Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kırmızı Defter
Kırmızı Defter

Kırmızı Defter

Paul Auster

Kırmızı Defter’deki öyküler, Paul Auster’ın özel dünyasına girmek isteyenler için biçilmiş kaftan. New York Üçlemesi, Ay Sarayı, Şans Müziği, Timbuktu, Brooklyn Çılgınlıkları, Yazı Odasında…

Kırmızı Defter’deki öyküler, Paul Auster’ın özel dünyasına girmek isteyenler için biçilmiş kaftan. New York Üçlemesi, Ay Sarayı, Şans Müziği, Timbuktu, Brooklyn Çılgınlıkları, Yazı Odasında Yolculuklar, Yükseklik Korkusu gibi yapıtlarında olağanüstü düş gücünü ortaya koyan Auster, bu kitabındaki öykülerde, ya gerçekten yaşadığı ve tanık olduğu ya da yakınlarından, dostlarından dinlediği gerçek olayları anlatıyor. Ama bu trajik ya da komik olayları öykülerken bir bakıma öteki yapıtlarının ipuçlarını sunuyor okurlarına. Kırmızı Defter’in anlatı sanatından sapmadan sunulmuş bir yazınsal manifesto olduğu da söylenebilir.

Kitaptaki dört anlatının ortak yanı, rastlantıların insan yaşamındaki önemini vurgulamaları. Auster her şeyin ve herkesin gizemli bir biçimde birbiriyle bağlantılı olduğunu sezdiriyor. Herkesin başına gelebilecek tuhaf, ayrıksı olayların, insan denen varlığın önceden bilinemeyen, değişken doğasını nasıl ortaya çıkarıverdiğini anlatıyor.

İçindekiler

Kırmızı Defter ………………………………………………………… 13
Neden Yazıyorum? …………………………………………………… 47
Kaza Raporu …………………………………………………………… 61
Hiçbir Anlamı Yok ……………………………………………………. 69

1

1972 yılında, yakın bir kız arkadaşımın yasalarla başı derde girdi. O yıl İrlanda’da, Sligo kenti yakınlarındaki küçük bir köyde yaşıyordu. Onu ziyarete gittiğim bir gün sade giyimli bir dedektif, arkadaşımın oturduğu küçük eve arabayla gelip bir mahkeme celbi getirdi. Konu, arkadaşımın bir avukata başvurmasını gerektirecek kadar ciddiydi. Sağa sola akıl danışan arkadaşıma birisi önerildi ve ertesi sabah da, bu adamla buluşup konuyu görüşmek üzere ikimiz bisikletlerimize atlayıp kente gittik. Adamın çalıştığı hukuk bürosunun adının Argue ve Phibbs1 olduğunu görünce çok şaşırdım. Bu anlattığım, gerçek bir öyküdür. Sözlerimden kuşkuya düşenler varsa onlara Sligo’ya gidip bu öyküyü uydurup uydurmadığımı kendi gözleriyle görmelerini öneririm. Şu son yirmi yıldır bu iki ad beni oldukça eğlendirdi, öte yandan Argue ile Phibbs’in gerçekten var olduklarını kanıtlayabilsem de bu iki adın bir araya gelmesi (birleşip daha da keyifli bir şaka oluşturacak, hukuk mesleğini alabildiğine yüceltecek biçimde), benim hâlâ inanmakta güçlük çektiğim bir şey.

2

Ertesi yıl (1973), Fransa’nın güneyindeki bir çiftlik evinde bekçi olarak çalışmak üzere bir iş teklifi aldım. Kız arkadaşım hukuki sorunlarını çoktan çözümlemişti; aramızdaki bir başlayıp bir biten ilişki yeniden başlama döneminde olduğundan güçlerimizi birleştirip o işe birlikte girmeye karar verdik. O ara ikimiz de meteliksizdik, bu teklif olmasaydı Amerika’ya dönmemiz gerekiyordu, ki henüz ikimiz de bunu yapmaya hazır değildik. Sonunda tuhaf bir yıl geçirdik. Doğrusunu isterseniz güzel bir yerdi orası: Bir yanında üzüm bağları, bir yanında orman olan, on sekizinci yüzyıldan kalma kocaman taş bir bina. En yakın köy iki kilometre uzaktaydı, ama köyün nüfusu kırk kişiyi geçmiyordu, ayrıca köylülerin hiçbiri de altmış yetmiş yaşından genç değildi. İki genç yazarın bir yıl geçirmesi için ideal bir yerdi orası ve L. ile ben orada sıkı çalıştık, o evde ikimizin de aklına bile gelmeyecek kadar çok şey başardık. Öte yandan sürekli olarak felaketin neredeyse eşiğinde yaşıyorduk. Paris’te yaşayan bir Amerikalı karıkoca olan işverenlerimiz bize her ay küçük bir maaş (elli dolar), arabanın yakıtı için bir ödenek ve ev halkından sayılan Labrador retriever cinsi iki köpeğin bakımı için bir para gönderiyorlardı. Tümden bakılınca cömert bir teklifti bu. Kira ödemiyorduk, aldığımız aylık geçimimize yetecek miktarda olmasa bile aylık masraflarımızın önemli bir bölümünü karşılayabiliyordu.

Planımız, bize gereken paranın geri kalanını çeviri yaparak kazanmaktı. Paris’ten ayrılıp kent dışına yerleşmeden önce, o yılı geçirmemize yardım edecek birkaç iş ayarlamıştık. Ancak, yayıncıların genellikle borçlarını ödemekte pek aceleci davranmadıklarını hesaba katmamıştık. Ayrıca, bir ülkeden bir başka ülkeye gönderilen çekleri tahsil etmenin haftalar sürebileceğini, tahsil edilebildiklerinde de banka ve döviz kuru masraflarının, çekin üzerindeki rakamı azalttığını da aklımıza getirmemiştik. L. de ben de bu konuda hata payı ya da yanlış hesaplama payı bırakmadığımızdan kendimizi sık sık umarsız durumlarda buluyorduk.

Şiddetli nikotin krizleri geçirdiğimi anımsıyorum, bedenim tütünsüzlükten taş kesilmiş durumda, bozuk para bulabilmek umuduyla kanepenin yastıklarını altüst ediyor, dolapların arkasında sürünüyordum. On sekiz santime (üç buçuk sent kadar bir para), dörtlü paketler halinde satılan Parisiennes marka sigaralardan alınabiliyordu. Köpekleri beslerken onların benden daha iyi şeyler yediğini düşündüğümü anımsıyorum.

Bir kutu köpek maması açıp akşam yemeğinde yesek mi diye L. ile ciddi ciddi konuştuğumuzu da anımsıyorum. O yıl, bu söylediğim dışında tek gelirimiz, James Sugar1 adında bir adamdan gelen para oldu (metaforik adlarda ısrar ediyor değilim, ancak gerçek gerçektir, bu konuda elimden bir şey gelmez). Sugar, National Geographic dergisinde kadrolu fotoğrafçı olarak çalışıyordu ve bulunduğumuz bölgeyle ilgili bir yazı konusunda bizim patronlardan biriyle işbirliği yapması nedeniyle hayatımıza girmişti. Aylarca fotoğraf çekti, derginin sağladığı bir kiralık arabayla Provence’i bir baştan bir başa dolaştı; ne zaman ormanın bizim bulunduğumuz tarafına geçse geceyi bizimle geçirirdi. Dergi onun masraflarını da karşıladığından, otel giderleri için ayrılan parayı nazik bir biçimde avucumuza sıkıştırırdı.

Yanlış hatırlamıyorsam bu miktar bir gece için elli franktı. Aslında L. ile ben fotoğrafçının özel hancısı olmuştuk, Sugar çok da sevimli bir adam olduğundan onu görmek bizi sevindiriyordu. Tek sorun, onun ne zaman ortaya çıkacağını hiçbir zaman bilemememizdi. Asla önceden telefon etmezdi, iki gelişi arasında çoğu zaman haftalar geçerdi. Bu yüzden ona pek güvenmemeyi öğrendik.

Damdan düşer gibi çıkagelir, parlak mavi arabasını kapının önüne çeker, bir iki gece kalır ve sonra yeniden kayıplara karışırdı. Her gidişinde, onu bir daha görmeyeceğimizi düşünürdük. En kötü günlerimizi, kış sonu ve ilkbahar başına rastlayan dönemde geçirdik. Çeklerimiz gelmedi, köpeklerden biri çalındı, mutfakta depolanmış yiyecekleri azar azar tüketerek günlerimizi geçirdik. Sonunda elimizde bir çuval soğan, bir şişe sıvı yağ ve bizim bu eve taşınmamızdan önce birinin alıp bıraktığı hazır bir pasta altından –bir önceki yazdan kalma bayat bir şey– başka bir şey kalmadı. L. ile ben bütün sabah ve öğleden sonra dayandık, ama saat iki buçuk olduğunda açlıktan gözümüz döndü, son yemeğimizi hazırlamak üzere mutfağa gittik. Neredeyse hiçbir malzememiz kalmadığından hazırlayabileceğimiz tek yemek soğanlı pasta gibi görünüyordu. Uyduruk yemeğimizi fırına sokalı yeterince zaman geçtiğine hükmederek onu çıkardık, masaya koyduk ve giriştik. Hiç beklemiyorduk ama tadı çok hoşumuza gitti. Hatta, bu soğanlı tartın şimdiye dek yediğimiz en lezzetli yemek olduğunu ileri sürecek kadar abarttık, oysa kuşkusuz bir numaraydı bu, moralimiz bozulmasın diye giriştiğimiz umarsız bir çabaydı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıKırmızı Defter
  • Sayfa Sayısı80
  • YazarPaul Auster
  • ISBN9789750762215
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Köşeye Kıstırmak ~ Paul AusterKöşeye Kıstırmak

    Köşeye Kıstırmak

    Paul Auster

    Ünlü beyzbol oyuncusu George Chapman, bir kaza sonucu sakat kalır ve sporculuk yaşamı sona erer. Politikaya atılır, senatör adayı olur. Kusursuz bir kahramandır; zarif...

  2. Brooklyn Çılgınlıkları ~ Paul AusterBrooklyn Çılgınlıkları

    Brooklyn Çılgınlıkları

    Paul Auster

    Eski hayat sigortacısı Nathan Glass, yakalandığı hastalıktan ötürü ölüme gün saymaktadır. Karısından boşanmış, emekli olmuş, tek kızından kopmuştur. Bir başına kalmak için, kimsenin kendisini...

  3. Timbuktu ~ Paul AusterTimbuktu

    Timbuktu

    Paul Auster

    “İşte ben bunun hayalini kurdum Kemik Bey. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin hayalini. Ruhun kasvetli, karanlık kuytularına biraz olsun güzellik katmak istedim....

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Elmer ve Wilbur ~ David McKeeElmer ve Wilbur

    Elmer ve Wilbur

    David McKee

    Bir zamanlar, bir fil sürüsü yaşarmış.Hepsi aynı renkteymiş ve çok mutlularmış.Ama Elmer onlardan farklıymış.Fil renginde değilmiş Elmer, yamalı bir filmiş.

  2. Küçük Şeyler ~ Samipaşazade SezaiKüçük Şeyler

    Küçük Şeyler

    Samipaşazade Sezai

    Kendisinden beklenilen yalnız güldürmek. Bak, kalbinin kırık olduğu bu durumda, gözyaşları içinde boğulduğu şu ümitsiz ve dargın halde herkes kahkahalarla gülüyor.“Pandomima” adlı öyküdenSamipaşazade Sezai’nin...

  3. Yağmurdan Sonra Güneş ~ Cahit Sıtkı TarancıYağmurdan Sonra Güneş

    Yağmurdan Sonra Güneş

    Cahit Sıtkı Tarancı

    Yaşamak! Göğe bakmak hürriyeti, çiçek koparmak keyfi, kedileri, köpekleri okşamak saadeti! Yürümek, durmak, etrafa bakmak, kaşınmak, kendi kendine söylenmek, taşın sertliğini, yaprağın yumuşaklığını, bulutların...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur