiyorsun iyi mi oldu şimdi bilmiyorum işleri karıştıran biraz da senin benimle gelmen oldu
Saçmaladığını söylemem gerekmiyor herhalde sen de biliyorsun o kadarını tam tersine vakitlice bitmesi öyle mümkün oldu ama evet seninle kırtasiye dükkanına girseydim uzardı
Via G. Mazzini’nin hemen başında solda sevimli bir kırtasiye dükkanı var evet ben giriyorum oraya seni dışarıda bırakıyorum polislerin geleceğini bilmiyorum elbette Paolo dükkanı kapatmak üzere o sırada adını henüz bilmiyorum çok da merak ediyor değilim ama dükkandan çıkmadan öğreneceğimden hiç kuşkum yok defterleri görmek istediğimi söylüyorum nasıl bir şey aradığımı soruyor cinayetlerimi yazacağım bir defter istiyorum ama sizin önerilerinize açığım diyorum yüzüme bakıyor yüzüme bakmasını seviyorum erkekler öyle baktıklarında gerçekten tatlı oluyorlar insanın içinden hiçbirine birşey yapası gelmiyor sonra gülümsüyor ilgi çekmeye çalıştığımı ya da bir yazar adayı olduğumu düşünüyor herhalde ama kesinlikle yazar değil o kadar büyütemiyor beni gözünde dükkanın arka tarafını işaret ediyor dükkan demek de garip geliyor dehliz gibi bir yer çünkü önce siz sevgili Alphonse diyorum adım Paolo diye düzeltiyor işte başlıyor diye düşünüyorum
Seni beklerken sıkılıyorum biraz yukarı doğru yürüyeyim diyorum daha geç değil hiç ama az insan var sokakta sonra sağdan Via Stallace’den koşma sesleri geliyor ardından da bizzat koşanlar – dört polis herhalde Urbino karakolunun tamamı meseleleri nedir diye düşünmeye kalmadan çevremi sarıyorlar bir şeyler bağırıyorlar sakin olmaya çalışıyorum ama bağırmayı sürdürüyorlar itiyorum bir tanesini şişko olanını sertçe değil neredeyse nazikçe hatta sinirleniyorlar ben de sinirleniyorum hepimiz bir ağızdan bağırmaya başlıyoruz karakola götürecekleri belli
Ben duymuyorum o gürültüyü arka taraftayız Paolo’nun gösterdiği defterler güzel güzel olmasına yine de tam aradığımı buldum dedirtecek birşey çıkmıyor daha kalın yapraklı bir şey istiyorum el yapımı olmalı kalın iplikle dikilmiş deri ciltli bir defter benim istediğim bunu o sırada bu açıklıkla bilmiyorum ta ki Paolo yüzümdeki düş kırıklığını görüp bir de şöyle birşey var ilgilenir misiniz bilmem diyene kadar görür görmez tanıyorum sayfalarına kanla yazılabilecek bir defter bu eski üstelik çocuğun taksiratını affettirmeye yetmese de biraz daha insaflı davranmama yol açacak bir defter daha doğrusu açacaktı eğer çenesini tutmayı başarabilseydi dedesi yapmış defteri kendi annesi için niye satıyorsun diye soruyorum kendime hakim olmaya çalışarak satmıyorum hediye diyor tüm sevimliliğiyle pahalı bir mont blanc’ın ucunu kaşık gibi kullanıp gözlerini oymak pergel takımıyla kulak zarını patlatmak damarlarına brillant mürekkep enjekte etmek ve başladıktan sonra aklıma gelecek şeyleri yapmak için kendime çekiyorum onu bu kentin insanlarının geçmişin hiçbir şekline saygıları yok
Beni yaka paça götürmeye elimdeki çantayı almaya çalışıyorlar itiş kakış oluyor izin vermiyorum daha da sinirleniyorlar koşar adım uzaklaşıyoruz bu arada seninle ayrıldığımız yerden derdiniz ne ulan sizin diye bağırıyorum polislere oradan geşen ihtiyar bir turist Federico’nun portresinin çalınmış olduğunu söylüyor hani şu Pierro della Francesca’nın yaptığı bunu duymak keyfimi acayip yerine getiriyor gülmeye başlıyorum kahkahalarım polisleri çıldırttı çıldırtacak beni deliğe tıkmak yere yatırıp sırayla gitmek için can attıkları her hallerinden belli yanlış kişi peşindesiniz diyorum ikiz kardeşimi arıyorsunuz siz salaklıkları beni eğlendiriyor ama birden sıkılıyorum dar bir sokaktayız karakolu görüyorum ilerde hepsinin beynine şişko polisin de iğrenç göbeğine kurşun sıkmak bile geçirmeyecek sıkıntımı biliyorum ben de üstüne karakolu basıp içerdekileri de yere sermeye karar veriyorum
Sokağa çıktığımda sen ortalarda yoksun Piazza della Repubblica’ya gidiyorum seni belki orada görürüm diye çeşmenin önünde yaşlıca bir kadınla gitar çalan bir genç “For Emily Whenever I May Find Her”ü söylüyor tahammül edebildiğim bir şarkı değildir bilirsin ama onlarla uğraşacak halim yok meydandaki kafelerden birine giriyorum bir cappuccino söylüyorum oraya uğrama olasılığın yüksek diye düşünüyorum sana bir not yazayım diyorum garson kız kahvemi getirdiğinde ondan bir de kağıt kalem istiyorum mektup mu yazacaksın diye soruyor hayır diyorum ikizim buraya uğrayabilir ona bir not yazmak istiyorum her zamanki tepkiyi veriyor tabii ama bir tutam erotomani de var bakışlarında ikimizi birden yatağa atmak nasıl olur diye düşündüğüne eminim boşuna heveslenme diyorum biz sadece birbirimizle sevişiriz ilginç bir kız galiba hiç şaşırmış görünmüyor sırıtıyor ona içme suyu damacanalarını nerede tuttuklarını soruyorum
Karakoldan çıkınca nerede olduğumu hemen anlayamıyorum gelirken yola dikkat etmemişim Via Piave’deyim sağa dönüp Via Saffi’ye çıkıyorum az ileride dikilitaş görünüyor bunca unutuşun arasında bu çamura boynumuza kadar batmışken hatırlamamızı sağlayacak şeyler bunlar mı bunlar mı tarihin silinmez izleri yol göstericileri nirengi noktaları mihenk taşları Dük Federico’nun kurduğu yücelttiği bu Rönesans merkezini bu hale getirenler dikilitaşı turistlerin hatırına aydınlatınca tarihin ve unutuşun intikamından kurtulabileceklerini mi sanıyorlar ufak meydanda toplanmış insanlar bekleşiyor kim bilir ne için dikkatli gözler dikilitaşa odaklanmış bir motosikletli dönenip duruyor etrafında ne bu diyorum ne oluyor şövalyeler gelecek diyor biri ama gece yarısından sonra bekliyoruz çok var daha olsun yerimizi kaptırmayalım bunu Federico’ya sormam gerektiğini not ediyorum aklıma aklımı bu böceklerle ilgili bir şey için meşgul ediyor olmak beni aniden sinirlendiriyor motosikletliden başlayıp hepsini yere sermeyi uygun buluyorum benim gibi bir kızdan böyle bir yumruğu hangi motorcu bekler ki
Alt kata götürüyor beni tuğlalarla örülmüş bir depo duvarına dayıyorum onu önlüğünün altından elimi sokuyorum saçlarımı tutuyor başımın arkasından dudaklarımı ısırıyor sağ böbreğinin olduğu yerden saplamak en iyisi bıçağı çığlığının duyulmaması için ağzını ağzımla kapamak ve sert bir kafa atmak yeterli daha sonra boğazından fışkıracak kanın üstüme sıçramaması lazım kızı da iyice arkalara bir yere saklamak iyi olur zaman kazanmak açısından sen de öyle yapardın biliyorum damacanalara paylaştırmaya yetecek kadar bakteri kokteyli getirmeyi neyse ki akıl etmişim yukarı çıktığımda müziğin beni beklemeyip devam ettiğini kaldığım yeri kaldığım yerde bulamadığımı fark ediyor ve rahatlıyorum
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıGitmeyecekler İçin Urbino
- Sayfa Sayısı136
- YazarCem Akaş
- ISBN9789750741883
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İki Kişilik Yalnızlık ~ Sinan Akyüz
İki Kişilik Yalnızlık
Sinan Akyüz
İki kişilik yalnızlık… Yaşanmış bir öykü… O öyküden yola çıkılarak yazılmış bir roman… ‘Sözleri bitmiş’ bir çift… “İlk yıllar ne güzeldi!” diye düşünen, mutsuz...
- Mago ~ Ayla Çınaroğlu
Mago
Ayla Çınaroğlu
Düşünüp duruyordu Minik Mago, bu böyle sürüp gidemezdi. Bu karanlık mağarada, yapayalnız daha ne kadar dayanabilirdi? Yaşamını burada tek başına geçirmek istemiyordu. Adı “Minik...
- Gaip ~ Mahir Ünsal Eriş
Gaip
Mahir Ünsal Eriş
Bir trafik kazasında hafızanızı kaybetmek, sizin için yepyeni bir hayat ihtimalinin kapısını aralar mı? Babalar ve oğulları arasındaki ezel ebed gerginliklerden bir huzur ihtimali...