Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

“Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?” Bir Devrimcinin “Kamulaştırma” Anıları
“Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?” Bir Devrimcinin “Kamulaştırma” Anıları

“Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?” Bir Devrimcinin “Kamulaştırma” Anıları

İhsan Zafer, Kadir Akın (Derleyen)

“İnegöl’de hatırı sayılır bir güç olmuştuk. O zamanlar halkın büyük çoğunluğunun sağcı ve tutucu olduğu bir yerde solcu olmak, ‘Sosyalistim, komünistim’ diye ortalık yerde…

“İnegöl’de hatırı sayılır bir güç olmuştuk. O zamanlar halkın büyük çoğunluğunun sağcı ve tutucu olduğu bir yerde solcu olmak, ‘Sosyalistim, komünistim’ diye ortalık yerde konuşmak zordu.”

Sosyalist hareketin canlandığı 1975-1980 yılları arasında, adını belki daha önce duymadığımız binlerce genç kendini “devrimci” olarak tarif ediyordu. İhsan Zafer’in küçük bir kasabada başlayıp büyük şehirlere, oradan da cezaevine uzanan hayat hikâyesini anlatışındaki rahatlık, o dönem gençliğini en doğal haliyle tanımamızı sağlıyor.

Zafer, sosyalizm fikriyle nasıl tanıştığını, Kurtuluş hareketi içinde özel olarak görevlendirilip “kibar bir biçimde” yaptığı banka soygunlarını, cezaevi günlerini ve idama mahkûm edilişini şaşırtıcı bir heyecanla, mizah dozu yüksek bir dille ve macera tadında anlatıyor. “Profesyonel devrimcilik” hayatını anlatırken kişiliğinin gelişmesinde önemli yer tutan Çerkes geleneklerini, yetiştiği İnegöl’ü, aile ilişkilerini, âşık olduğu kadınları da es geçmiyor.

“Kamulaştırma” için girdiği bankadaki memureyle bakışmalarını, koğuşta nasıl rakı yaptıklarını anlatışındaki ayrıntıların canlılığı kadar bugünden geçmişe bakıp yaptığı değerlendirmeler de okunmaya değer.

“Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?”, alışılmadık bir ’78’li hikâyesi…

İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR 11
SUNUŞ
K ADİR AKIN 13
ÖNSÖZ
M. KEMAL K AÇAROĞLU 17
BİRİNCİ BÖLÜM
FİLM BAŞLIYOR… 29
Bir Abaza gelini 33 • İnegöl günleri 35 • Çerkes hikâyeleriyle
tanışıyorum 41 • İlk aşklar 43 • Annemin köyüne seyahat 46 •
İstanbul’la ilk tanışma 47
İKİNCİ BÖLÜM
“HAYTALIĞA DEVAM…” 53
Mavi gözlü bir kız… 56 • Okul kaçağı 59
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BİR ÜTOPYAYA DALMAK… 63
“Okumaya geldim” 66 • İlk boykot 68 • Yeni insanlarla
tanışıyorum 74
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ÇOĞALIYORDUK… 77
Faşistlerle karşı karşıya 79 • Kendimizi THKP-C’li olarak
görüyorduk 85 • Mavi… 89
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÖRGÜTLENME BÜYÜRKEN… 95
Yedi kişiyle baskın 97 • Bilinçleniyoruz… 98 •
Kasabadan kız kaçırma 101 • Kültürel faaliyetlere
ağırlık veriyoruz 105 • “Sen nasıl sosyalistsin!” 109 •
Karakola düşüyoruz 110
ALTINCI BÖLÜM
YOL AYRIMI:
PROFESYONEL DEVRİMCİLİĞE MERHABA 117
Yeni hayatım başlıyor 121 • Özel görev 131 • Tam bir
disiplinsizlik! 133 • İki göz oda 135
YEDİNCİ BÖLÜM
“EYLEME GEÇME ZAMANI GELMİŞTİ” 141
İlk işe gidiyoruz 142 • İnegöl kampı 145 • “Bizim mesele
ne olacak?” 149 • Silah kaçakçısıyla randevu 152 • İnegöl’de
Kurtuluş örgütlenmesi 155 • Kadıköy “kamulaştırması” 157 •
Duvar kâğıdı işi Vehbi’ye emanet 160 • On yedi saatlik uyku! 163 •
Onlara zarar verebilirdim… 164 • “İş yapmaya mı girdiniz,
kız bakmaya mı?” 166
SEKİZİNCİ BÖLÜM
FARKLI ŞEHİRLERDE “KAMULAŞTIRMALAR” 169
Tam bir çılgın! 171 • “Bankaları çifter çifter soyuyorlar!” 173
DOKUZUNCU BÖLÜM
DARBEYE DOĞRU 177
“Kesinlikle devrimci olamazlar çünkü küfrediyorlardı” 180 •
Silahını kaptıran polis 182 • Şıklık yarışı 183 • Arabayla
sınavım 186 • Ekibe yeni katılımlar 188 • “Biz Abaza’yız,
silahla büyüdük, silahsız gezmeyiz” 192 • “Komünist olsaydınız
buradan çıkamazdınız” 196 • Cezaevinde iki ay 198
ONUNCU BÖLÜM
“BEKLENEN OLMUŞTU” 205
Bir ihbar… ve yakalandım 209 • “İfade verip gideceğim” 213 •
Devrimciler, faşistler, kaçakçılar 215 • “İhsan’ı vermeyeceğiz!” 222 •
İdamla yargılanacaktık 228 • Askerî eğitim işkencesi 230 •
“Cezası infaz edildi!” 232 • Vehbi’nin yaratıcı işleri 233 •
Yargılama başlıyor 235 • “İhsan, çocuklar sana emanet” 237 •
İl il dolaşıyoruz 238 • “Sizi yargılayacak mahkeme
bulunamıyor” 241 • Hüküm: İdam 244 • “Seninle gurur
duyuyoruz” 254 • Günlerimiz neşeli geçiyordu 258 • Koğuş
günleri 261 • “Hayati’yle Nazım’ı götürüyorlar!” 264 • O sevimli
çocuk… 265 • Kamulaştırdığımız paraları geri istiyorlar! 267
ON BİRİNCİ BÖLÜM
CEZAEVİ VE ÖZGÜRLÜK… 271
En olumsuz koşullarda, inanılmaz keşifler… 273 • “Yabancı dil
kullanmak yasak” 274 • Cezaevinin renkli simaları 275 •
Koğuşta nasıl rakı yaptık? 280 • Açlık grevine gidiyoruz 284 •
Bahçe sohbetleri 286 • Tünel mesaisi 289 • Vehbi kaçmış! 294 •
Beşli temsilci grubu kuruluyor 295 • Vehb’nin mektubu 297 •
Nihayet özgürüm… 297

SUNUŞ
K ADİR AKIN

1975-1980 yılları Türkiye’de iz bırakan bir toplumsal altüst oluşa sahne oldu. Oysa bundan daha on yıl önce yaşanan, başta Kıta Avrupası olmak üzere tüm dünyada etkili olan ’68 hareketi Türkiye’de farklı deneyimlenmiş ve devrimci, sosyalist örgütler “71 silahlı direnişi’’ olarak tanımlanan bu sürecin sonunda 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası ile bastırılmış, hareketin kurucu önderlerinin çoğu öldürülmüş ve örgütler dağıtılmıştı. Ama yenilgi yılları çok uzun sürmedi. 1970’lerden itibaren, ’68’lilerin öncülüğünde, toplumsal muhalefet görülmedik ölçüde kabaracaktı. ’68’in ardından gelen ve Türkiye’de ’78 kuşağı olarak tanımlanan bu devrimciler 1975-1980 yılları arasında gelenek takipçiliği yaparak, sınıf hareketinin yeniden yükselişine paralel olarak hızla kitleselleştiler. Ülkenin hemen her yerinde pıtrak gibi çoğaldılar ve köylerden kentlere, on binlerce insanın katıldığı yaygın bir hareket oluşturdular. Ne var ki bölünmekten, birbirleriyle zıtlaşmaktan ve rekabeti de en üst boyutta yaşamaktan kurtulamadılar.

12 Eylül 1980 askerî darbesi bu sürecin üstüne geldi ve darbeyle birlikte ’78 kuşağının zindanlarda sürdürmeye başladığı onur ve kimlik mücadelesi, aynı zamanda acılarının, özlemlerinin de başlangıcı oldu. Önce bu siyasi gericiliğin ağırlığı ve boyutları anlaşılamadı. Dünya kapitalist sisteminin yeni bir evreye girdiği ve ekonomik, siyasi, sosyal sonuçlarıyla neredeyse yeni bir dünya yaratmış olan neoliberalizmin belirleyiciliği altında şekillenen bu açık diktatörlüğün yıllar geçtikçe nasıl da “silindir gibi” her şeyin üzerinden geçtiği ve kalıcı arazlar bıraktığı görülecekti. 1971 döneminde cezaevlerinde olanların sayısı iki bini bile bulmazken, 12 Eylül 1980 sonrasında resmî rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askerî mahkemelerde yargılandı, on binlerce kişi insani olmayan koşullarda cezaevlerine konuldu; kötü muamele, işkence ve hukuksuz idam cezaları ve infazlar yaşandı. Bu ağır bir yenilgiydi; sonuçları yıllar içinde daha net görülebilecekti. 1980 sonrası oluşan baskı ve şiddet ortamında “dışarıda” yaprak kımıldamazken, toplumsal muhalefetin bir anlamda öncülüğünü “içeride” olanlar ve onlarla dayanışma içinde bulunan, başta aileleri olmak üzere, sınırlı bir muhalif kesim omuzladı. Cezaevlerine konanlar sadece solcular ya da sosyalistler değildi. Parlamento feshedilmiş, tüm partiler kapatılmış, o günün koşullarında milyonlarca üyeye sahip olan, başta Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), TÖB-DER gibi öğretmen örgütleri, odalar ve Barış Derneği gibi yapılar kapatılmış, varlıklarına el konmuştu. Bunların yöneticileri yıllarca askerî cezaevlerinde kaldı ve askerî mahkemeler tarafından yargılanarak ağır cezalara çarptırıldılar. 12 Eylül darbesinin üzerinden çok uzun yıllar geçti. Bugüne kadar 1975-1980 arasını, hatta 1990’lara kadar cezaevlerini de değerlendiren birçok anlatı ve sözlü tarih çalışması yayımlandı, yayımlanmaya devam ediyor. Kuşkusuz bütün bu çalışmalar bir dönemi anlayabilmek için çok önemli. Gelecek kuşaklara ışık tutacak; ders, deney olabilecek bu çalışmalar bir hafıza yaratabilmek için de kıymetli. ’78 kuşağı için o beş yıllık zaman dilimi her şeyin olup bittiği süreçti. Üzerinden neredeyse kırk beş yıl geçmesine ve bambaşka bir dünyada yaşıyor olmamıza rağmen, hatıralar ve anılar hâlâ güncelliğini koruyor. Bu çalışmalar “resmî tarih” anlatısı olmaktan ne kadar kurtulabildi, ne kadar yargılardan uzaklaşılarak anlatılabildi, bunu elbette gelecek kuşaklar daha iyi değerlendirecek. İhsan Zafer’in kendi hayat hikâyesinden yola çıkarak, aile ilişkileri, kişiliğinin gelişmesinde önemli yer tutan Çerkes gelenekleri, yetiştiği İnegöl, dokunduğu, sohbet ettiği kişiler, âşık olduğu kadınlar ve devrimci fikirlerle tanışmasını anlattığı bölümler aynı zamanda bir döneme ışık tutuyor ve o tarihsel kesiti anlamamıza yardımcı oluyor. Aslında ülkenin değişik yerlerinde benzer süreçleri yaşayan bir kuşağın politik mücadelenin içine nasıl girdiğini ve ’75-’80 arası siyaset sahnesinin nasıl şekillendiğini de bu anlatımlardan görmek, izlerini takip etmek mümkün. Henüz daha kuruluş aşamasında aidiyet geliştirdiği Kurtuluş Örgütü’nün ne tür bir yapılanma içinde olduğunu, geçmişten aldığı mirasın ne olduğunu da sözlü tarih çalışması sayılabilecek bir dille anlattığına tanık oluyoruz. İhsan Zafer’in gülerek anlattığı ama insanları şaşırtan “maceraları”, birlikte olduğumuz kimi zaman dilimlerinde dikkatimi çekmişti. Hamasetten uzak ve her olayın esprili yanını yakalayan, insan olarak zaaflarını ortaya koymaktan, olayların yaşandığı dönemdeki bakış açısını eleştirmekten çekinmeyen bir anlatımı vardı. Bunu belki açıktan yapmıyordu ama olguları öyle bir serpiştiriyordu ki, dinleyenler kimi çıkarımlarda bulunabiliyorlardı. Aynı tarzın kitapta da olduğunu göreceksiniz. İdam cezası alıp idamlıklar için hazırlanmış özel bölüme götürüldüğünde dertlendiği şey, asılacak olması değil, yıllardır görmediği ama sevmeye devam ettiği kadının evlendiği haberini almasıydı. Diğer yandan da bir sabah sehpaya götürülürse, daha önce o yoldan geçmiş olanların mirasına sahip çıkmayı, geriye bırakacağı mesajı düşünüyor, daracık hücresinde bunun hazırlıklarını yapmaktan geri durmuyordu. Politik olarak ortak mecralardaydık ve her karşılaştığımızda ona kimi sorular sorardım. Benim yazdığım kitaplardan çok etkilenmişti. O da bana sorular sorardı. On yıl önce, dost meclislerinde anlattıklarını dinleyip, “Yaz bunları İhsan Zafer, bunlar kıymetli anılar…” dedim. Bir süre tavsatsa da sonunda yazmaya başladı. Bu süreçte Erdoğan’ın yanı başında olması, onu zorlaması ve yazma işini denetlemesi büyük şans oldu. İlk bölümleri bir yıl önce gelen kitap notları, 2024 yılının Nisan ayında tamamlandı. Sonra, birlikte üzerinde çalışmaya başladık. Kimi zaman yüz yüze buluştuk, kimi zaman saatlerce telefonda konuştuk, eksikleri gidermeye çalıştık ve bu anlatımlar artık gün yüzüne çıkmaya hazır hale geldi. İhsan Zafer için “işe başladığı” ilk beş kişilik çekirdek ekip önemliydi. Anlatımlarında buna tanık olacaksınız. Ben, İhsan Zafer’in anlatımlarını, yazdıklarını yayına hazırlarken pek çok duyguyu ardı ardına yaşadım, o günlere geri döndüm. Zaman zaman yitip giden arkadaşlarımızın hatıralarıyla hüzünlendim ama kendimi tutamayıp attığım kahkahalar daha çok aklımda kaldı. Bu değerli çalışmanın zevkle okunacağını umuyorum.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Politika Siyaset
  • Kitap Adı"Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?" Bir Devrimcinin "Kamulaştırma" Anıları
  • Sayfa Sayısı300
  • Yazarİhsan Zafer, Kadir Akın (Derleyen)
  • ISBN9789750537905
  • Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur