Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Patronun Gözü – Yapay Zekanın Sosyal Tarihi
Patronun Gözü – Yapay Zekanın Sosyal Tarihi

Patronun Gözü – Yapay Zekanın Sosyal Tarihi

Matteo Pasquinelli

Yapay Zekâ nedir? Yüzyıllar boyu kölelerden, emekçilerden beklenen bezdirici işleri halledecek bir “bedelsiz işçi” mi? İnsan beynini taklit edip aşan “üstün zekâ”sıyla tüm dertlerimizi…

Yapay Zekâ nedir? Yüzyıllar boyu kölelerden, emekçilerden beklenen bezdirici işleri halledecek bir “bedelsiz işçi” mi? İnsan beynini taklit edip aşan “üstün zekâ”sıyla tüm dertlerimizi çözecek bir “dost yabancı” mı? Sonsuz gelişme potansiyeliyle sonunda insanlığı alt edecek bir gizemli güç mü? Yoksa insan uygarlıklarının kadim zamanlardan beri geliştirdiği temel soyutlama işlemlerinin devasa ölçeklere taşınmasından ibaret bir istatistik makinesi mi?

Sistemin işleyişinin her zamankinden çok gözlerden gizlendiği, masallarla mitlerle örtüldüğü günümüzde, her aşamasında dünya kaynaklarını acımasızca tüketen, insanlığın biriktirdiği kol ve zihin emeğine el koyarak çalıştırılan Yapay Zekâ olgusuna daha yakından bakmamız gerekiyor.

Patronun Gözü, Yapay Zekâ’nın biyolojik zekâyı değil emeğin ve toplumsal ilişkilerin zekâsını taklit ederek geliştirildiğini anlatıyor. Bu kitapla 2024 Deutscher Memorial ödülünü kazanan Pasquinelli, Yapay Zekâ’nın epistemolojisiyle ve bilgi hafriyatçılığı rejimiyle mücadele etmek için kolektif bir “karşı-zekâ”nın öğrenilmesi gerektiğini söylüyor ve okura tavır alma çağrısı yapıyor: “Bizim asıl ihtiyacımız, tüm sorunları teknolojiyle çözmeye kalkmak veya tersine teknolojiden tümden vazgeçmek değil, topluluklara ve kolektife ihtimam gösteren, failliği ve zekâyı asla tümüyle otomasyona terk etmeyen bir tasarım, planlama ve icat kültürü yaratmak.”

YAZAR HAKKINDA: Venedik’teki Ca’ Foscari Üniversitesi Felsefe ve Kültürel Miras Bölümü’nde Bilim Felsefesi alanında doçent olan Matteo Pasquinelli, daha önce New York Pratt Institute ve Karlsruhe Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde ders vermiştir. 2018-23 yılları arasında “Künstliche Intelligenz und Medienphilosophie” (Yapay Zekâ ve Medya Felsefesi) araştırma grubunu kurmuş ve yönetmiştir. Zihin felsefesi, siyasal iktisat, bilgi ve kültürel üretimin otomasyonu konularının kesişimine yoğunlaşan araştırmacı, son olarak “Algoritmik Modellerin Kültürü: Yapay Zekânın Tarihsel Epistemolojisini Geliştirmek” adlı proje üzerinde çalışmaktadır.

Yazıları Journal of Interdisciplinary History of Ideas, Qui Parle, Radical Philosophy, Les Mondes du Travail, South Atlantic Quarterly, Parrhesia, Theory Culture & Society, Multitudes ve e-flux gibi dergilerde yayınlanan Pasquinelli’nin eserleri arasında, derlediği Alleys of Your Mind: Augmented Intelligence and its Traumas (Meson Press, 2015) adlı antoloji ve Vladan Joler ile birlikte yazdığı “The Nooscope Manifested: AI as Instrument of Knowledge Extractivism” (AI & Society, 2022) adlı görsel makale sayılabilir.

İÇİNDEKİLER
Giriş: İşbölümü Olarak Yapay Zekâ

1 Algoritmik Düşünmenin Maddi Araçları

Birinci Kısım: Sanayi Çağı
2 Babbage ve Zihinsel Emeğin Makineleştirilmesi
3 Makine Sorunu
4 Marx’ın “Genel Zekâ” Kavramının Kökenleri
5 Emeğin Soyutlaştırılması

İkinci Kısım: Enformasyon Çağı
6 Sibernetik Zihnin Kendini Örgütlemesi
7 Örüntü Tanımanın Otomasyonu
8 Hayek ve Bağlantıcılığın Epistemolojisi
9 Perseptronun İcadı

Sonuç: Genel Zekânın Otomasyonu

Teşekkür
Dizin

Giriş: İşbölümü Olarak Yapay Zekâ, s. 9-15

Önemsizleştirilmiş tekil makine işçisinin uzmanlaşmış becerisi, makine sisteminde cisimleşen ve o sistemle birlikte “patron”un (master) kudretini oluşturan bilimin, muazzam doğa güçlerinin ve toplumsal kitlesel emeğin karşısında esamesi bile okunmayacak bir unsura dönüşerek yok olur.

Karl Marx, Kapital, 1867 [1]

Bütün insanlar entelektüeldir* (…) Entelektüellerden söz edebilirsiniz ama entelektüel olmayanlardan söz edemezsiniz, çünkü entelektüel olmayan insan yoktur (…) Zihnin her türlü dahlinin dışarıda tutulabileceği tek bir insan faaliyeti yoktur: Homo faber, homo sapiens’ten ayrılamaz.

Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri [1932] [2]

Yirminci Yüzyılda kamyon şoförlerini “bilgi işçisi” veya “zihin işçisi” olarak, “entelektüel” olarak tanımlayacak pek kimse çıkmazdı. Gelgelelim 21. yüzyılın başında, yapay zekânın (YZ) kullanıldığı sürücüsüz taşıtlar –ve elbette daha birçok şey– taşıt sürmek türünden el becerileriyle ilgili algıyı değiştirdi; böylece emek veya çalışmadaki en önemli unsurun el becerisinden ibaret olmadığı, işbirliği kabiliyetinin ve bilişsel yetilerin de öteden beri çalışmanın asli unsuru olduğu anlaşıldı. Şunu kabul edelim: Kamyon şoförleri nihayet entelijansiya tapınağında kendilerine yer bulduysa, bu YZ araştırmaları sayesinde oldu. Genellikle vasıfsız sayılan ve kol emeği addedilen faaliyet ve işlerde aslında ne kadar büyük ölçekte bir “zekânın” dışa vurulduğunu (ki bu hem emek örgütlenmesinin hem de eleştirel kuramın çoğunlukla göz ardı ettiği bir durum) otomasyon alanındaki en azimli gelişme sayesinde görmüş olmamız başlı başına bir paradoks – tokat etkisi yaratan bir siyasi aydınlanış. Hakikaten de içinde bulunduğumuz dijital çağda “yapmak düşünmektir” diye vurgulamayı ihmal etmeyen Richard Sennett gibi sosyologlar çok ender – bilim tarihçileri Lissa Roberts ve Simon Schaffer’ın “düşünen el” diyerek hoş bir imgeyle ifade kazandırdıkları boyut bu: Rönesans işlikleri kadar sanayi çağı imalathanelerinde de kas gücünü dışavurmakla kalmayıp tasarıma, icatlara ve çığır açan bilimsel atılımlara da ilham veren bir el. [3] Bugün kol emeğindeki ve toplumsal faaliyetlerdeki zekâ inkâr ediliyorsa, bu durum dijital alanın aşırı büyüdüğünün ve insan faaliyetlerinin gayrimaddileştiğinin göstergesidir – sonunda YZ etrafında inşa edilen o gizem halesinde payı olan süreçler bunlar.

Yapay Zekâ nedir? Hâkim görüşlerden birine göre, “zekâ bulmacasını çözme” arayışıdır: zihnin esrarlı mantığında veya karmaşık sinir ağları gibi derin beyin fizyolojisinde bulunacağı varsayılan bir çözüm. Ben bu kitapta aksini öne sürüyorum: YZ’nin iç yasasının, biyolojik zekâyı değil, emeğin ve toplumsal ilişkilerin zekâsını taklit ederek tesis edildiğini iddia ediyorum. YZ’nin, bireysel ve kolektif davranışlarda dışavurulan bilgiyi ele geçirip kodlayarak, görüntü tanımaktan nesne işlemeye, tercümeden karar alma işlemlerine kadar envai çeşit işi otomatikleştirecek algoritmik modellere dönüştürmeyi hedefleyen bir proje olduğu bugün gayet bariz olmalı. Ama ideolojinin etkisinde hep yaşandığı üzere, YZ muammasının “çözümü” gözümüzün önünde durduğu halde kimse onu göremiyor, görmek isteyen de yok.

Sürücüsüz taşıt denen tartışmalı projeye dönelim. Sürücüler ne tür bir iş yapar? Ve YZ böyle bir işi ne ölçüde otomatikleştirebilir? Sürücüsüz taşıt, bir sürücünün işlek bir yolda alacağı kararları –kayda değer bir yaklaşıklık ve rastlantı payıyla– en ufak ayrıntısına kadar taklit etmek üzere tasarlanmıştır. [4] Aracın yapay sinir ağları; çevreye dair görsel algı ile aracın mekanik kontrolü (direksiyon kırma, hızı artırma, frene basma) arasındaki bağıntıları ve tehlike ânında saniyenin binde biri kadar bir sürede verilmesi gereken etik kararları “öğrenir”. Taşıt sürmek, doğaçlamaya bırakılamayacak kadar yüksek bilişsel beceriler gerektirir; ama aynı zamanda, ancak tamamen bilinçli olmayan alışkanlık ve alıştırmalarla kazanılabilen hızlı sorun çözme yeteneğini de gerektirir. Taşıt sürmek esasen işbirliğine dayalı toplumsal bir faaliyettir; hem (yasal yaptırımları olan) yazılı kurallara, hem de her yerde farklılık gösteren örtük kültürel kodlar dahil, kendiliğinden gelişen kurallara uyar. Böylesine karmaşık bir faaliyeti kodlamanın zor olduğu kabul edilir; nitekim girişimci Elon Musk bile, Tesla arabalarının dahil olduğu birkaç ölümcül kazadan sonra, “tam otomatik sürücüsüz taşıt bir tür zor problem”* demiştir. [5] Ancak tüm sorunlu taraflarına rağmen, endüstriyel bir proje olarak sürücüsüz taşıtlar, taşıt sürmenin salt “mekanik” bir iş olmadığını açıkça göstermiştir. Her şeyden evvel, taşıt sürme becerisi bir algoritmik modele aktarılabiliyorsa, taşıt sürmek mantığa dayalı bir faaliyet olduğu içindir, çünkü nihayetinde her türlü emek mantığı içerir. [6]

Peki o halde emek, kurallar ve otomasyon –yani yeni teknolojilerin icadı– arasında nasıl bir ilişki var? Bu kitapta YZ’yle ilgili çözmeye çalışacağımız temel sorunu bu düğüm oluşturuyor. Fakat bunun YZ meselesini ele almada yepyeni bir bakış açısı olduğu söylenemez. Sözgelimi bilim tarihçisi Lorraine Daston, aynı sorunu, otomatik bilgisayımdan* önce Aydınlanma döneminde gerçekleştirilen büyük hesaplama projeleri üzerinden ortaya koyuyor. Matematikçi Gaspard de Prony, 18. yüzyıl sonunda Devrim Fransası’nda modernleşmeyi sağlamak için gereken uzun logaritma tablolarını üretmek üzere, Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği’nde kanonlaştırdığı endüstriyel işbölümü yöntemini elle hesaba uygulamayı düşünmüştü. [7] Bu amaçla bir toplumsal algoritma geliştirdi: Tasarladığı hiyerarşik organizasyonda, zahmetli hesap işi üç ayrı kâtip grubuna bölünüyor, her grup işin tek bir parçasını üstleniyor, iş bittiğinde nihai sonuçlar bir araya getiriliyordu. Ondan birkaç yıl sonra, sanayileşmiş İngiltere’de Charles Babbage işbölümü fikrini Fark Makinesi’nin iç ilkesi olarak kullanıp ilk modern bilgisayar prototipini tasarladı. Asıl önemlisi Babbage, işbölümünün sadece makine tasarlamaya değil üretim maliyetlerini hesap etmeye de yaradığını görmüştü (o zamandan beri “Babbage ilkesi” olarak anılan ilkedir bu).

Sanayi çağında işbölümüne nezaret etmek fabrikadaki patronun göreviydi. [8] Patronun gözü, atölyeler kadar plantasyonlarda ve kamplarda da öteden beri işçilere nezaret ederek onları denetlemiş ve disipline sokmuş, montaj hatlarının tasarımının yanı sıra zorunlu çalışmanın vardiyalarını da belirlemişti. Endüstriyel makineler icat edilmeden önce kentlerin ağır sömürüye dayanan atölyelerinde ve sömürgelerdeki mülklerde bedensel disiplin ve görsellik rejimi daha o zamandan “mekanik” bir mahiyet taşıyordu. [9] Filozof Michel Foucault’nun gösterdiği üzere, zamanın, mekânın ve ilişkilerin parçalara ayrılmasına dayanan bu tür disiplin tekniklerinin uygulamaya konması, kapitalist emek sömürüsü rejimine elverişli bir zemin yaratmıştı. [10] Bu sürece koşut olarak gelişen akılcı dünya görüşü, insan bedeninin hareketlerinin tüm ayrıntılarıyla betimlenmesine ve mekanikleştirilmesine katkıda bulunmuştu. Tarihçi Sigfried Giedion, Mechanisation Takes Command (Makineleşme Komutayı Ele Alıyor) başlıklı meşhur kitabında bu süreci ayrıntısıyla anlatır. Giedion’a göre makineleşme “Hareket kavramıyla” işe başlamış, ardından el becerisinin yerini almış ve sonunda “fabrikanın tamamının eşzamanlı işleyen bir organizma halinde bütünleştiği montaj hattında” tam teşekkülünü kazanmıştır. [11]

Bu mekanik zihniyetin vardığı son nokta Taylorizm olmuştu: işçilerin hareketlerini en ince ayrıntısına kadar tetkik edip emek ve zaman israfını önlemeyi amaçlayan “bilimsel yönetim” sistemi. Nitekim siyasal iktisatçı Harry Braverman’ın vaktiyle dediği gibi “Taylor, Babbage ilkesini kendi dönemindeki herkesten daha iyi anlamıştı, tasarılarında bu ilke hep en üst sırada yer alıyordu”. [12] Hatta Taylorist sistem, işçilerin en küçük el kol hareketlerini bile gözetleyip denetlemeye yarayacak sinematografik gözler edinmişti: Fabrikadaki patron, işçilerin üretkenliğini ölçüp en iyi verimi almak için onları filme çeken bir nevi yönetmendi ve medya çalışmaları uzmanı Jon Beller’ın “sinematik üretim tarzı” dediği süreci hayata geçiriyordu. [13] Taylorizm, Sovyet devrimci Aleksey Gastev ile ABD’li mühendisler Frank ve Lillian Gilbreth’in aynı yıllarda üzerinde çalıştıkları “zaman-hareket etüdü” disiplinine ilham verecekti: Gastev’in geliştirdiği “siklogram” (cyclogram) da, Gilbreth çiftinin “zaman ölçümlü çevrim grafiği” (chronocyclegraph) tekniği de, fotoğrafı temel alan benzer işlemlere dayanıyordu. [14] Ben bu kitapta, sanayi çağından YZ’nin gelişmesine kadar emek sürecini analiz etmek üzere yapılan bu incelemeleri ele alıyorum; amacım, teknolojik yeniliklerdeki “zekânın” çoğunlukla insan pratiğine ve kolektif davranışlara ilişkin bu soyut şemaların taklit edilmesiyle ortaya çıktığını göstermek.
….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur