“Cesedimi alırsın sadece, senin için yazdığım şiir beni yaşatacak.”
Osip Mandelştam’ın 1933 yılında yayımladığı Stalin Epigramı şiiri şöyle başlıyordu: Yaşıyoruz, ama hissetmiyoruz…
Bir şiir bazen insanın hayatını değiştirebilir, hayatla kurduğu toplumsal bağı kesebilir, onu yok oluşun karanlığında çaresizce tek başına bırakabilir. Osip Mandelştam Vladivostok yakınlarındaki toplama kampında hayatını kaybedene kadar bu duyguların hepsini hissetti. Stalin, Ahmatova, Pasternak, Şklovski ve diğerleri de yaşananlara tanıklık etti.
Lübnan doğumlu Fransız şair Vénus Khoury-Ghata “Mandelştam’ın Son Günleri”nde o soğuk ve karanlık gecelere hüzünlü sözcükler bırakıyor, tüm şairler için.
*
Mandelştam aylardır şilte olarak kullandığı ahşap plakaya uzanmış,hâlâ hayatta olup olmadığını soruyor kendine.
İlk ay bittikten sonra artık günleri saymadı.
Ondan daha az hasta olan komşuları, hâlâ yaşayıp yaşamadığınısöyleyebilirdi ona.
Gerçi tifüs kampı kırıp geçiriyor.
Dört sürgünden üçü hastalığın pençesinde.
Yoğun ter, idrar, ishal kokuları.
İşçiler-köylüler veya suçlarından dolayı mahkûm edilenler, sürgündekilerden hiçbiri Mandelştam’ın kim olduğunu bilmiyor.
Grubun tek entelektüel üyesi o.
Komşusu, ekmek dağıtılırken her sabah onun kolunu kaldırıyor ama payını kendine saklıyor.
Şair Osip Mandelştam aç değil.
Susamış değil.
Şair Mandelştam, hasta kalbinin düzensiz atışlarını dinlemek istiyor.
Kırk yedi yaşında ama iki katı yaşlı görünüyor.
Ölse, yatak komşusu ekmek payından yararlanmak için onun elini kaldırmaya devam ederdi.
Konuşmaktan âciz durumda olan Mandelştam buna da karşı çıkamıyor.
Bir şeyler mırıldanıyor ama sesi çıkmıyor.
Ondan evvel ölme korkusuyla aynı şiiri okuyor.
Uykusunda ve rüya görebildiği zaman bile şiiri tekrar ediyor.
Mandelştam bir labirentin içinde.
Rutubetten yapış yapış olmuş duvarlara çarpmamak için el yordamıyla yürüyor.
Peşinde bir adam onu izliyor.
Adımları ağır, sağır edici.
“Gördün mü, yakaladım seni.”
Mandelştam arkasına bakınca Stalin’i bıyığından tanıyor.
“Cesedimi alırsın sadece, senin için yazdığım şiir beni yaşatacak.
Çalışmam, yayın yapmam yasak, bir şehirden diğerine takip ediliyorum, aramalar, tutuklamalar, işkenceler, sürgün, soğuk, açlık.
Otuz yıl boyunca bunların hepsine katlandım ama şiirim senden daha kuvvetli. Sana okuyayım ister misin:
Kremlin’in dağcısından başka kimsenin sesi duyulmuyor
O katilin ve insan yiyenin…
— Kes. Devamını biliyorum.”
Stalin alay eder gibi gülüyor.
Kahkahası duvarları titretiyor, Mandelştam’ı titretiyor.
“İtiraf et, korkuyorsun benden. Kanıtı: Bir labirentte saklanıyorsun.
— Şiirimin seni korkuttuğunu itiraf et, yoksa beni bu labirentte saklamazdın. Ama bil ki, sözlerimi geri almayacağım. Ölsem de başka şiirler yazacağım.
— … kimsenin okumayacağı şiirler. Yayımlayamayacağını unutuyorsun. Kimse seni tanımıyor. Sağ elinin yaptığını sol elinle yok ettin. Bütün dostların sana yüz çevirdi.
Onları bıktırdın. Zorla masalarına oturdun.
Kafadan çatlak karınla birlikte, davet edilmediğiniz halde evlerinde kaldınız. Siz iki dilenci. Onurunuz kalmamış. Arkadaşlarınızı sömürdünüz. Onları bezdirdiniz.
— Benim gerçek arkadaşlarım, bir tabak çorba için kuyruğa giren açlar, yoksullar. Yuvasından edilenler, sürülenler, kurşuna dizilenler. Öğütme makinene yem olan erkekler, kadınlar, çocuklar.”
Mandelştam son cümlesini haykırıyor. Çığlığı Stalin’in gözünü parçalıyor. Stalin, elini gözüne götürüyor.
Göz çukurundan fışkıran kan yerlere akıyor ve labirenti dolduruyor.
“Neden labirent?” diye soruyor kendine.
Mandelştam halüsinasyon gördüğünü biliyor.
Gerçek yerlere ve olaylara tutunmaya çalışıyor kâbusundan sıyrılmak için.
Yok olmamak için.
Ölümle gözleri açık olarak yüzleşmeye karar verdi.
İlk tutuklanmasından önceki zamanları hatırlamak düşüşünün sebeplerini anlamasına yardımcı olacaktı.
Bir gecede istenmeyen çift olan Mandelştam çifti kimden medet umacağını bilmez haldeydi.
Çalışma izni olmayan, açlığın bezdirdiği çift kalan az sayıdaki arkadaşlarından sadaka dileniyordu.
Yazarlar Birliği’nden kopardıkları birkaç rublelik sadaka onlara yetmiyordu.
Dostları Ahmatova’dan yardım ummak da artık işe yaramazdı, o da gözden düşmüştü.
Yayın yapması yasaklanan Ahmatova, yargılanmadan yirmi yedi yaşında kurşuna dizilen şair olan babası Gumilev’in intikamını almak istediği için hapsedilen oğlunun hayatını korumak adına yazmaktan alıkoyuyordu kendini.
Mandelştam ve Ahmatova, iki yasaklı şair.
Sadece rejime boyun eğen şairler hoş görülürdü.
Gençlik arkadaşı, suç ortağı ve şiirlerinden birinde Kassandra olarak nitelendirilen Ahmatova, başkalarının alçak sesle düşündüğünü söylemeye cesaret edenleri oradan oraya savuracak olan karanlık yılları ilk öngören kişi.
Sızlanan ve dilsiz Kassandra
İnliyorsun ve yanıyorsun… Gerçekten neden,
Aleksandr’ın güneşi parlıyor
Yüz yıldır hepimiz için parlıyor?
Kendi vatanlarında sürgün edilen Mandelştam ve Ahmatova, tehlikede olduklarını bile bile orayı terk etmemekte direniyorlardı.
Unuttum söylemek istediğim sözü.
Kör bir kırlangıç dönüyor gölgeler sarayına
kırpık kanatlarıyla saydam varlıklar arasına.
Unutmuşçasına gecenin şarkısını söylüyorlar.
17 Nisan 1934
Leningrad’dan gelen Ahmatova, Moskova’nın ücra bir semtindeki Formanov Sokağı’na, Mandelştamlar’ın evine gidiyor.
Ortak kullanılan bir dairedeki odaları on beş metrekareden fazla değil.
Bir şilte, kitaplar, iki tencere, bir kova, birbirinin eşi olmayan iki tabak ve güve yemiş bir battaniye, eşyalarının hepsi bu.
Şilte rulo yapılıp odanın bir köşesine konduğunda, oda daha az küçük görünüyor.
Yiyecek hiçbir şeyi olmayan Nadejda, bir koşu komşuya gidip misafirleri için bir yumurtayla geri dönüyor.
Kapı yumruklandığı sırada yumurtanın kabuklarını soymakta.
Bir asker ile sivil giysili bir adam odaya baskın yapıyor.
Şiltenin, ceplerin, ayakkabıların içini arıyorlar, battaniyeyi sallıyor, yazıları yere saçıyor, her satırı okuyorlar.
Belli bir şey arıyorlar.
Mandelştam ile Nadejda donup kalıyor.
Onları bir arkadaşları ihbar etti, zira sadece arkadaşları
Mandelştam’ın Stalin hakkındaki şiirini biliyor.
Kremlin’in dağcısından başka kimsenin sesi duyulmuyor
O katilin ve insan yiyenin…
Yere çömelmiş iki adam, seçimlerini yapmadan önce ellerindeki her şeyi deşifre etmeye çalışıyor.
Mektupları ve el yazmalarını bir çantaya koyup, şairi ite kaka dışarı çıkarıyorlar.
Geri kalan hiçbir şeye dokunmaması için karısına emir veriliyor.
Yarın yine gelecekler.
Nadejda kocasına bir çanta hazırlamaya vakit buluyor ancak.
Yedek bir adet çamaşır. Gerisi üstünde zaten.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıMandelştam’ın Son Günleri
- Sayfa Sayısı88
- YazarVénus Khoury-Ghata
- ISBN9789750848315
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Zirvenin Dibindeki Çocuk ~ John Boyne
Zirvenin Dibindeki Çocuk
John Boyne
Ve en sonunda Paris’in olduğu yöne baktı; doğduğu şehre, her şeye sahip olduğu şehre… Ne var ki, önemli biri olma arzusu yüzünden hepsini reddetmişti....
- Görmek ~ José Saramago
Görmek
José Saramago
Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz...
- Söz Dinlemez Kalbim ~ Candace Camp
Söz Dinlemez Kalbim
Candace Camp
Leydi Irene Wyngate asla evlenmeyeceğine dair yemin etmiştir bu yüzden sert diliyle taliplerini kendisinden uzak tutar. Ancak korkutmayı başaramadığı tek bir adam vardır: Radbourne...