Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Maymun Evine Hoş Geldiniz
Maymun Evine Hoş Geldiniz

Maymun Evine Hoş Geldiniz

Kurt Vonnegut

GRİP KAPAR GİBİ MUTLULUK KAPIN! Evlilik insanları öldürmez, öyle değil mi? dedi. Belki öldürmez ama hayatlarında eski dostlara yer açmalarını fena halde zorlaştırır. Maymun…

GRİP KAPAR GİBİ

MUTLULUK KAPIN!

Evlilik insanları öldürmez, öyle değil mi? dedi. Belki öldürmez ama hayatlarında eski dostlara yer açmalarını fena halde zorlaştırır.

Maymun Evine Hoş Geldiniz, kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Kurt Vonnegut’un ilk olarak 1968’de yayımlanan öykü derlemesi. Bir yanda yazarın her zamanki esprili dili, absürdlükler ve hiciv, öte yanda daha sade anlatılar, banliyö öyküleri ve trajediler… Her zaman özgünlüğüyle anılan yazarın, aynı zamanda Amerikan öykü geleneğinin bütün birikimini nasıl özümsediğini de görmemizi sağlayan bu kitaptaki öykülerin ortak noktası, başta otorite olmak üzere tüm insanlığa karşı eleştirel bir yaklaşım.

İçindekiler

Önsöz ……………………………………………………………………… 15
Yaşadığım Yer …………………………………………………………… 19
Harrison Bergeron ……………………………………………………… 27
Bu Defa Kimim? ……………………………………………………….. 37
Maymun Evine Hoş Geldiniz ………………………………………… 55
Sonsuzluğa Uzun Yürüyüş ……………………………………………. 81
Foster Portföyü …………………………………………………………. 91
Bayan Tahrik …………………………………………………………….111
Şahın Tüm Atları …………………………………………………….. 129
Tom Edison’ın Şakacı Köpeği ………………………………………. 155
Yeni Sözlük …………………………………………………………….. 165
Komşu Ev ………………………………………………………………. 173
Muhteşem Malikâneler ……………………………………………… 185
Hyannis Port Hikâyesi ……………………………………………….. 201
Yurtsuz …………………………………………………………………. 219
Barnhouse Etkisi Üzerine …………………………………………… 233
Öfiyo Sorunu ………………………………………………………….. 253
Sevgili Karına ve Oğluna Geri Dön ………………………………. 275
Fabrikada Geyik Var …………………………………………………. 293
Yalan …………………………………………………………………….. 313
Hazır Giyim …………………………………………………………… 331
Kimsenin Başa Çıkamadığı Çocuk ……………………………….. 351
İnsanlı Füzeler ………………………………………………………… 367
EPICAC ………………………………………………………………… 383
Âdem ……………………………………………………………………. 393
Yarın, Yarın ve Yarın …………………………………………………. 405

Knox Burger
İçin
Benden on gün büyük.
Çok iyi bir baba oldu bana.

“Yeni giysiler gerektiren
tüm girişimlerden sakının.”
THOREAU

Önsöz

Kurt Vonnegut, Jr.ın kısa eserlerinden oluşan bu retrospektif sergiye hoş geldiniz – Vonnegut hâlâ ziyadesiyle aramızda ve ben hâlâ ziyadesiyle Vonnegut’ım. Almanya’da bir yerde, Vonne adında bir akarsu var. Tuhaf adımın kaynağı orası işte. 1949 yılından beri yazarım. Kendi kendini eğitmiş bir adamım. Başkalarına yararı dokunabilecek şeyler yazmak gibi bir iddiam yok. Yazdığım zaman, sözümona ne olmam gerekiyorsa o olurum. Bir metre seksen sekiz santim boyundayım ve yaklaşık doksan kilo geliyorum. Yüzdüğüm zamanlar hariç, elime koluma hiç hâkim olamam. Yazma işini o emanet et yığını yapar. Ama suyun içindeyken bana doyum olmaz.

* * *

Babam ve baba tarafından büyükbabam, Indiana’nın Indianapolis kentinden iki mimardı. Ben Indianapolis’te doğdum. Anne tarafından büyükbabamın orada bir bira fabrikası vardı. Büyükbabam Lieber Lager adındaki birasıyla Paris Fuarı’nda altın madalya kazanmıştı. Biranın sırrı, içindeki kahveden ileri geliyordu. Benden sekiz yaş büyük olan tek erkek kardeşim, başarılı bir biliminsanıdır. Uzmanlık alanı, fiziğin bulutlarla ilgili bölümüdür. Adı Bernard’dır ve benden daha komiktir. İlk çocuğu Peter doğduktan ve eve geldikten sonra bana yazdığı bir mektubu hatırlıyorum. “Halime bak,” diye başlıyordu mektup, “neredeyse her yerden bok temizliyorum.”

Benden beş yaş büyük olan tek kız kardeşim kırk yaşındayken öldü. Onun boyu da bir seksenin belki bir angström üstündeydi. Eşsiz bir güzelliği vardı. Suyun içinde de dışında da zarif hareket ederdi üstelik. Heykeltıraştı. Vaftiz edilirken “Alice” adı verilmişti ona ama o gerçek bir Alice olduğunu inkâr ederdi. Aynı fikirdeydim. Herkes aynı fikirdeydi. Belki bir gün rüyamda onun gerçek isminin ne olduğunu öğrenirim. Son sözleri, “Acı yok,” oldu. Güzel son sözlerdi bunlar. Onu öldüren şey kanserdi. Romanlarımın iki ana temasının, kardeşlerimin ağzından çıkan bu iki cümle olduğunu fark ediyorum şimdi: “Halime bak, nerdeyse her yerden bok temizliyorum” ve “Acı yok”. Bu kitabın içeriğini, romanlarımın üretimini finanse etmek için sattığım çalışmalarım oluşturuyor. Hür teşebbüsün meyvelerini bulacaksınız burada.

* * *

Eskiden General Electric’te halkla ilişkiler görevlisi olarak çalışırdım. Sonra “ucuz roman” diye anılan ve büyük çoğunluğunu bilimkurgunun oluşturduğu kurmaca türünün serbest çalışan bir yazarı olup çıktım. Bu değişikliği yapmakla ahlaki açıdan kendimi geliştirmiş mi oldum, henüz bilemiyorum. Yargı Günü Tanrı’ya yöneltmek istediğim sorulardan biri de budur – ablamın adının aslında ne olduğu hakkındaki sorumla birlikte. O gün önümüzdeki çarşamba günü de olabilir pekâlâ. Bu soruyu şimdiden bir üniversite profesörüne yönelttim bile. Adam Mercedes-Benz 300 SL gran turismo arabasına binerken, halkla ilişkiler görevlileri ile ucuz romancıların, para karşılığında gerçeğin ırzına geçtikleri için eşit derecede aşağılık olduklarını söyledi bana. Ona en alçak kurmaca sınıfının hangisi olduğunu sordum, o da bana, “Bilimkurgu,” dedi. Böyle pür telaş nereye gittiğini sorunca da, bir Fan-Jet’e yetişmesi gerektiğini öğrendim. Ertesi sabah Honolulu’da Çağdaş Dil Derneği’nin toplantısında konuşma yapacakmış. Honolulu beş bin kilometre mesafedeydi.

Ablam çok sigara içerdi. Babam çok sigara içerdi. Annem çok sigara içerdi. Ben de çok sigara içiyorum. Ağabeyim eskiden çok sigara içerdi ama sonradan bıraktı; İsa’nın beş somun ekmek ve iki balıkla beş bin kişiyi doyurması kabilinden bir mucizeydi bu. Bir keresinde güzel bir kız bir kokteyl sırasında yanıma gelip, “Bugünlerde ne yapıyorsunuz?” diye sordu. “Sigara içerek intihar ediyorum,” dedim. Kız bunu gayet komik buldu. Bense aynı fikirde değildim. Kanser çubuklarını soğurarak hayatı böylesine hafife almamın çok çirkin olduğunu düşünüyordum. Ben Pall Mall içerim. Gerçek intiharcılar Pall Mall içerler. Özentilerse Pell Mell. Aile atalarımın tarihçesini gizlice yazmakta olan bir akrabam var.

Bana yazdıklarının bir kısmını göstermiş ve mimar olan büyükbabam hakkında şunları söylemişti: “Kırk yaşlarında öldü – ve bence ondan kurtulduğuna gayet memnundu.” “Ondan” derken, “Indianapolis’teki hayattan” demek istiyordu elbet – büyükbabamdaki hayattan tırsma eğilimi bende de var. Devletin sağlık yetkilileri pek çok Amerikalının sigara tiryakisi olmasının altında yatan temel sebebe hiç değinmiyor. O sebep, sigara içmenin gayet emin, gayet şerefli bir intihar şekli olduğu.

* * *

“Ondan” kurtulmak istemiş olmayı kendime yakıştıramıyorum, artık kurtulmak da istemiyorum zaten. Altı çocuğum var; üçü benim, üçü de ablamın. Harika çocuklar onlar. İlk evliliğim iyi yürüdü, hâlâ da yürüyor. Karım hâlâ güzel. Karısı güzel olmayan bir yazar tanımadım hiç. Yürüyen evliliğimin şerefine, The Ladies Home Journal’da yayımlanan, sinir bozucu derecede ucuz bir aşk öyküsünü de bu seçkiye kattım, Tanrı yardımcınız olsun. “Sonsuzluğa Uzun Yürüyüş” adını ona dergidekiler takmış. Benim verdiğim ad “Baş Belası”ydı galiba. Öykü, müstakbel karımla geçirdiğim bir akşamüstünü anlatıyor. Bir kadın dergisinde yer alan sahneleri yaşamış olduğum için ne kadar utansam azdır.

Zamanında The New Yorker, kitaplarımdan biri olan Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater için, “… bir dizi narsisist kıkırtı,” demişti. Bu da bir diğer dizi olabilir. Belki de beni geceliğiyle bir kayanın üstüne diz çöküp ya suda golyan arayan ya da kendi yansımasını hayranlıkla seyreden White Rock kızı1 olarak hayal etmenizde fayda var.

YAŞADIĞIM YER

Çok uzun olmayan bir süre önce, bir ansiklopedi satıcısı, Amerika’nın en eski kütüphane binasına uğradı. Cod Burnu’nun kuzey sahilinde, Barnstable kasabasında bulunan güzelim Sturgis Kütüphanesi’ydi bu. Ansiklopedi satıcısı, telaşe müdürü kütüphaneciye, kütüphanedeki en yeni genel başvuru kaynağının 1938 baskısı bir Britannica ile 1910 baskısı bir Americana olduğunu söyledi. Hitler’in Polonya’yı işgal edişini ve penisilini misal vererek, 1938’den bu yana pek çok önemli olay yaşandığına dikkat çekti. Ona bu konudaki şaşkınlığını kütüphane yöneticilerinden bazılarına iletmesi tavsiye edildi. Bu kişilerin isimleri ve adresleri temin edildi. Listede Cabot adında biri vardı  bir Lowell, bir Kittredge ve birileri daha.

Barnstable Yat Kulübü’ne gidecek olursa, yöneticilerden birkaçını bir arada yakalama şansı bulacağını söyledi kütüphaneci. Bunun üzerine satıcı da yat kulübünün daracık yolunda ilerlemeye koyuldu; hız yapanların gözünü korkutmak, hatta mümkünse ölümlerine sebep olmak için yola konulmuş korkunç bir dizi tümsek yüzünden az kalsın boynunu kırıyordu. Martini çekmişti canı; barda kulüp üyesi olmayanlara da servis yapılıyor muydu acaba? Kulübün dört metre genişliğinde, dokuz metre uzunluğunda bir kulübeden başka bir şey olmadığını keşfedince neye uğradığını şaşırdı; manzara Massachusetts’teki Ozark Dağları’nı çağrıştırıyordu. Yamru yumru, komik bir pingpong masası, içine kumlu, hoş kokulu nesneler konulmuş, telden yapılmış bir kayıp eşya sepeti ve yıllardır çatıdaki deliğin altında durmakta olan bir duvar piyanosu vardı içeride. Ne bir bar ne telefon ne de elektrik.

Üye müye de yoktu ortalıkta. Üstüne üstlük limanda bir damla su kalmamıştı. Dört metre yüksekliğe ulaşabilen o koca met tamamen çekilmişti. Sözde yatlar, antik ahşap Rhodes 18’ler, Beetlecat’ler ve bir-iki Boston Whaler, cascavlak ortaya çıkmış liman dibinin mavimsi kahverengi balçığı üstünde öylece duruyordu. Bulutlar halinde uçuşan martılar ve denizkırlangıçları, tüm bu balçığın ve balçığın içinde barındırdığı güzel yiyeceklerin üstünde çığlıklar atıyordu.

Görünürde birkaç da adam vardı; limanı buz gibi koydan ayıran on kilometre uzunluğundaki kumluk dil Sandy Neck’in etrafından, keklik gibi semiz istiridyeler çıkarıyorlardı. Ayrıca ördekler, kazlar, balıkçıllar ve başka su kuşları da vardı ortalıkta; limanın batı tarafına set çeken tuz bataklığında sürüler halinde dolanıyorlardı.

Limanın dar ağzına yakın bir yerde de, Marblehead’den gelmiş bir filika, iki metre uzunluğundaki omurgasıyla yan yatmış, suyun limanı yeniden doldurmasını bekliyordu. Böyle bir omurgayla Barnstable kasabasına hiç gelmemesi gerekirdi. Fena halde bunalan satıcı, etrafındaki manzaranın ilkel güzelliğine duyarsız kalarak karnını doyurmaya gitti. New England bölgesinin en hızlı patlayan bölgesinde, Barnstable bölgesinde bulunduğundan ve bu patlama bir turist patlaması olduğundan, yemek servisi yapılan mekânların niteliğinde nispeten konforlu bir yan bulmayı beklemekte haklıydı.

Gelgelelim Barnstable Haber Dükkânı adında, sinir bozucu biçimde sevimsiz, zevksiz bir tesiste, formika tezgâhın önüne atılmış krom bir tabureyle yetinmek zorunda kaldı. Yine Ozarkları çağrıştıran bir yerdi burası, Ozarklara özgü bir perakende satış mağazası. Dükkânın sloganı şuydu: “Mallarımız iyidir, kötüsünü çoktan sattık.” Satıcı, yemekten sonra yeniden mütevelli avına çıktı. Şansını kasaba müzesinde denemesini söylediler; bu müze, tuğla duvarlı eski gümrük dairesinin içindedir. Binanın kendisi bile, limanın o mavimsi kahverengi balçıkla dolmadan evvel orta büyüklükte gemileri barındırdığı, mazide kalmış günlerin bir anıtıdır.

Müzede hiç mütevelli yoktu, sergilenenler de dayanılmaz derecede sıkıcıydı. Satıcı yoğun bir ilgisizlikle boğuştuğunu fark etti; yolu tesadüfen Barnstable kasabasına düşmüş ziyaretçiler arasında sıkça rastlanan bir sıkıntı salgınıydı bu. Alışılagelmiş çözümü seçip arabasına atladı ve Cod Burnu ticaretinin kalbinin attığı Hyannis’in barlarına, motor pistlerine, bowling salonlarına, hediyelik eşya mağazalarına ve pizzacılarına doğru gazladı. Oraya vardığında, Playland denilen minyatür golf sahasında kurtlarını döktü. O zamanlar bu hususi saha, Cod Burnu’nun güney sahillerindeki başıbozuk katliama özgü, acınaklı, sinir bozucu bir özelliğe sahipti. Saha, bir zamanlar Amerikan Lejyonu’na ait olan bir merkezin çimenliği üstüne inşa edilmişti. Küçük şirin köprülerin ve taneli mantar dökülmüş gezinti yollarının tam ortasında bir Sherman tank duruyordu. Atılımcılık açısından günümüze oranla daha yoksul, daha basit günlerde, İkinci Dünya Savaşı gazileri anısına oraya yerleştirilmiş bir tanktı bu. Anıt daha sonra oradan kaldırılmıştır ama şerefinin bir kez daha iki paralık edilmeye mahkûm olduğu güney kesiminde bulunmaktadır hâlâ.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıMaymun Evine Hoş Geldiniz
  • Sayfa Sayısı424
  • YazarKurt Vonnegut
  • ISBN9789750762680
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Mavi Sakal ~ Kurt VonnegutMavi Sakal

    Mavi Sakal

    Kurt Vonnegut

    NE DÜŞÜNÜRSEN DÜŞÜN AMA ARTIK BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜN! “Tahmin etmek çok zor değil,” dedi. “Savaşın tek maksadı, kadınları her yerde bu duruma düşürmektir....

  2. Şampiyonların Kahvaltısı ya da Elveda Dertli Pazartesi! ~ Kurt VonnegutŞampiyonların Kahvaltısı ya da Elveda Dertli Pazartesi!

    Şampiyonların Kahvaltısı ya da Elveda Dertli Pazartesi!

    Kurt Vonnegut

    GELİN GÖRÜN,SİZ DE AKLINIZIKAÇIRACAKSINIZ! Amerika’yı, insanların gerçek hayattan bu kadar uzak olduğu, tehlikeli ve mutsuz bir ülke yapan şeyi anlayınca, hikaye anlatmayı bırakmaya karar...

  3. Kuşa Bak ~ Kurt VonnegutKuşa Bak

    Kuşa Bak

    Kurt Vonnegut

    UYUMSUZLAR,KAÇIKLAR, DEHALAR,HEPSİ BİR ARADA! Aniden cinayet işleyip ortadan kayboluverecek masum görünüşlü manyaklarla dolu şehir görüntüsü belirdi kafamda; dehşetten midem bulanmaya başladı. Kavgacı çiftler, cinayet...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Gündem ~ Éric VuillardGündem

    Gündem

    Éric Vuillard

    20 Ocak 1933, Berlin kışının sert ama sıradan bir günüdür. Reichstag’ın konforlu salonunda, Alman endüstrisinin önde gelen yirmi dört baronuyla Nazi yetkilileri gizli bir...

  2. Büyükannem Cebimde ~ Iva ProcházkováBüyükannem Cebimde

    Büyükannem Cebimde

    Iva Procházková

    Arkadaşları, prenses bir annesi ve oyuncu bir babası olduğu için çok şanslı olduğunu söyleseler de küçük Elias’ın boyundan büyük bir derdi var. Annesi ve...

  3. Yüreğimdeki Son Perde ~ Eloisa JamesYüreğimdeki Son Perde

    Yüreğimdeki Son Perde

    Eloisa James

    Aşkta mantık yoktur. Villiers Dükü Leopold Dautry, gayrimeşru çocuklarına annelik yapacak birini bulabilmek için bir an önce evlenmelidir ve bu kişi asil bir kadın...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur