Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kırmızı Kazak
Kırmızı Kazak

Kırmızı Kazak

Meltem Gürle

Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır….

Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır. Bu nedenledir ki, okumadıklarınızı okumak, okuduklarınızı yeniden karıştırmak için sabırsızlanır, elinizdekini bırakır, “öteki metinler”le avarelik edersiniz.Meltem Gürle’nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, yeniden durup yeniden başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya başka kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek ama okuduklarınız değil. Bu denemeler kendileri eskimeyecekleri gibi eskiden okuduklarınızı da tazeleyip yenileyecek.

“[…] bir kitabın parçası haline geldiğinde
eskisi kadar acı vermeyecek.”

Marguerite Duras, Sevgili

İçindekiler

Önsöz ……………………………………………………………………. 19
I. LAUREN BACALL VE LASTİK PABUÇLAR
İş Defteri …………………………………………………………… 25
Çokomel, Proust ve İlk Günah ………………………………. 27
Erlkönig …………………………………………………………….. 30
Elma …………………………………………………………………. 33
Lauren Bacall ve Lastik Pabuçlar ……………………………. 36
İmla ………………………………………………………………….. 39
Bir Pantolon, Bir Gömlek… …………………………………… 43
Beden Eğitimine Girmeyen Kızlar …………………………. 46
Ananas ………………………………………………………………. 50
Aşk Şiirlerinin Unutulmaz Şairi …………………………….. 54
Sürpriz ………………………………………………………………. 57
II. KIRMIZI KAZAK
Kırmızı Kazak …………………………………………………….. 63
Aylaklığa Giriş ……………………………………………………. 66
Beşinci Adam ……………………………………………………… 69
Bir Divanın Üzerinde …………………………………………… 72
IIII. MAVİ FENER
Görmek …………………………………………………………….. 77
Gerçekleşen Bir Rüya ………………………………………….. 80
Orta Yaş …………………………………………………………….. 84
Mavi Fener …………………………………………………………. 87
Vefa/T ………………………………………………………………. 90
IV. İNCELİKLER YÜZÜNDEN
İncelikler Yüzünden …………………………………………….. 95
Cesaret ……………………………………………………………… 98
Delilik ……………………………………………………………… 101
Geç Kalmak ……………………………………………………… 104
Hazırlıklı Olmak ……………………………………………….. 107
İnanmak …………………………………………………………… 110
Kesinlik ……………………………………………………………. 113
Kıskançlık ………………………………………………………… 116
Gökyüzü ………………………………………………………….. 119
Unutmak …………………………………………………………. 122
V. KIRIK KALPLER VE KABUKLULAR
Kırık Kalpler ve Kabuklular ………………………………… 127
Sütsüz Kahve ……………………………………………………. 130
Pembe Çiçekli Bir Meyve Ağacı… ………………………… 133
Sönmüş Hayaller ……………………………………………….. 136
Lear’ın Gölgesi …………………………………………………. 139
Fareler ve İnsanlar ……………………………………………… 142
VI. BİRTAKIM “KIZSAL ŞEYLER”
Birtakım “Kızsal Şeyler” ……………………………………… 149
Kadınlar ve Düşmanları ……………………………………… 152
Duygusal Serseri ……………………………………………….. 156
Dilenci Kız ………………………………………………………. 159
Masumiyet ……………………………………………………….. 163
Pippi’nin Çorabı ……………………………………………….. 166
Sahip Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı …………………….. 169
Charlotte’un Kız Kardeşleri ………………………………… 174
VII. SOKAKLAR, OTOBÜSLER, KAHVELER
Sağda Uygun Bir Yerde… …………………………………….. 179
559C ………………………………………………………………. 182
Orta Sahanlıkta Karakter Tahlili …………………………… 185
Düğme …………………………………………………………….. 188
Beşiktaş ……………………………………………………………. 191
Her Yanık İz Bırakır …………………………………………… 194
Kuantum Teyzeler, Süper Güçler ve Diğer
Şeyler… ……………………………………………………….. 198
“İki Paralar” ………………………………………………………. 201
Hey Jude ………………………………………………………….. 204
Maddenin Boşluğu …………………………………………….. 208
İyi Notlar, Küçük Kardeşler ve Ayak
Parmakları… ………………………………………………… 211
Canım Benim… …………………………………………………. 214
Direnmenin Adabı …………………………………………….. 218
Pando’nun Elleri ……………………………………………….. 222
Bir Çeşmenin Akıp Gittiği… ……………………………….. 226
Gündüz Gezenler ……………………………………………… 229
VIII. BAŞKA ŞEHİRLER BAŞKA KITALAR
“Anımsar mısın Toros Ekspresi’nden
İnmiştiniz…” ………………………………………………… 235
“Hakiki Sahte Saatler” ………………………………………… 238
Bayram Hediyesi ……………………………………………….. 242
Denize Bakmak …………………………………………………. 245
Hayalet Ağrı …………………………………………………….. 248
Taşra Yolları Taşlı… …………………………………………….. 251
Komşu …………………………………………………………….. 254
T-Rex İle Öğle Yemeği ……………………………………….. 257
Ruhumuzun Ayarı …………………………………………….. 260
Dönüş Yolu ……………………………………………………….. 263
Sarı Gömlek, Kenara Çek! …………………………………… 266
Kadınlar Şehri Juchitán ………………………………………. 269
Vamos Argentina ……………………………………………….. 276
Dünyanın En Uzak Ucu ……………………………………… 280
Büyü Nereden Geliyor? ……………………………………… 284
Valiz ……………………………………………………………….. 288
IX. DUR BİRAZ, ÇOK GÜZELSİN!
Dünyayı Güzellik Kurtaracak… ……………………………. 295
Yaşlı Rus’un Romanı: Anna Karenina …………………… 300
Burun ……………………………………………………………… 305
Dur Biraz, Çok Güzelsin! ……………………………………. 308
Üzücü Bir Olay …………………………………………………. 311
Sirenlerin Sessizliği ……………………………………………… 314
Albertine’in Öpücüğü ………………………………………… 317
“Ah Bartleby! Ah İnsanlık!” …………………………………. 320
Meursault’un Bilinci ………………………………………….. 323
Özünde İyi Biri… ………………………………………………. 326
Koskocaman Kanatlı Çok Yaşlı Bir Bey ………………….. 329
Çay Tepsileri, Fincanlar ve Bir Ev Kazası Olarak
Cortázar ……………………………………………………… 333
X. ATEŞİNİZ VAR MI?
Tanpınar Zamanı ……………………………………………….. 339
Ateşiniz Var mı? ……………………………………………….. 342
Yağmurlarla Topraklar ………………………………………… 345
Salıncak …………………………………………………………… 349
Cehennem Çiçeği ……………………………………………….. 352
Sinek Isırıklarının Müellifi ……………………………………. 356
Bir Minör Edebiyatçı Olarak Murat Uyurkulak ………. 359
Erken Kaybedenler ……………………………………………… 363
Atmosfer Yaratmak ……………………………………………. 366
Ozanın Ölümü …………………………………………………. 369
XI. OKURLAR, KÜTÜPHANELER, EDİTÖRLER
Kurtlar ve Aslanlar …………………………………………….. 377
Çakal Okuyucular ……………………………………………… 380
Masalcılar ………………………………………………………… 383
Klasikleri Neden Okumalıyız? …………………………….. 386
Ejderhalara İnanmak ………………………………………….. 390
Yaşayan Bir Adam… …………………………………………… 393
Okuyucunun Bir Dedektif Olarak Portresi …………….. 396
Yanlış Okumalar ……………………………………………….. 399
Kitaplarda Ne Buluruz? ……………………………………… 402
Faydasız Çabalar Müzesi …………………………………….. 406
Tutarsız Biri ……………………………………………………… 409
Ayraç ………………………………………………………………. 412
Arka Kapak Yazıları …………………………………………… 416
Editörüm, Çok Yaşa! ………………………………………….. 420

Önsöz

Yazmaya o kadar geç başladım ki, hâlâ çok erkendi. Yazmaktan korkan herkes gibi ben de önümde sonsuz zaman olduğunu düşünüyordum. Bir gün elbette yazacaktım ama henüz gerekli olgunluğa ulaşmamıştım. Sonunda küçük de olsa okunabilir bir metin çıkaracağıma dair inancım tamdı ama belli ki o zaman daha gelmemişti. Şimdilik bir-iki deneme yapabilirdim, nihayetinde esas şeyi yazacaktım nasıl olsa.

Bu sayıklamalar böyle uzayıp giderken, bir akşam arkadaşım Selami (İnce) aradı. O sıralarda BirGün gazetesinin genel yayın yönetmeniydi ve bir edebiyat köşesi hazırlamamı öneriyordu. Tamamen özgür olacaktım. İstediğim kitap hakkında yazabilir, konuları kendim seçebilirdim. Edebiyatın hayatla buluştuğu yere yakın, akademik olmayan yazılar hayal ediyordu. Aslında bu öneri hoşuma gitmişti. Fakat onu geri çevirdim. Her hafta düzenli yazma fikri beni ürkütmüştü. Bu böyle tartışmalı bir mevzu olarak devam etti bir süre. Sonunda bir Oğuz Atay yazısı istedi benden. Bir kerelik bir şeydi, telaşlanmaya gerek yoktu, zaten kısa bir yazı yeterdi. Selami, böyle söyledi. Ben de ona inandım. Yazının çıkacağı pazar sabahı çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Nihayet cesaretimi toplayıp gazeteyi açtığımda şu görüntüyle karşılaştım: Gönderdiğim metni elden geçirerek bir köşe yazısı haline getirmiş ve tepesine de internetten bulduğu eski bir fotoğrafımı yerleştirmişti. Köşenin üzerinde “Not Defteri” yazıyordu. Fotoğraftaki ifademe bakılırsa, buna en çok ben şaşırmış gibi görünüyordum. “Artık bir köşen var,” dedi Selami bana, “bundan sonra her hafta yazacaksın.”

Edebiyat yazıları böyle başladı ve bir zaman sonra hayatımın önemli bir parçası haline geldi. Başında gönülsüzce atıldığım macerayı zevkle ve heyecanla sürdürür oldum. Bu kitabı, 2009-2016 yılları arasında BirGün için yazdığım bu denemelerden derleyerek hazırladık. Yazıların tümü tek bir kitaba sığmayacağı için, güncel meselelerle ilgili olanları değil de, daha geniş bir zamana yayılacağını umduğumuz denemeleri bir araya getirdik. Yine aynı nedenle yazıları, gazetede çıktıkları sırayla değil, konularına göre gruplamayı tercih ettik. Böyle yaparak daha bütünlüklü ve akıcı bir metin oluşturmayı hedefledik. Bu kitabın oluşmasında, beni saklandığım köşeden çekip çıkararak yazmaya zorlayan inatçı arkadaşım Selami İnce kadar, yazdıklarımı hevesle okuyan ve bunu ifade etmekten çekinmeyen BirGün okuyucularının da payı var. Bazıları yazıların kitaplaşacağı günü sabırla bekledi, bazıları ise yüreklendirici mektuplar yazdı. Umarım bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmayacak bir seçkiyi bir araya getirmeyi başarmışızdır. Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sırma Köksal, bu seçkinin mükemmel olması için çaba gösterdi ve daha başından bu kitaba inanarak beni destekledi. Metnin son halini almasında en büyük teşekkür editörlere gidiyor. Bu kitabın sonundaki “Editörüm Çok Yaşa!” yazısı onlara adanmıştır ve duyduğum minnetin cılız ve yetersiz bir ifadesi olabilir ancak. Başta BirGün Pazar’ı hazırlayan Selçuk Özbek, bir süre gönüllü olarak yazılarımı düzelten Nurcan Başer ve en çok da bu kitabın oluşmasını mümkün kılan sevgili Çiğdem Uğurlu olmak üzere bütün editörlere buradan selam gönderir, hatta hızımı alamayıp hepsini yanaklarından öperek tebrik etmek isterim. Onlar olmasaydı okuduğumuz büyük romanların ve güzel yazıların hiçbiri elimize ulaşamayacaktı. Bu kitaptaki yazılar, başta Beşiktaş’takiler olmak üzere çeşitli kahvelerde, çay bahçelerinde ve pastanelerde yazıldı. Maalesef bu mekânların hiçbiri artık yok. Büyük bir çoğunluğu kentsel dönüşüm projesinin kurbanı oldu, bazıları da büyük yemek şirketlerinin şehri ele geçirmesi nedeniyle zamanından önce kapandı. İstanbul’un bu unutulmaz mekânlarını işleten hatırşinas insanları burada anmak ve onlara teşekkür etmek istiyorum. Onların da bu kitapta emekleri var. Kam­bur’un Bahçesi’nin bütün garsonları, Laterne Kafe’nin altın kalpli Şeker Teyze’si, huysuz ama biricik kaymakçımız Pando Amca hakkınızı helal edin. Sadece siz değil, Beşiktaş’ın yerinden edilmiş bütün esnafı; şekerciler, baharatçılar, yufkacılar, züccaciyeciler, manifaturacılar, çiçekçiler… Siz gittikten sonra bir daha hiçbir şey aynı olmadı.

Annem, babam, kardeşlerim, beni edebiyatla tanıştıran dedem ve artık sadece rüyalarımda kucaklayabildiğim anneanneme bu kitaptaki yazılarda sık sık rastlayacaksınız. Her birinin hayatımda doldurulamaz bir yeri var. Bazıları artık aramızda değil. Bu denemelerden kimisi, onlarla yeniden buluşmak umuduyla yazıldı. Yazının onarıcı tarafına sığınmak ve gidenleri kısa bir süre için bile olsa geri getirebilmek için. Bu her zaman kolay bir şey değildi. Özellikle de önümü göremeden yürüdüğüm bu yolu benimle birlikte kat etmek zorunda kalan kardeşlerim için. Deniz Gürle Yalçın’ın anlayışı ve şefkati, Güneş Gürle’nin benzersiz mizah duygusu olmasaydı, bu yazıların bazılarını düşünmek bile mümkün olamazdı.

Öğrencilerim ve arkadaşlarım yazıları kestiler sakladılar, birbirlerine yollayıp çeşitli haberler ilettiler, kimi zaman beğenmedikleri yerleri eleştirdiler, bazan da sırtımı sıvazladılar. Yazmanın sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu onlar sayesinde öğrendim. Beni daha fazla düşünmeye zorladıkları için öğrencilerime, ilham verici kişilikleriyle bana kuvvet verdikleri için de arkadaşlarıma gönül borcum var. Bu kitabın ismini arkadaşım Ayşen (Ertango) seçti. Böylece birlikte geçirdiğimiz çocukluk yıllarına ve hayata annelerinin ördüğü kazaklarla başlayanlara buradan selam göndermiş oldu. Öğrencilerim arasında birisi var ki, onu ayrıca anmam gerekiyor: Bundan beş sene kadar önce adı gibi incecik ve zarif bir insan olan Elif (Karakaya), elime küçük bir paket tutuşturdu ve, “Bunu eve gittiğinizde açarsınız, olur mu hocam?” dedi. Eve kadar zor dayandım. Paketi açtığımda, içinden el yapımı küçük bir kitap çıktı. Ebrulu harika bir cildi, kalınca dokulu sayfaları vardı. Üzerine düzgün ve akıcı bir yazıyla ismim yazılmıştı. Kitabı açtım; içinde bu kitapta okuyacağınız denemelerin bazılarıyla karşılaştım: “İncelikler Yüzünden” başta olmak üzere hepsi yine aynı güzel elyazısıyla bir bir kaydedilmişti. Sayfaların arasında bir de mektup buldum. Elif, bu kitabı hazırlamayı uzun süredir planladığını ama cilt yapmayı öğrenmek zaman aldığı için biraz geciktiğini, yine de sonunda tamamlayıp bana ulaştırabildiği için mutlu olduğunu yazıyordu. O kitap bu derlemenin ilk adımı oldu. Böyle bir seçkiyi oluşturma fikri Elif’in güzel sürprizinden doğdu. Son olarak, en sadık okuyucum ve acımasız eleştirmenim Muhittin Mungan’a teşekkür ederim. Yazdığım her satırı dikkatle okuduğu ve hoşuma gitmeyeceğini bilse de her zaman doğruyu söylediği için. Bu sonuncusu cesaret gerektiren bir işti ama o, bundan da yüzünün akıyla çıktı. Amerikalı öykücü Lorrie Moore diyor ki, “Hayatta kalkıştığımız her iş, başka bir şeyden değil de sadece kendinden ibaret olmanın hüznünü, duygusal izini taşır içinde.” Baskıdan önceki bu son satırları yazarken aynı şeyi düşünüyorum: Bu kitap da yoklukların, eksikliklerin, burada olmayanların gölgesini taşıyor. Tıpkı hayatlarımız gibi.

11 Haziran 2016, İstanbul

I
Lauren Bacall ve Lastik Pabuçlar

İŞ DEFTERİ

Yazma korkum ilkokul birinci sınıfta, yani yazmayı öğrendiğim sene başladı. İş defteri diye bir şey vardı o zamanlar. Sınıfta yazılan şeyler günlük defterde toplanır, sonra eve gidildiğinde iş defterine temize çekilirdi. Bazılarınınki çok düzgün olurdu: önce beyaz kâğıtla sonra yıpranmasın diye ikinci bir kat naylonla kaplanmış, inci gibi yazılarla donatılmış ve çiçekli kenar süsleriyle bezenmiş pırıl pırıl iş defterleri gördüğümü hatırlıyorum. Benim defterim ise düpedüz berbattı.Yazım zaten bir felaketti, kargacık burgacık bir şeyler çiziktirip duruyordum. Ayrıca satırları bir türlü tutturamıyordum: Harfler hep aşağıya doğru yuvarlanıyor, sayfanın bir köşesinden çıkıp gidecekmiş gibi duruyorlardı. Defterimin kabı sıyrılmış, yaprakları kollarımı sürtüp durduğum için kararıp kıvrılmıştı. Mandal takardık o kıvrılan yerler düzelsin diye. Bir kere kıvrılan şeyin bir daha asla eskisi gibi olamayacağını da o defter sayesinde öğrendim ya, isterseniz şimdi oraya hiç girmeyelim. İşte bu defter benim kâbusumdu. Uğraşır dururdum bütün gece bir şeye benzesin diye. Ama bir türlü olmazdı. Öğretmen sıraların arasında dolaşıp iş defterlerini kontrol ederken başımı önüme eğer, mandallardan kurtulur kurtulmaz yeniden kıvrılıveren yaprakları gözucuyla seyrederek hayıflanırdım.

Okulla beraber hayatım değişmişti. Kalemlere asılmaktan hissizleşen parmaklar, dolmak bilmeyen sayfalar ve birbiri üzerine yığılan ödevlerden oluşan bir dünyam vardı artık. İş defteri bunların hepsiydi sanki. Onu düşman bellemiştim. Ta ki kaybedene kadar. Bir gün kılçık bir oğlan çocuğu defterimi elimden kaptığı gibi kaçırdı. Uzunca bir süre kovalamaca oynadık. Buraya kadar her şey normaldi. Fakat ben tam da, “Eh, artık geri verir herhalde,” diye düşünürken, garip bir şey oldu. Onu nasıl kızdırdıysam (çocukken çenemi pek tutamazdım), bir türlü hıncını alamadı ve boynunda asılı duran delikli silgiyi çıkarıp yazdığım her şeyi birer birer silmeye başladı; hem de gözümün içine baka baka. Donup kaldım. O kadar şaşırdım ki, hiçbir şey yapamadım. Bunu yapabileceğini hiç düşünmemiştim. Nice uykusuz geceye mal olmuş bütün o yazılar, çiziler birer birer uçup gitti. Bir türlü ezberleyemediğim sonbahar şiiri, kim bilir kaç kere yazdığım, “Oya yattı uykuya, haydi sen de yat Kaya” fişi, zorbela yaptığım soru işaretleri, hepsi yok oldu. Bir tek şey kaldı geriye: harflerden kalan soluk izlerin üzerinde pırıl pırıl parlayan kocaman kırmızı bir “Pekiyi”! Nasıl olduysa, bir ara bir “aferin” almıştım. O da tükenmezle yazıldığı için bu felaketten sağ çıkmıştı. Şimdi boş sayfada kötü bir şaka gibi duruyordu. Yazdıklarımın kalıcı olmadığını fark etmek yeterince acıydı zaten. Yine de esas meselem bu değildi. Diğer sayfaların yeniden yazılabileceğini hissediyordum. Ama ya üzerinde “Pekiyi”! yazan o boş sayfayı nasıl dolduracaktım? Onu hak edecek kadar iyi ne yazabilirdim ki? Bunu düşündükçe, hastalanacak gibi oluyordum. İşte o kırmızı “Pekiyi”! benim lanetimdir. Korkulardan bir korku seç deseniz, hiç düşünmeden onu seçerim. Tepemde bir kılıç gibi sallanır durur. Bana her, “Yazabilirsin,” dendiğinde kafamı kaldırıp o kılıca bakar ve ürperirim.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıKırmızı Kazak
  • Sayfa Sayısı424
  • YazarMeltem Gürle
  • ISBN9789750733079
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İrlanda Defteri ~ Meltem Gürleİrlanda Defteri

    İrlanda Defteri

    Meltem Gürle

    Bugün Dublin’de harika bir hava vardı. Yağmur bulutları sonunda dağılmış ve pırıl pırıl bir güneş açmıştı. Islak kaldırım taşlarının üzerinde oynaşan ışıkları seyrederken içim...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kız Kısmı ~ SiminyaKız Kısmı

    Kız Kısmı

    Siminya

    Tam şu anda arka kapağı çevirdin, değil mi? Gerçekten çok akıllıyım. İnsan bir kitabın arkasını, “bakalım arka kapağı da Ön kapağı kadar güzel mi”...

  2. İsim Şehir Bitki ~ Yılmaz Özdilİsim Şehir Bitki

    İsim Şehir Bitki

    Yılmaz Özdil

    Hürriyet gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil, geçen yıl büyük ilgi gören ve satış rekorları kıran İsim, Şehir, Hayvan kitabından sonra yepyeni bir derlemeyle, İsim, Şehir Bitki ile okurlarının karşında.

  3. Komşu Kızı Hijyen ~ Velaaddin KılıçKomşu Kızı Hijyen

    Komşu Kızı Hijyen

    Velaaddin Kılıç

    Elinizden evinize kadar hijyen… Ne dünyayı “temizlemek” gibi bir iddiamız ne de bunu yapabilecek sihirli bir gücümüz var. Üstelik sağlıklı yaşamı bölgesel veya küresel...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur