Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kazanan Yalnızdır
Kazanan Yalnızdır

Kazanan Yalnızdır

Paulo Coelho

Kazanan Yalnızdır’da Paulo Coelho, On Bir Dakika ve Zahir’de öne çıkan temalara geri dönüyor. İçinde yaşadığımız dünyada, lükse ve ne pahasına olursa olsun başarıya…

Kazanan Yalnızdır’da Paulo Coelho, On Bir Dakika ve Zahir’de öne çıkan temalara geri dönüyor. İçinde yaşadığımız dünyada, lükse ve ne pahasına olursa olsun başarıya olan bağımlılığımızın, yüreğimizin sesine kulak vermemizi engellediğini anlatıyor bize. Coelho okuru bu defa, kendi deyimiyle Süpersınıf’ın –hayallerin gerçeğe dönüştüğü sinema ve moda dünyasına girebilenlerin– toplandığı Cannes Film Festivali’ne götürüyor. Bu ayrıcalıklı sınıfın bazı üyeleri zirveye ulaşmış ve konumlarını yitirmekten korkar; çoğu insanın, bedeli ne olursa olsun, uğruna her şeyi yapmaya hazır olduğu değerler, yani para, güç ve ün tehlikeye düşer. Kitabın kahramanları bu modern gösteriş dünyasında buluşur: Rus milyoner İgor, Ortadoğulu moda devi Hamid, başrol peşindeki Amerikalı aktris Gabriela, hayatının vakasını çözmeyi uman dedektif Savoy ve başarılı bir mankenlik kariyerinin eşiğindeki Jasmine. Dayatılan türlü hayalin yarattığı kargaşada, kendi kişisel hayalini belirlemeyi ve gerçeğe dönüştürmeyi kim başaracak?

İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’
diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden
de giyecekten daha önemlidir.
Kargalara bakın! Ne eker ne biçerler; ne kilerleri ne
ambarları vardır. Tanrı yine de onları doyurur. Siz kuşlardan
çok daha değerlisiniz! Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü
bir anlık uzatabilir? Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz?
Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar
ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş
değildi…”

“Luka”; 12:22-27

Şimdi beni avcunun içine aldın ya, kim olursan ol,
Her şey boşa gidecek bir şey eksik kalırsa,
Açıkça uyarıyorum seni daha fazla üstüme gelmeden,
O sandığın kişi değilim ben, bambaşka biriyim.
Kim benim yolumdan yürümeye kalkar ki?
Kim talip olur ki benim dostluk ve sevgime?
Yol kuşkulu, sonuç belirsiz, yok edici belki de.
Terk etmen gerekecek başka ne varsa, yalnız ben
umacağım senin biricik ölçütün olmayı,
Çıraklık dönemin bile uzun ve zorlu geçecek o zaman,
Vazgeçmen gerekecek tüm bir yaşam biçiminden
ve çevrendeki yaşamlara uyumundan,
O yüzden bırak beni başın daha fazla belaya girmeden,
çek elini omzumdan,
Beni yere bırak ve kendi yoluna git.

Walt Whitman, Çimen Yaprakları

Bize İyilik Savaşı’nın yolunu
göstermek için Yeryüzü’ne inen
N.D.P. için

Öndeyiş

Kitaplarımdaki değişmeyen temalardan biri de, hayallerinin peşinden koşmanın bedelini ödemenin önemi olmuştur. Ama hayallerimiz nereye kadar yönlendirilebilir? Son birkaç on yıldır, ün, para ve güce ayrıcalık tanıyan bir kültürde yaşıyoruz. Birçoğumuz, perde arkasındaki gerçek yönlendiricilerin adı sanı belirsiz kaldığının ayırdına varmaksızın, izlenmeye değer biricik değerlerin bunlar olduğuna inandırıldı. Bu yönlendiriciler, en etkili gücün, etkisini kimse fark etmeden gösteren güç olduğunu çok iyi biliyorlar – tuzağa düştüğümüzde ise artık çok geç oluyor. Bu kitap, bu tuzak hakkında. Kazanan Yalnızdır’da, dört ana karakterden üçü hayallerinin yönlendirilmesine izin veriyor. İnsanın acılarını hafifletmek ya da sevdiği kadını geri almak gibi iyi bir nedenle yapılmışsa, öldürmenin kabul edilebilir olduğuna inanan Rus milyoner İgor. Büyük bir iyi niyetle yola çıkmasına karşın, sonunda kendini, kullanmaya çalıştığı sistemin kollarında bulan moda kralı Hamid. Günümüzdeki pek çok insan gibi, ünün kendi başına bir amaç olduğuna; şöhreti, elde edilebilecek en üstün başarı olarak gören bir dünyanın en büyük ödülü olduğuna inanan Gabriela. Bu kitap bir serüven romanı değil, bugün nerede olduğumuzun yalın bir portresi.

Paulo Coelho

03:17

Beretta Px4, cep telefonundan biraz daha büyük, yaklaşık 700 gram ağırlığında ve on atış yapabilen derli toplu bir tabancadır. Küçük ve hafiftir, cepte taşındığında fark edilmez; düşük kalibreli olmasının en büyük üstünlüğü, merminin kurbanın vücudunu delip geçmek yerine kemikleri parçalaması ve yoluna çıkan her şeyi paramparça etmesidir.

Hiç kuşku yok ki, bu kalibrede bir tabancayla vurulduktan sonra hayatta kalma olasılığı oldukça yüksektir; hiçbir yaşamsal damarın zarar görmediği, dahası kurbanın karşı koyup saldırganın silahını elinden almayı başardığı binlerce vaka vardır. Gel gör ki, silahı ateşleyen kişi yeterince deneyimliyse, kurbanını en kısa yoldan –iki gözünün ortasına ya da kalbine nişan alarak– ya da yavaş yavaş –namluyu belirli bir açıdan kaburgalara yaklaştırıp tetiği çekerek– öldürmeyi seçebilir. Vurulan kişi ölümcül bir yara aldığını bir süre anlayamaz ve karşı koymaya, kaçmaya ya da yardım istemeye çalışır. Bunun en büyük yararı, pek az dış kanaması olan kurbanın gücünü yavaş yavaş yitirip başına geleni tam olarak anlayamadan yere yığılırken, kendisini vuranın yüzünü görebilecek kadar vakit bulmasıdır.

Beretta Px4, uzmanların gözünde ideal bir silah ol­maktan çok uzaktır. İlk James Bond filminde, İngiliz Gizli Servisi’nden bir ajan, Bond’a, “Şık ve hafif, ama bir kadının çantasında dursun diye. Hiçbir durdurucu gücü yok,” der ve eski tabancasını alıp yeni model bir tabanca verir. Ama bu öğüt yalnızca profesyoneller için geçerliydi, şimdi İgor’un tasarladığı şey için ise Beretta Px4 biçilmiş kaftandı.

Beretta’yı, izi bulunamasın diye karaborsadan almıştı. Fişek yatağında beş mermi var, ama o bir tek mermi kullanmayı tasarlıyor, merminin ucuna bir tırnak törpüsüyle “X” işareti kazıdı. Böylece, ateşlenip de sert bir nesneye çarptığında dört parçaya ayrılacak.

Beretta’yı ancak son çare olarak kullanacak. Bir dünyayı karartmanın, bir evreni yok etmenin daha başka yolları da var. İlk kurban bulunur bulunmaz, Ewa herhalde mesajı alacak. Onun bunu aşk uğruna yaptığını ve en küçük bir pişmanlık duymadığını, ama onu yeniden elde ettiğinde, aradan geçen iki yıl boyunca ne yaptığı konusunda hiçbir soru sormayacağını anlayacak.

Altı aydır kılı kırk yararcasına hazırladığı planın sonuç vereceğini umuyor, fakat bunu ancak ertesi sabah anlayabilecek. Planı, Eski Yunan mitolojisinde öç tanrıçaları Furiaların, kapkara kanatlarıyla, elmaslardan, botokstan ve yalnızca iki kişi binebildiği için kimseye yararı olmayan sürat arabalarından geçilmeyen bu mavi-beyaz diyara inmelerini sağlamak. Yanında getirdiği o küçük nesneyle, güç, başarı, ün ve paraya ilişkin tüm o hayaller bir anda yerle bir edilebilirdi.

Aslında doğruca odasına çıkmış da olabilirdi; gerçi daha da fazla beklemeye hazırdı ama, tanık olmaya hazırlandığı sahne 23:11’de gerçekleşecekti. Adam ve yanındaki güzel kadın –ikisi de gece giysileri giymişti– her önemli akşam yemeğinden sonra her gece düzenlenen ve insanlara festivaldeki tüm film prömiyerlerinden daha çekici gelen o davetlerden biri için çıkageldiler.

İgor, kadına görünmek istemedi. Kadının kendisini görmemesi için yüzünü bir Fransız gazetesiyle kapattı (bir Rus gazetesi kuşku uyandırabilirdi). Oysa böyle bir önleme gerek yoktu: Kendini dünyanın kraliçesi gibi gören tüm kadınlar gibi o da başkalarına asla bakmazdı. Böyle kadınlar çevrelerine ışık saçmak için oradadırlar ve başkalarının ne giydiğine bakmaktan her zaman kaçınırlar, çünkü kendi giysileri ve aksesuvarları onlara bir servete mal olmuş olsa bile, başka birinin takıp takıştırdığı elmaslar, hele sırtındaki eşi benzeri olmayan bir giysi onları üzebilir, çileden çıkarabilir ya da kendilerini düşkün hissetmelerine yol açabilir.

Kadının ak saçlı, şık kavalyesi bara giderek şampanya söyledi; yeni bağlantılar, iyi bir müzik, güzel bir deniz kıyısı ve limana demirlemiş yatlar manzarası vaat eden bir gece için gerekli bir aperitifti şampanya.

İgor, adamın, içkilerini getiren kadın garsona teşekkür edip yüklü bir bahşiş verirken ne kadar kibar olduğunu fark etti.

Üçü de birbirlerini tanıyorlardı. İgor, adrenalin kanına karışmaya başlarken, bedenini büyük bir mutluluk dalgasının kapladığını hissetti. Ertesi gün kadının kendisinin orada olduğunu fark etmesini sağlayacak ve sonunda buluşacaklardı.

Bu buluşmadan ne çıkacağını bir Tanrı bilirdi. İnançlı bir Katolik olan İgor, Moskova’daki bir kilisede Maria Magdalena’nın kutsal emanetleri (inananların ibadet etmeleri için bir haftalığına Rusya başkentine getirilmişlerdi) önünde söz vermiş ve yemin etmişti. Beş saate yakın bir süre sırada beklemiş ve en sonunda kutsal emanetleri gördüğünde, bunun rahiplerin düşlerinde yarattıkları bir şey olduğundan kuşkusu kalmamıştı. Yine de sözünden dönmeyi göze almak istemediğinden, Maria Magdalena’nın koruyuculuğuna sığınmış, çok fazla özveride bulunmadan hedefine ulaşabilmek için ondan yardım dilenmişti. Ayrıca, her şey olup bittiği ve en sonunda anayurduna dönmeyi başardığı zaman, Novosibirsk’teki bir manastırda yaşayan ünlü bir ressama altın bir ikona sipariş edeceğine söz vermişti.

Sabahın üçünde Hotel Martinez’in barı sigara ve ter kokusundan geçilmiyor. Jimmy (her zaman farklı renkte ayakkabılar giyer) artık piyano çalmayı bırakmış, kadın garson bitkin düşmüş, ama bardakiler hâlâ gitmeye yanaşmıyorlar. Hiç değilse bir saat daha, hatta bütün gece bir şey oluncaya kadar orada kalmak istiyorlar!

Dört gündür Cannes Film Festivali’ndeler ve hâlâ bir şey olduğu yok. Masalardaki tüm müşterilerin kafalarında bir tek şey var: güç sahibi biriyle tanışmak. Güzel kadınlar bir yapımcının kendilerine âşık olmasını ve yeni filminde önemli bir rol vermesini bekliyorlar. Birkaç aktör, bu işleri hiç umursamıyormuşçasına kahkahalar atarak çene çalıyor – ama gözleri kapıda.

Biri gelmek üzere. Biri gelmeli. Fotoğraf sanatı ve senaryo yazarlığı konusunda yazılmış ne varsa yalayıp yutmuş genç yönetmenler, kafalarında fikirleri, ceplerinde üniversitede çektikleri videoların sıralandığı CV’leriyle, başlarına devlet kuşu konmasını bekliyorlar. Belki de, az önce bir partiden ayrılmış, bir kahve söyleyip sigarasını tüttüreceği boş bir masa arayan biriyle, hep aynı yerlere gitmekten sıkılmış, yeni bir serüven arayan biriyle tanışabilmeyi umuyorlar.

Ne kadar da saflar!

Böyle biri oraya gelse bile, dinlemek isteyeceği en son şey, beylik bir konuyla ilgili “yepyeni fikirler” olurdu; ama çaresizlik yanıltır insanı. Buraya ara sıra uğrayan güç sahibi insanlar şöyle bir bakınıp odalarına çıkarlar. Kay­gılı değildirler. Korkacakları bir şey yoktur. Süpersınıf ihanetleri bağışlamaz ve onlar kendi sınırlılıklarını bilirler – efsane ne derse desin, bulundukları yere başkalarının sırtına basarak gelmemişlerdir. Öte yandan, sinema, müzik ya da moda dünyasında yeni bir büyük keşif bir otelin barında değil, ancak uzun araştırmalardan sonra ortaya çıkacaktır.

Süpersınıf şimdi partiye davetiyesiz girmeyi başaran ve eline düşen kızla sevişiyor. Makyajını siliyor, yüzündeki kırışıkları inceliyor ve yeni bir estetik ameliyatın vaktinin geldiğini düşünüyor. Gündüz yaptığı açıklamanın medyada yer alıp almadığını görmek için internet haber sitelerine bakıyor, onsuz edemediği uyku haplarını alıyor ve kilo verdirttiği söylenen çaylardan içiyor. Oda servisinin getireceği kahvaltı için mönüdeki kutucukları işaretleyip “Rahatsız etmeyin” levhasıyla birlikte kapıya asıyor. Süpersınıf gözlerini kapıyor ve şöyle düşünüyor: “Umarım çabucak uyurum. Yarın onda toplantım var.”

Yine de, Hotel Martinez’in barının güç sahibi insanların takıldığı bir yer olduğunu bilmeyen yok; bu da her zaman onlarla karşılaşılabileceği anlamına geliyor.

Umut içinde bekleşenlerin aklına bile gelmiyor: Güç Sahipleri yalnızca Güç Sahipleriyle konuşurlar, sık sık bir araya gelip öğle ve akşam yemekleri yemekten, büyük festivalleri daha akıl çelici kılmaktan, lüks ve şan şöhret dünyasının bir fikrin peşine düşmeyi göze alan herkes için erişilebilir olduğu hayalini körüklemekten, kazançlı olmayan her türlü çatışmadan kaçınmaktan ve kendilerine daha fazla güç ve para sağlayacağını umdukları durumlarda ülkeler ve şirketler arasında saldırganlığı beslemekten, artık kendi başarılarının tutsağı oldukları halde mutlu oldukları sanısını uyandırmaktan, servet ve nüfuza fazlasıyla sahip olsalar bile her ikisini de artırmak için mücadele etmeyi sürdürmekten başka bir şey düşünmezler, çünkü Süpersınıf’ın kibirliliği her zaman zirvenin zirvesinde olmak için kendi kendisiyle yarışmaktan ibarettir.

Hayallerdeki dünyada, Güç Sahipleri, artık bitkin düşmüş, uykusuzluktan gözleri kapanan, ertesi gün bir sürü ricada bulunmayı, gerekli randevuları ayarlamayı ve her an her türlü hizmete hazır olmayı gerektiren maratona yeniden başlayabilmek için, bir an önce uzak kasabalarda kendileri için tutulmuş odalarına dönmekten başka bir şey düşünmeyen oyuncular, yönetmenler, tasarımcılar ve yazarlarla konuşurlar.

Gerçek dünyada ise, Güç Sahipleri, şu anda odalarına kapanmışlar, gelen e-postalara bakıyorlar, bu festival partilerinin hep birbirinin aynı olduğundan, dostlarından birinin kendilerininkinden daha iri bir mücevher takmış olmasından yakınıyorlar ve yarışmacılardan birinin yeni aldığı yatın nasıl olup da bu kadar güzel dekore edilmiş olduğunu merak ediyorlardır.

İgor’un konuşacağı kimse yok, konuşmak istediği de yok. Kazanan yalnızdır.

İgor, başarılı bir işadamı, Rusya’daki bir telefon şirketinin sahibi ve yönetim kurulu başkanı. Geçen yıl Martinez’in (burada, ne kadar kalacağınıza bakılmaksızın en az on iki gecelik ücret peşin alınır) en iyi süitini tuttu; bugün öğleden sonra özel jetiyle geldi, arabayla alınarak otele götürüldü, banyosunu yaptıktan sonra, beklediği sahneye tanık olma umuduyla aşağıya indi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKazanan Yalnızdır
  • Sayfa Sayısı416
  • YazarPaulo Coelho
  • ISBN9789750744105
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2009

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Simyacı ~ Paulo CoelhoSimyacı

    Simyacı

    Paulo Coelho

    Simyacı, Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho‘nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok sevildi, çok övüldü, çok yerildi bu kitap....

  2. Beşinci Dağ ~ Paulo CoelhoBeşinci Dağ

    Beşinci Dağ

    Paulo Coelho

    Beşinci Dağ, İlyas Peygamber’in romanlaştırtmış öyküsü. İÖ 870 yılında İsrail’den ve bu ülkenin korkunç kraliçesi Yezavel’den kaçıp Fenike’ye sığınan İlyas, İsrail’e yeniden dönebilmesi için...

  3. Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım ~ Paulo CoelhoPiedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım

    Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım

    Paulo Coelho

    Adını Simyacı adlı romanıyla duyuran ve dünyanın bütün dillerinde kendine okurlar bulan Paulo Coelho, bu romanında Tanrı’nın kadın yüzünü keşfediyor. Mucizevi bir güce sahip,...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Zamanı Ancak Sen Durdurabilirsin ~ Terry PratchettZamanı Ancak Sen Durdurabilirsin

    Zamanı Ancak Sen Durdurabilirsin

    Terry Pratchett

    “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü…” Sör Terry Pratchett’ın, hayal gücünün sınırlarını zorlayan “Johnny Maxwell” üçlemesinin son halkası Zamanı Ancak Sen Durdurabilirsin, gözden geçirilmiş baskısı...

  2. Yüreğime Aşk Düştü ~ Eloisa JamesYüreğime Aşk Düştü

    Yüreğime Aşk Düştü

    Eloisa James

    Yakışıklı erkeklerin ve unvan peşindeki genç kızların, bir leydinin namusu gibi büyük kazançlar için oynanan oyunların şehvetli ve şaşaalı dünyasına HOŞ GELDİNİZ… Kasabalı kuzeni...

  3. Cinayet Oyunu ~ Isabel AllendeCinayet Oyunu

    Cinayet Oyunu

    Isabel Allende

    Yeniden ağzını bağlamak zorundayım. Dinlenmeye çalış, ben bu gece dönerim; çünkü öyle her saat girip çıkamam. İnanmayacaksın ama dışarıda sabah vakti. Bu odanın duvarlarında...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur