
Sıcaktan dili dışarı düşmüş bir köpek sarsak, ağır ve bezgin adımlarla meydanı bir baştan ötekine geçip köşedeki kasabın önünde durur.
Oracıkta dikilen kıdemli sokak kedileri kendilerine benzeyen bu yaşlı köpeği umursamaz.
Kasap dükkânının gölgeli kapısında naylon şeritlerden, rengarenk boncuklardan oluşmuş bir sineklik asılıdır.
Sineklik kıpırdamaz.
Havada en ufak bir esinti yoktur.
Öğle sıcağı kasabanın üzerine abanmıştır. Öyleki sarırsınız gökten kıvılcım yağıyor.
Binalar, ağaçlar, insanlar ve açıktaki bilumum eşya bir ışık selinde yıkanmaktan bîtap düşüp yerlere serilmiştir.
Kaburgaları açlıktan birbirine geçmiş yaşlı köpek, kasabın kapısına mahmur bakışlarla bir göz attıktan sonra, yine öyle yalpalayarak köşeyi kıvrılır, top akasyanın gölgesine yatar.
Az sonra camlarında sinek pisliklerinden desenler oluşmuş bu kasap dükkanından bir keman sesi yükselecektir.
Ya!.. Keman sesi işte.
Bozkırda unutulmuş bu kasabanın, şişman kıllı kasabi keman çalmaktadır. O gün sabahın köründe mezbahadan gelen birkaç gövde eti satıp bitirmiş, satırı bıçağı yerli yerine koymuş, elini yüzünü az-çok yıkamış, ahşap iskemlesine çöküp kemanını çenesine dayamıştır. Şimdi biz bu kasap kimdir, nedir; keman çalmayı nereden öğrenmiştir, çalarken öğle üstü demeyip iki duble de rakı içmekte midir, derdi nedir, diye anlatmaya kalkarsak işi uzatırız.
Kasabı geçelim.
Kasabın yanında Göncü İzzettin Efendi.
Kapısı kepengi gördüğünüz gibi kapalı. Kendisi Rahmet-i Rahman’a kavuşalı seneler oluyor. Oğlu-uşağı memleketi çoktan terketti. Bu dükkân da işte yağmurun-yaşın altında çürüyor. Eee… Sahipsiz malın sonu budur.
Onun yanında Tütüncü Zekeriyya. Pazardan pazara açar dükkânı. Pazar dedikse kasabanın salı günleri kurulan pazarı. Zekeriyya Efendi tekel bayii olduğu için reji tütününü, paketli cigaraları toptan bakkala-çakkala dağıtır, tası tarağı toplayıp marsuvan eşeğine atladığı gibi alelacele köye döner. Yaşlı aksi bir ihtiyar; zaten çoluk çocuğu da yok, bir Köroğlu bir Ayvaz. O kadarcık alışverişten kazandığı yetip de artıyor bile.
Daha sonra Yemci Yusuf geliyor. Herif eskiden sade hayvan yemi satardı. Lakabı oradan kalma. Yaramazın tekidir. Sonra-sonra yükü tuttu. Unculuk, kuru gıda, ne bulursa alır-satar.
Geldik meydana açılan Karcı Tahsin sokağının başına. Zaten kasabanın sokakları umumiyetle meydana açılır. Çay taşı ile kaplı meydanda ise pazar kurulur, kavga edilir, düğün-dernek olur; gecenin bir vaktinde meyhaneden çıkan kendini bilmez bir sarhoş efeliğe özenip meydanın ortasına kadar gelerek beyaz mendilini yere serer, çömelip sağ dizini mendile dayar, olanca gücü ile bir nara patlatır:
-Oooof, of. Kan kokmaktayım kan.
Kahvede, lokantada, berberde geç kalmış bir iki müşteri suratını buruşturup densizin kim olduğunu bildiklerinden:
Hih… Bok kokuyorsun be.. Diye omuz silkerler.
Böyledir. Bu küçük kasabalarda herkes birbirini sesin-
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıMavi Kuş
- Sayfa Sayısı216
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759953102
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Elveda Balkanlar; Unutulan Vatan ~ İsmail Bilgin
Elveda Balkanlar; Unutulan Vatan
İsmail Bilgin
Sarıkamış-Beyaz Hüzün kitabının yazarından Balkanlar tam 500 sene boyunca, dağıyla taşıyla, kurduyla kuşuyla, tozuyla toprağıyla bize yar olmuş diyarlardı. Bu nazlı diyarlar 93 Harbi...
- Kızıl Haç ~ Saşa Filipenko
Kızıl Haç
Saşa Filipenko
Kızıl Haç kişisel bir hikâye üzerinden Sovyet tarihini, 20. yüzyılın acı dolu yıllarını iki yüz sayfada kateden bir roman. Bir yanda doksan bir yaşında,...
- Daktilo Nebahat ~ Suat Derviş
Daktilo Nebahat
Suat Derviş
“Bugün çocuğu cephede bulunan bir anne de çocuğu canavarlar tarafından parçalanmış tarih öncesi bir anne gibi kuduz bir acı hissetmiştir. Biz kadınlar hangi yaştan,...