Kozluk, işsizin güçsüzün, çulsuzun uğursuzun, arsızın hırsızın, fakirin fukaranın, itin kopuğun, sefilin baldırı çıplağın yurt tuttuğu bir yer. İstanbul’un biraz ötesinde biraz berisinde, biraz sağında biraz solunda, ama asla ortasında değil! Orada yaşayanların derdi tasası ne Avrupa Birliği, ne dünyayı saran çevre felaketi ne de günü en yüksek değerle açıp en düşük değerle kapayan borsa. Orada kadınlar, kocalarından dert yanar en fazla. Kocalar da karılarından. Gençlerinse ne baştaki hükümetin yanlış kararları ne de küresel ısınmanın sonuçları umurundadır! Onların hayallerini dev alışveriş merkezlerinin ışıltılı dükkânları süsler. Varsa yoksa maçlardan konuşurlar aralarında. Bir de işsizlikten! Çaresizlikten, kimsesizlikten, yalnızlıktan!
Olmaz ya, yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle tüm Kozluklu, hani yeryüzünden bir anda kaybolup gitse, belki de yokluklarını fark eden Allahın kulu olmaz. Kozluklu’nun varlığıyla yokluğu bir çünkü.
İnsan Kısım Kısım, Yer Damar Damar’la, Hatice Meryem bizi, Kozluklu sıradan bir ailenin evine misafirliğe çağırıyor. Bu; dilli güllü Zümrüt’le dilini yutmayı düşleyen Elmas’ın, pikabına çocukları doldurduğu gibi ailesini pikniğe götüren Cavit’le bir türlü bir baltaya sap olamayan Coşkun’un ve diğerlerinin hikâyesidir.
İÇİNDEKİLER
Hayatın alelade akışı Kozluk’ta………………………………………………………………9
Uzun bir öğleden sonra
Dili Güllü Zümrüt ile
dilini yutmayı düşleyen Elmas………………………………………………………………..15
Baht olmayınca başta,
ne kuruda biter ne yaşta……………………………………………………………………………….19
Istakoz neye benzer…………………………………………………………………………………………….25
Kozluk neresi, Elmas kim?………………………………………………………………………….31
Yalnız ana dilinde küfreder insan………………………………………………………35
Zeytinyağı ile ayçiçek yağı arasındaki fark……………………………42
Yaptığın bana, öğrendiğin kendine……………………………………………………46
Elmas’ın suç listesi………………………………………………………………………………………………..50
Akıllarını yitiren kızların suçları………………………………………………………..53
Sıradan bir eteğin harikulade geçmişi…………………………………………..56
Huyun cisimde tezahürü………………………………………………………………………………..59
Mazlumu savunan, kollamalı sırtını………………………………………………..62
Unuta unuta büyür çocuklar…………………………………………………………………….66
Zenginlerin bokundaki boncuk mevzusu……………………………………72
Cehennemin kapısı bir an aralanıyor…………………………………………….75
Borcam: Olağanüstü bir şey………………………………………………………………………78
Nevri dönen Zümrüt…………………………………………………………………………………………..82
Ah ne de zormuş, kocası iştahlı olanın işi…………………………………85
Bir başka hayatın hayali saklıdır
misafir odalarında………………………………………………………………………………………………..94
Plastik gibisi yok…………………………………………………………………………………………………….96
Su gibi güzel Havva…………………………………………………………………………………………….98
Ağlama Nataşa kardeş,
gözyaşı dökmekle dertler biter mi hiç……………………………………….. 101
Agucuk bugucuk hanimiş Aynurcuk……………………………………………. 105
Coşkun ve diğerleri
Mahşer günü dirilir gibi kalktın işte ayağa!………………………. 111
Yoksullar öğleye dek uyumamalı…………………………………………………….. 118
Masumiyeti ispat çalışmaları………………………………………………………………. 125
Dünyanın polis karşıtı ilk köpeği: Löp Et……………………………… 132
İliğini kemiğini kurutana kadar……………………………………………………….. 138
Geçmişe hürmet
Dünya, ar damarı çatır çatır çatlamış
kadınlarla doldukça………………………………………………………………………………………… 143
Sonra………………………………………………………………………………………………………………………………… 147
İçtikçe Sami’nin aklına düşen……………………………………………………………… 148
İçtikçe Cansın’ın aklına düşen……………………………………………………………. 151
İçtikçe Coşkun’un aklına üşüşen……………………………………………………… 155
İnsan yükü ağır mı…………………………………………………………………………………………… 159
Komünist Cemal…………………………………………………………………………………………………. 163
Herkese yer var da, bir Allah’a mı yer yok
şu güzel dünyada……………………………………………………………………………………………….. 166
Ekonomik darboğaz………………………………………………………………………………………… 170
Düşmanları şeltoks gibi püskürten Atatürk……………………….. 173
Üşümek sıradan insanların işidir……………………………………………………. 176
O gün……………………………………………………………………………………………………………………………….. 182
Su testisi bin yıldır kırılıyor su yolunda…………………………………. 187
Duran Kumandan……………………………………………………………………………………………… 190
Piknik zamanı
Amerikan kotu, Tahran pazarlarında
“şalvar-ı Türki” diye satılıyor ……………………………………………………………. 197
Saraylara sığmayan adam………………………………………………………………………. 200
İçmeyen erkeğe erkek mi denir…………………………………………………………. 207
Evladını öldürmek ister mi insan……………………………………………………. 210
Ölüme gelmesin, ölüsüne gitmem…………………………………………………… 215
Deli saçması aynalar…………………………………………………………………………………….. 218
Aklı muhafaza sınavları……………………………………………………………………………. 221
Üstüne iğne toplarsın, içine derdini…………………………………………….. 224
Aslolan anlatmaktır………………………………………………………………………………………… 226
Öyle demem böyle derim………………………………………………………………………….. 230
Aynanın içinde olanlar………………………………………………………………………………… 234
Eli kulağında kış
Yalnız acı mı denkler insanı…………………………………………………………………. 239
Önce doğurmam lazım seni…………………………………………………………………… 246
Fakirin Fukaranın İşsizin Güçsüzün
Ezilmişin Horlanmışın Abisi…………………………………………………………………. 250
Kozluk’ta konuşulacaklar………………………………………………………………………… 256
Kimseye anlatılmayacaklar…………………………………………………………………… 260
Çarpan kalbe benzer pazar yeri……………………………………………………… 270
Kediyi köpeği, kurdu kuşu düşünen……………………………………………… 275
Bayram sabahı……………………………………………………………………………………………………… 279
Boğazdan akan sular gibi akıyor hayat………………………………….. 282
Hayatın alelade akışı Kozluk’ta
Bazıları şehr-i İstanbul’un yalnız kalburüstü semtlerinde yaşayan kadınların modayı takip ettiğini düşünür; oysa aynı şehrin bazen biraz ötesinde bazen biraz berisinde kalan, biraz sağına biraz soluna düşen –ama asla ortasına düşmeyen– Kozluk ve benzeri yerlerde yaşayan kadınlar da modadan haberdardır. Misal, doğurmanın modası mı olur denmemeli hiç! Olur. Kozluk’ta yaşayan kadınlar, şunun şurasında daha beş on yıl öncesine kadar, evde doğurmayı pek elzem ve saygın bir davranış biçimi, kadının gücünü ve kararlılığını gösteren bir tür gösteri olarak algılarken, şimdilerde her sokak arasında mantar gibi bitiveren özel hastanelerin başlattığı doğum kampanyalarıyla unutulmaya yüz tutan, hatta epeyce küçümsenen bir âdet dahi olup çıkmıştır bu. Eskinin kadınları bile evde doğurmanın sakıncaları hakkında fikir birliğine varmış, bu yeni adeti çıtkırıldım gelinlerin işi olarak görmekten vazgeçmişlerdir. Sezaryenle doğuma sıcak baktıklarıysa, hâlâ söylenemez. Allah’ın işine karışmak gibi görürler bunu biraz. Bazıları bebeğin cinsiyetini erkenden öğrenmek için karnın açılmasını ayıplar, bazıları da ultrason denen aletten ve bu aletin uygulanabilmesi için göbeğe sürülen jelimsi maddeden huylanır. Ancak Kozluklu kadınların tamamının akıllarından hiç çıkarmadıkları ve doktorların da üzerine basa basa tavsiye ettiği şey, uzun uzun emzirmektir bebeleri. Bu yüzden, günler geceler boyu “kuzum, kuzum” diyerek sever, bol bol emzirirler onları. Analarının göğüslerini büyük bir iştahla somuran Kozluklu kuzular, ayaklanıp evlere sığmaz olduklarındaysa, kendi kucaklarından sonra en güvendikleri yer olan sokağa salar Kozluklu analar ve sokakta karşılaşacakları muhtemel tehlikelere karşı onları bol bol uyarırlar. Analarının tembihlerini kulak ardı etmeyi erkenden öğrenen Kozluklu kuzular da boklu derelerde, tehlikeli sulama kanallarında yahut İstanbul Boğazı’nın güçlü akıntılı sularında –şehir içi vapurlarda seyahat eden ve mülâyim hayatlar süren İstanbulluların gürültülü öfkelerine, hatta kınamalarına karşın– usta birer yüzücü olup çıkarlar.
Yine Kozluklu analar, kuzularının suça yatkın olacağı düşüncesi ve Allah’tan korkmanın öfkelerini bir parça yatıştıracağına duydukları inançla, onları çoğun Kuran ya da dikiş nakış kursuna yollar, ancak kuzuların hayalini her daim vücut geliştirme, judo, tekvando kurslarıyla büyük alışveriş merkezlerindeki mağazaların pırıltılı vitrinleri süsler. Böylelikle Kozluklu kuzular, sokaklarda düğün arabalarının arkasında bol bol idman yaparak kısa yoldan iş hayatına atılır ve trafik ışıklarında bekleyen araçların camlarını parlatmak, yazın kuruyan boğazlara soğuk su ve kışın çeşmeye dönen burunlara kâğıt mendil yetiştirmek gibi işlerde umulmadık başarılar gösterirler. Birçoğu okuma şansı bulamaz kuzuların. Ya matematiğe basmaz kafaları yahut öğretmenler onlara muhakkak “takar”. İçlerinden bazısı olmadık suçlar yüzünden demir parmaklıkların arkasında bulur kendini; hapishaneleri doldururlar. Bazısı da çat pat okuyup liseyi devirir ve onlar da çoğun memleketin güvenliğinden sorumlu birimlerine katılır, ya polis ya da asker olurlar. Bundan sonra başlarlar birbirleriyle didişmeye! Bir taraftan varsılların varını yoğunu soyup soğana çevirirken, diğer taraftan varsılların varını yoğunu da onlar koruyup kollarlar. Daha sonra Kozluklu kuzuların karşısına gerçek hayatın evdeki tek gerçek mümessili sayılan babalar dikilir. O zamana kadar evlatçıklarının yalnızca isimlerini bilen babalar, o günden sonra onların hayatlarını tanzim işine girişir, bir an evvel mürüvvet görmek istediklerini söyler, tez elden düğün dernek kurulmasını buyururlar. Kuzuların bir kısmı bu ilk emre karşı koysa da, babayla ilk cenkten çoğu yenik çıkar. Paraya kıyan Kozluklu babalar, borç harç düğün davetiyesi de bastırır. Evin en küçük ve yazısı en düzgün kuzusu, içine davetiyelerin konulduğu beyaz zarfların üzerine, davetlilerin isimlerini kolu ağrıyana dek yazar da yazar. Düğün tarihi mutlaka yağmurlu çamurlu bir güne denk gelir. Artık “gelin ile damat” adı verilen Kozluklu iki kuzu, düğün arabasından düğün salonuna koşup yetişene kadar sudan çıkmış sıçana dönerler. Gelinin, koca bir öğleden sonra, üstelik bütün kuaför çalışanlarının elinin değdiği karikatürize saçlarının fiyakası bu yağmurla söner. Nihayet, eş, dost, akraba bir araya toplanır, havalandırmasız bodrum katlarda, adi yağlardan yapılan düğün pastalarından yer, boyalı limonatalardan bardak bardak içer, ya halay çeker yahut mutlaka horon teperler. Esas olarak her düğün, Kozluk’ta bir nevi birbirini görme, görüşme ve hasret giderme törenine dönüştüğünden ve takı töreni de saatlerce sürdüğünden, gelinle damat bitkin halde oturdukları masadan, kendi düğünlerini dalgın gözlerle iki yabancı gibi seyreder. Kozluklu ana babalar, dört gözle bekledikleri torunlarına da çarçabuk kavuştuktan sonra, öte dünyadan adeta bir sokak öteden bahseder gibi bahsetmeye başlar. O kadar ki cennet de cehennem de onların kapı bir komşusu olup çıkar. Bu yüzden ağır yün yorganların altında yahut devlet hastanelerinin loş koridorlarında sessizce öldüklerinde kimselerin ruhu duymaz. Bu hikâye onların.
HATİCE MERYEM
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap Adıİnsan Kısım Kısım, Yer Damar Damar
- Sayfa Sayısı286
- YazarHatice Meryem
- ISBN9789750505942
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yağlıboya Babaanne ~ Lale Tara
Yağlıboya Babaanne
Lale Tara
“Rönesans sanatının baş tacı Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sıyla Louvre Müzesi’ne gelerek tanışma şansını yakalamıştım. Rahmetli babaannemin Rönesans’da gezinen ressam kişiliği ve ondan geriye...
- Harika Bir Hayat ~ Hikmet Hükümenoğlu
Harika Bir Hayat
Hikmet Hükümenoğlu
Harika! İşlenmemiş bir elmas. Patlamaya hazır bir bomba. Ölüme uçan eşsiz bir kelebek. 1919’da başlayan, ne zaman bittiğini –henüz– bilemediğimiz bir hayat. Dokunduğu her...
- Mengene Göçmenleri ~ Nermin Bezmen
Mengene Göçmenleri
Nermin Bezmen
Mahmutpaşanın, Çiftesaraylar Caddesinde bir göçmen mahallesi. Bizanslılardan kalma surların çevirdiği altmış hanelik küçük bir dünya. Kafkas, Kırım göçmenlerinin dünyası. Mahmutpaşanın ortasında bir küçük Kafkasya,...