Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kış Bahçesi
Kış Bahçesi

Kış Bahçesi

Kristin Hannah

Annesini tanımayan bir kadın kendini gerçekten tanıyabilir mi? Meredith ve Nina Whitson çok farklı karakterde iki kız kardeştir. Biri çocuklarını yetiştirip aile işine sahip…

Annesini tanımayan bir kadın kendini gerçekten tanıyabilir mi?

Meredith ve Nina Whitson çok farklı karakterde iki kız kardeştir. Biri çocuklarını yetiştirip aile işine sahip çıkar; öteki ise dünyayı gezip ünlü bir foto muhabir olur. Fakat çok sevdikleri babaları hastalanınca birbirlerine yabancılaşmış bu iki kadın kendilerini yine bir arada, şimdi bile kızlarına hiçbir avuntu vermeyen, aşırı mesafeli anneleri Anya’nın yanında bulur. Ölüm döşeğindeki babaları onlardan bir söz vermelerini ister: Anya yıllar önce yaptığı gibi Rus masalını bir kez daha onlara anlatacaktır. Onlar da dinleyecektir, hem de bu sefer masalın hiç bahsedilmeyen sonuna kadar.

Bu masal daha önce duydukları hiçbir şeye benzemez. İki kız kardeş annelerinin geçmişlerinde, ailelerini tümüyle sarsacak ve tamamen değiştirecek bir sır öğrenecekleri, beklenmedik
bir yolculuğa sürüklenirler.

“Okurlar, anne ve kızlar yakınlaştıkça hem gülmekten hem de ağlamaktan kendilerini alamayacaklar.”
Publishers Weekly

Giriş

1972

O muazzam Columbia Nehri’nin kıyılarında, her nefesin görünür hale geldiği dondurucu mevsimde, Belye Nochi adlı meyve bahçesi sessizdi. Kış uykusundaki elma ağaçları göz alabildiğine uzanıyordu ve sağlam kökleri buz gibi, verimli toprağın en derinlerine gömülmüştü. Sıcaklık düştükçe ve tüm renkler topraktan gökyüzünden çekildikçe beyazlaşan manzara bir nevi kış körlüğü yaratmış, günler birbirinden ayırt edilemez hale gelmişti. Her şey donmuştu, çatırdayıp kırılacak gibiydi. Soğuk ve sessizlik en çok Meredith Whitson’ın evinde belirgindi. Henüz on iki yaşında olsa da Meredith şimdiden insanların arasında toplanan o boşlukları keşfetmişti. En çok istediği şey, kendi ailesinin de televizyonda izlediği ve her şeyin mükemmel göründüğü, herkesin iyi geçindiği aileler gibi olmasıydı. Hiç kimse, çok sevdiği babası bile, onun bu dört duvar arasında ne kadar yalnız, ne kadar görünmez hissettiğini anlamıyordu. Ama yarın gece bunların hepsi değişecekti. Harika bir plan yapmış, annesinin peri masallarından esinlendiği bir piyes yazmıştı ve her yıl bir arada oldukları Noel kutlamasında bu piyesi sahneleyecekti. Tam da The Partridge Family dizisinin bir bölümünde görülebilecek bir şeydi bu. Nina “Ben neden başrol olamıyorum?” diye sızlandı. Meredith senaryoyu tamamladığından beri bu soruyu en az onuncu kez soruyordu.

Meredith oturduğu sandalyede döndü ve yatak odalarının ahşap zemininde yere çömelmiş, eski bir çarşafın üzerine nane yeşili bir şato resmeden dokuz yaşındaki kız kardeşine baktı. Altdudağını ısırdı ve kaşlarını çatmadan bakmaya çalıştı. Şato karmakarışık olmuştu ve hiç de iyi görünmüyordu. “Yine bunu mu konuşacağız, Nina?” “Ama neden prensle evlenen köylü kız olamıyorum?” “Nedenini biliyorsun. Prensi Jeff oynuyor ve o on üç yaşında. Yanında komik görünürsün.” Nina boya fırçasını boş çorba konservesinin içine koydu ve topuklarının üzerine oturdu. Kısa siyah saçı, parlayan yeşil gözleri ve beyaz teniyle kusursuz, küçük bir peri kızı gibi görünüyordu. “Peki önümüzdeki yıl köylü kız olabilir miyim?” “Kesinlikle” dedi Meredith sırıtarak. Bir aile geleneği başlatıyor olabileceğini düşünmek çok hoşuna gitmişti. Bütün arkadaşlarının ailesinde böyle gelenekler vardı ama Whitsonlarda yoktu; onlar daima farklı olmuşlardı. Tatillerde ve bayramlarda akrabaları evlerine doluşmaz, Şükran Günü’nde hindi ya da Paskalya’da jambon yemez, dua etmezlerdi. Dahası, annelerinin kaç yaşında olduğundan bile emin değillerdi. Bunun nedeni, annelerinin Rus olmasıydı ve bu ülkede sadece o vardı. En azından babaları böyle söylüyordu. Annelerinin de kendisiyle ilgili pek bir şey anlattığı yoktu. Biri kapıya vurunca Meredith şaşırdı. Başını kaldırıp baktığında Jeff Cooper ile kendi babasının odaya girdiğini gördü. Meredith şu anda kendini, ağır ağır havayla doldurulan ve her nefesle şekil alan o uzun, gevşek balonlar gibi hissediyordu ve bu durumda nefes de Jeffrey Cooper’dı. Dördüncü sınıftan beri onunla en iyi arkadaşlardı ama son zamanlarda onun yanındayken kendini farklı hissetmeye başlamıştı. Heyecanlanıyor ve bazen ona baktığında nefesi daralıyordu. “Prova için tam zamanında geldin.” Jeff ona insanın kalbini tekleten gülümsemesiyle baktı. “Ama Joey ve diğerlerine söyleme. Duyarlarsa bir sürü laf ederler.” O sırada babası bir adım öne çıkıp “Şu prova…” dedi. Üzerinde hâlâ iş kıyafeti olarak giydiği turuncu dikişli, kahverengi tulum vardı. Alışılmadık şekilde, gür siyah bıyığının altında kalan dudaklarında ya da gözlerinde kol gezen gülümsemeden eser yoktu. Elindeki senaryoyu uzattı. “Hazırladığınız piyes bu mu?”

Meredith sandalyeden kalktı. “Sence annem beğenecek mi?” Nina da ayağa kalktı. Kalp şeklindeki yüzünde pek görülmeyen ciddi bir ifade vardı. “Evet, beğenecek mi?” Üçü de yere serilmiş Picasso tarzındaki yeşil şato dekorunun ve yatağın üzerindeki kostümlerin başında durmuş birbirlerine bakıyorlardı. Dile getirilmese de aralarında gezinen gerçek, Anya Whitson’ın soğuk bir kadın olduğu ve yalnızca kocasına sıcak davrandığıydı. Kızlarına çok az yakınlık gösteriyordu. Onlar biraz daha küçükken babaları sanki durum böyle değilmiş gibi davranmaya, bir sihirbaz gibi kızlarının dikkatini başka yöne çekmeye ve kendi güçlü sevgisiyle onları sihrinin etkisi altına almaya çalışmıştı ama tüm illüzyonlarda olduğu gibi gerçek eninde sonunda ortaya çıkmıştı. Yani hepsi Meredith’in sorusunun ne anlama geldiğini biliyordu. “Bilmiyorum, Meredoodle” dedi babaları ve sigarasını almak için cebine uzandı. “Annenin masalları…” Meredith “Bize o masalları anlatmasına bayılıyorum” dedi. “Bizimle gerçekten konuştuğu tek zaman bu” diye ekledi Nina da. Babaları bir sigara yaktı ve havada döne döne yükselen gri dumanın ardından kahverengi gözlerini kısarak onlara baktı. “Evet” dedi dumanı üflerken. “Sadece…” Meredith dekorun üzerine basmamaya dikkat ederek ona doğru ilerledi. Babasının tereddüt etmesini anlıyordu; hiçbiri annesinin neye nasıl tepki vereceğini gerçekten bilmiyordu ama bu kez Meredith doğru cevabı bulduğundan emindi. Annesinin sevdiği bir şey varsa, o da bir prense âşık olma cesaretini göstermiş o pervasız köylü kızı anlatan masaldı. “Sadece on dakika sürüyor baba. Zaman tuttum. Herkes bayılacak.” Babası sonunda “Peki o halde” dedi. Meredith’in içi gurur ve umutla doldu. Bir kez olsun Noel’i oturma odasının loş bir köşesinde kitap okuyarak ya da mutfakta bulaşık yıkayarak geçirmeyecekti. Bunun yerine, annesinin dikkatinin odağında olacaktı. Hazırladığı piyes, annesinin söylediği her sözcüğü, hatta masal zamanı karanlıkta, alçak sesle söylediklerini bile dikkatle dinlediğini ortaya koyuyordu.

Sonraki bir saat boyunca Meredith piyesin oyuncularına yönetmenlik yaptı; gerçi Jeff dışında kimsenin pek bir yönlendirmeye ihtiyacı yoktu. Meredith ve Nina bu masalı yıllardır dinliyordu. Prova bittikten ve herkes dağıldıktan sonra Meredith çalışmaya devam etti. YALNIZCA BU GECE İÇİN: BÜYÜK NOEL PİYESİ yazan bir pankart hazırladı ve üç oyuncunun isimlerini sıraladı. Boyanmış arka fonu düzeltti (ama tamamen düzeltmesi mümkün değildi çünkü Nina çizgilerin dışına taşırmıştı) ve sonra bunu oturma odasına yerleştirdi. Sahne hazır olduğunda bale tütüsüne pullar ekleyip bunu piyesin sonunda giyeceği prenses elbisesine dönüştürdü. Yatağa girdiğinde saat neredeyse sabaha karşı ikiydi ve o saatte bile öylesine heyecanlıydı ki uykuya dalması uzun zaman aldı. Ertesi gün geçmek bilmiyor gibiydi ama nihayet saat altıda konuklar gelmeye başlamıştı. Büyük bir kalabalık yoktu, her zamanki insanlar gelmişti: meyve bahçesindeki erkek ve kadın çalışanlar ile aileleri, birkaç komşu ve babalarının hayattaki tek akrabası olan kız kardeşi Dora. Meredith merdivenlerin başında oturmuş, aşağıdaki hole bakıyordu. Ayağını basamağın üzerine sabırsızca vurup durmaktan kendini alamıyor, ne zaman harekete geçeceğini düşünüyordu. Tam ayağa kalkmak üzereyken metalik bir ses, bir şangırtı duydu. Hayır, olamaz. Hemen ayağa fırladı ve merdivenlerden aşağı koştu ama çok geç kalmıştı. Nina mutfaktaydı, metal bir kaşıkla tencereye vuruyor “Gösteri başlıyor!” diye bağırıyordu. Gerçekten de hiç kimse dikkati üzerine çekmeyi, ilgiyi başkasından çalmayı Nina’dan iyi bilemezdi. Konuklar mutfaktan oturma odasına doğru ilerlerlerken kahkahalar yükseldi; devasa şöminenin yanına yerleştirilmiş alüminyumdan sinema perdesine, yaptıkları şato resmi asılıydı. Sağ tarafta led ışıklar ve Nina ile Meredith’in yıllar boyunca yaptıkları tüm süslerle kaplı, büyük bir Noel ağacı vardı. Şato resminin önünde “sahne” yer alıyordu: parke zemine yerleştirilmiş küçük, ahşap köprü ve üzerine bantlanmış pilli bir fenerin olduğu, kartondan yapılma sokak lambası.

Meredith odadaki ışıkları söndürdü, el fenerini yaktı ve boyanmış fonun ardına geçip saklandı. Nina ve Jeff kostümlerini giymiş, orada hazır bekliyorlardı. Aslında burada gözden uzak durabilecekleri pek bir yer yoktu. Yana eğildiğinde konuklardan birkaçını görebiliyordu, tabii konuklar da onu. Ama yine de burası ayrı bir yer gibiydi. Oda sessizleştiğinde Meredith derin bir nefes aldı ve büyük bir titizlikle hazırladığı anlatıya başladı: “Vera fakir bir köylü kızıydı, bir hiçti. Kar Krallığı adı verilen büyülü bir diyarda yaşıyordu ama çok sevdiği dünyası ölmeye yüz tutmuştu. Bu topraklara bir kötülük gelmişti; her şeyi yok etmek isteyen karanlık, şeytani bir şövalyenin gönderdiği siyah arabalarla arnavutkaldırımlı sokaklarda geziniyordu bu kötülük.” Meredith sahneye çıktı ve uzun, kat kat eteklerine takılmamaya dikkat etti. Konuklara baktı ve annesinin salonun arka tarafında olduğunu gördü; bu kalabalığın içinde bile her nasılsa yalnızdı ve sigara dumanının ardında kalan güzel yüzü bulanık görünüyordu. İlk kez doğruca Meredith’e bakıyordu. “Gel, kardeşim” dedi Meredith yüksek sesle ve sokak lambasının altına ilerledi. “Bu soğuğun bizi durdurmasına izin vermeyeceğiz.” Perdenin ardından Nina sahneye adımını attı. Üzerinde eski püskü bir gece elbisesi ve saçlarını örten bir eşarpla ellerini birbirine kavuşturmuş Meredith’e bakıyordu. “Sence bu Kara Şövalye mi?” diye bağırdı ve kalabalıktan bir kahkaha yükseldi. “Hava onun kötü büyüsü yüzünden mi böyle soğuk?” “Hayır, hayır. Babamızı kaybettiğimiz için üşüyorum. Ne zaman bize dönecek?” Meredith elinin tersini alnına bastırdı ve dramatik bir edayla iç çekti. “O arabalar bugünlerde her yerde. Kara Şövalye güç kazanıyor… İnsanlar gözlerimizin önünde dumana dönüşüp kayboluyor…”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKış Bahçesi
  • Sayfa Sayısı400
  • YazarKristin Hannah
  • ISBN9786255941565
  • Boyutlar, Kapak13,7x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece ~ Kristin HannahBir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece

    Bir Tutam Gündüz Bir Tutam Gece

    Kristin Hannah

    Büyülü bir ormanın sonsuz karanlığında saklanan mucizevi bir inci… Yağmurlu bir günde, dehşet içindeki bir kız çocuğu kasabadaki bir ağacın dallarına sığınmış halde bulunur....

  2. Gece Yolu ~ Kristin HannahGece Yolu

    Gece Yolu

    Kristin Hannah

    Hayat size bir dizi seçenek sunar. Beklemek… Geçmişe tutunmak… Unutmak… Affetmek… Siz hangi yolu seçerdiniz? On sekiz yıldır çocuklarının ihtiyaçlarını her şeyden üstün tutan...

  3. İlkbahar Rüyası ~ Kristin Hannahİlkbahar Rüyası

    İlkbahar Rüyası

    Kristin Hannah

    Hataların daima bir bedeli olur. Ancak gerçek sevgi geçmişi telafi edecek sonsuz olasılıklara sahiptir… Madelaine on altı yaşındaki kızı Lina’yı tek başına büyüten bekâr...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Şeytanın Arka Bahçesi’nin Musibetleri – Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları 6. Kitap ~ Ransom RiggsŞeytanın Arka Bahçesi’nin Musibetleri – Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları 6. Kitap

    Şeytanın Arka Bahçesi’nin Musibetleri – Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları 6. Kitap

    Ransom Riggs

    Şeytanın Arka Bahçesi’nin Musibetleri’nde, tuhafların dünyasının kaderi Jacob ve arkadaşlarının elinde. Jack, V’nin döngüsünden Noor’la birlikte nasıl kaçtığını ve her şeyin başladığı, dedesinin Florida’daki...

  2. Gececiler & Karanlığa Dokunmak ~ Scott WesterfeldGececiler & Karanlığa Dokunmak

    Gececiler & Karanlığa Dokunmak

    Scott Westerfeld

    Bixby, Oklahoma sırlarla dolu. Ve bu sırlardan bazıları sır olarak kalmalı! Gececiler, gizli saatle ilgili gerçeği ortaya çıkarmaya çalışırken Bixby’nin tarihine örülmüş güçlü gizemleri...

  3. Benimle Tanışmadan Önce ~ Judith KuckartBenimle Tanışmadan Önce

    Benimle Tanışmadan Önce

    Judith Kuckart

    Julian Barnes, Benimle Tanışmadan Önce adlı romanında saplantılı bir kıskançlık öyküsünü konu edinerek insan beyninin arkaik alt katmanlarını büyüteç altına alıyor. Acaba, böyle bir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur