Anne, büyüdüğümün farkında mısın? Anne, kimse odama girmesin! Anne, sen uzaydan mı geldin? Alo anne, ben âşık oldum!..
Her kitapta, genel bir çatı öykü altında akıp giden on bağımsız öykünün yer aldığı seri, anne ile kızları/oğulları arasındaki inişli çıkışlı ilişkiyi; kimi zaman gülünç, kimi zaman duygusal, çoğu zamansa “tatlı sert” bir eleştirel yaklaşımla ele alıyor.
Anne-çocuk ilişkilerine eğlenceli olduğu kadar derinlikli bir gözle de bakmayı başarabilen seri, çocukluk ve ergenlik sürecindeki ruhsal değişimler, yemek yeme alışkanlıkları, ilk aşklar ve kişisel özgürlükler gibi, bu dönemi tecrübe eden çocukların gündemini meşgul eden ve kişilik gelişimlerine olumlu/olumsuz yansıyan konuları odağına alıyor.
Günümüz çocuklarının nabzını tutabilen güçlü bir mizah anlayışından beslenen, zekice kaleme alınmış diyaloglardan oluşan kitaplar, Aytül Akal’ın yorumdan uzak, tarafsız yaklaşımıyla inandırıcılığını arttırıyor.
Okuruna empati yeteneğini kullanma fırsatı tanıyan ve bu sayede içsel bir okuma deneyimi sunan seri, kıvrak anlatımıyla, çocukların bir ebeveynin düşüncelerini daha rahat kavrayabilmelerini de sağlıyor.
Anne ve çocuk arasındaki kuşak farkına dikkat çekerek, iki tarafın da birbirine karşı daha hoşgörülü ve anlayışlı olması gerektiğini savunan öyküler, öğreticiliğini ve gerçekçi anlatımını kendi içinde barındırıyor.
Büyük-küçük her yaştan okurun kendinden bir şeyler bulabileceği bu renkli kitaplar ebeveynlerin çocuklarını, çocuklarınsa ebeveynlerini daha yakından tanımalarına, kaygılarını-sorunlarını anlamalarına ve çözüm bulmalarına imkân sağlayarak, “iyileştirici” ve yapıcı bir etki yaratıyor.
iÇiNDEKiLER
ANNE, SEN ÇOCUKKEN ……………………………….7
ANNE, DOĞUM GÜNÜ PARTiSiNE DAVETLiYiM! ……..16
ANNE, BEN HERKESTEN FARKLI OLMALIYIM! ………24
ANNE, BEN GiDiYORUM! …………………………….32
ANNE, EŞYALARIMI KiM KARIŞTIRIYOR? ………….40
ANNE, YENi ARKADAŞIM HARiKA! ………………….47
ANNE, ANNEANNEM GELMiŞ! ………………………55
ANNE, BEN HORMONLU MUYUM? ………………….64
ALO ANNE, BEN ÂŞIK OLDUM! …………………….71
ANNE, BEN BEN MiYiM? …………………………….78
ANNE SEN ÇOCUKKEN
Hava karardı. Yine geç kaldı! Başına bir kaza gelmiş olmasın sakın! Koskoca, kalabalık bir şehirde küçücük bir kız… Hangi arkadaşlarıyla beraber, bilmem ki… Aralarına tanımadığım kötü niyetli kişiler karışmış olabilir. Ya yavrumu bilinmedik yerlere götürdülerse? Ya kandırıp içki içirdilerse? Ah, canım kızım… Bir an önce gelsin, başka bir şey istemem. Gitmesine neden izin verdim? Hepsi benim suçum.
Oh, neyse, anahtar sesi… Bu mutlaka odur.
“Nerde kaldın kızım?”
“Bir yerde kalmadım anne, burdayım ya!”
“Saate bir bakar mısın?”
“Baktım.”
“Kaçmış?” “Nee, çorabım mı kaçmış? Daha bugün giymiştim!” “Çorabından söz eden yok, konuyu değiştirme. Çok iyi biliyorsun ki, saatten söz ediyorum.” “Anne, sen bana hava kararmadan gel dememiş miydin? Ben de geldim işte!” “Evet, öyle demiştim, ama sen bu havaya kararmamış diyorsan, herhalde gökyüzünün siyahtan daha koyu bir renge dönüşmesini bekliyorsun!” “Anne, ben yola çıktığımda her yer aydınlıktı. Ne yapayım, trafik öyle yoğundu ki, ben gelene kadar hava kendi kendine karardı. Doğanın kurallarına karşı çıkılmıyor.”
“Doğanın kurallarıyla savaşmanı önermiyorum ki kızım. Akşam eve zamanında gelmeni istiyorum, o kadar.” “Anne, beni neden merak ediyorsun? Ben artık kocaman bir kızım. Sen de benim yaşımda oldun, hatırlasana.” “Evet, ben de senin yaşında oldum ama hiç akşam hava karardıktan sonra eve gelmedim.” “Aaa, yoksa sen geciktiğinde geceyi arkadaşlarında mı geçirirdin?” “Öyle bir şey söylemedim. Arkadaşıma ya da başka bir yere gitmişsem zamanında yola çıkar, eve hava kararmadan ulaşırdım.”
“Anne, kış günü hava zaten saat altıda kararıyor! Arkadaşların herhalde seninle aynı apartmanda oturuyordu, böylece yollarda kalmıyordun.” “Olur mu? Benim çocukluğumda şehirleşme bu kadar yoğun değildi, evler genellikle tek katlıydı. Apartmanlar çok azdı.” “Öyleyse o zamanlar şimdiki gibi trafik yoktu işte.” “Araba yoktu ki trafik olsun! Araba yok, dolmuş yok, yol yok! Duraklarda saatlerce otobüs beklerdik. Arabalar ve toplu taşımacılık yıllar sonra yoğunlaştı da trafik sıkışmaları başladı.” “Ay anne, aynen bizim Sosyal hocası gibi konuştun. Korkarım birazdan sınava da başlarsın…” “Evet küçük hanım, ilk sınav sorun hazır zaten: Bu saate kadar nerelerdeydin?” “Ay anne, biliyorsun ya… Arkadaşlarla sinemaya gittik.” “Titanik bile üç saat sürüyordu, beş saat değil! Hangi filme gittiniz?” “Seninle dergide eleştirisini okuduğumuz film vardı ya… Hani üç genç kız ünlü olmak için Hollywood’a gider…” “Nasıl bir filmdi?” “Güzeldi.” “Yani konusu… Konusu nasıldı diyorum.”
“Ben de konusunu söylüyorum ya anne; üç genç kızın hayatı.” “Sormak istediğim… yani konu neye benziyordu?” “Of anne… Doğru dürüst sorsana! Ne öğrenmek istiyorsun?” “Açık mıydı?” “Film mi?” “Yok, Topkapı Sarayı! Elbette filmi soruyorum. Açık saçık bir film miydi?”
“Sana göre açık, bana göre değil.” “Nasıl oluyormuş öyle?” “Anne, filmde insanlar eteklerini çekiştirip bacaklarını örtmeye ya da açılan yakalarını iğneyle tutturmaya uğraşmıyorlardı elbette. Çok doğal davranıyorlardı yani. Sen buna çok açık diyebilirsin, ne bileyim…” “O kadar da değil! Ben de çok şeyi doğal karşılayabilirim, ama bir yere kadar. Benim çocukluğumda böyle değildi tabii. Çocukların filmlerde öpüşmeleri izlemeleri bile doğru görülmezdi.” “Yani sen çocukken öyle şeyler izlemez miydin?” “Kimseye söylemeyeceğine söz verirsen anlatırım.” “Anlat anne, söz, aramızda kalacak.”
“Ben senin yaşındayken, anneannenle deden gideceğimiz filmlerin başlıklarına bile dikkat ederlerdi. Yani adında ‘aşk’, ‘sevgili’, ‘öpücük’ gibi kelimeler olan filmlerin hiç şansı yoktu.” “Ya öteki filmler?.. Yani sıradan isimleri olanlarda öpüşme sahneleri yok muydu?” “Olmaz mı! Ama biz çocuklar bunu bir türlü göremezdik.” “Nasıl yani?” “Filmdeki kadın ile erkek tam romantik bir müzik eşliğinde birbirlerine doğru yaklaşırken…” “Eee?” “Tam o sırada anneanneniz bize döner ve ‘Çocuklar, babanız yere yirmi beş kuruş düşürdü,’ derdi.” “Yirmi beş kuruş mu?” “E, o zaman yirmi beş kuruş bizim için büyük paraydı. Hele anneannen, ‘Kim bulursa onun olacak,’ dedi miydi, teyzenle ben kendimizi açık hava sinemasının tahta iskemlelerinin altına atardık. Karanlıkta ellerimizle yoklayarak parayı arardık.” “Sonra?” “Sonra, öpüşme sahnesi bitince anneannen yere eğilir, yavaşça, ‘Kalkın çocuklar, babanız parasını buldu,’ derdi. Biz de yerimize oturup filme bakardık ki ne romantizm kalmış, ne aşk…”
“Bu arada parayı bulduğun oldu mu hiç?”
“Nerdee! Deden bir kez olsun gerçekten para
düşürmemiş ki!”
“Ay anne, siz de çok şeymişsiniz…”
“Neymişiz?”
“Boş ver, şimdi akşam akşam moralini bozmayayım.”
“Aslında ne diyeceğini biliyorum, ama neden, düşündüğün gibi bizim aptallığımız ya da saf oluşumuz değildi elbette. Biz o zamanlar büyüklerin söylediklerini sorgulamadan, olduğu gibi kabul etmek zorundaydık. Gerçek neden buydu işte.” “Ama baksana, şimdi de soruşturma ustası olmuşsun anne, tebrikler. Yok neredeydin, yok kiminleydin…” “Yavrum, seni merak ediyorum yalnızca. Yoksa maksadım seni izlemek ya da sana karışmak değil. 18 yaşına gelince zaten artık her şeye kendin karar verebileceksin.” “Anne, karar verme ve doğruyu kavrama yetisi, 18 yaşına geldi diye bir akşamdan ötekine insanın içine doğmaz ki. Öyle yetişkinler var ki görsen, küçücük bir çocuktan daha sorumsuz ve düşüncesiz. Benim yaşımdakiler inan bu tip insanlardan çok daha olgundur.
Bana güven!” Şu işe bak! Bu büyümüş genç hanım, benim kızım! Karşımda durmuş, bana çocukken hep düşündüğüm ama bir türlü anneme söyleyemediğim şeyleri söylüyor. Çok haklı! O artık büyüyor, ona güvenmeliyim. O benim kızım. “Haklısın yavrum. Gel seni öpeyim. Koca bir öpücüğü hak ettin.” “Canım annem…” “O da ne? Saçın sigara kokuyor! Sen sigara mı içiyorsun yoksa!” “Amma hızlı fikir değiştiriyorsun anne; bu konuda Rekorlar Kitabı’na girebilirsin. Hani az önce güvendiğin kızın?” “Burnuma daha çok güvenirim. Sen sigara kokuyorsun!” “Ben içmedim anne.” “Arkadaşların mı içiyor? Sigara içen arkadaşlarınla bir daha asla görüşmemelisin.”
“Anne, senin de sigara içen arkadaşların var. Onlar gittikten sonra evi havalandırıyor, eşyalara sinen sigara kokusu yüzünden saatlerce söylenip duruyorsun, ama onlarla arkadaşlığını kesmiyorsun, değil mi?” “Ama sizin yaşınızda sigara içmek doğru değil.” “Bunu kendileri anlamalı anne. Başkalarının söylemesiyle olmaz.” “Neden anne-babaları ‘başkası’ gibi görürsünüz, bilmem? Oysa yeryüzünde size en yakın olan ve yalnızca iyiliğinizi isteyen kişiler bizleriz.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKızım Nerdesin?
- Sayfa Sayısı88
- YazarAytül Akal
- ISBN9789944699655
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İpekten Örer Zırhını ~ Dilek Türker
İpekten Örer Zırhını
Dilek Türker
“Yeni beliren taze gün ışığı bu mevsimde bile kuru dallara çiçek bastırmıştı. Bakışları çiçeklerle bezeli tek tük ağaçtan öteye uzandı. Evlerinin olduğu sokak ne...
- Tanrı Beni Görüyor mu? ~ Murat Gülsoy
Tanrı Beni Görüyor mu?
Murat Gülsoy
Başkalarını nasıl gördüğümü biliyor musun? Nereden bileceksin ki… İnsan sadece kendi gözleriyle yanılır. Bulanık bir aşk yaşamıştım bir zamanlar. Beni yanılgılara sürüklemişti. Hayatın anlamını...
- Kelebekler Çizdim Kalbime ~ Bige Bilgen
Kelebekler Çizdim Kalbime
Bige Bilgen
Aşkın ömrü bir kelebeğinki kadar mı? İlk bakışta aşktı onlarınki. Sevda ve Orhan göz göze geldikleri anda her şey olup bitmişti. Bir kelebek kanat...