Haydutlar kralı Robin Hood, zenginlerden alıp yoksullara verir. Arkadaşları ile birlikte haksızlığın kol gezdiği her yerde ortaya çıkıp korkusuzca zayıfların, güçsüzlerin yanında yer alır. Haksever, iyilerin koruyucusu, Aslan Yürekli Richard’ın yanında yer alan ve ona bağlılığını hep koruyan Robin Hood’un eylemleri, Nottingham Şerifi’nin öfkesini çeker. “Sherwood ormanlarının kralı Robin Hood”, Şerif’in biricik hedefine dönüşür. Howard Pyle’ın bu dünya klasiği, hak ve özgürlüklerin verilen değil, alınan değerler olduğunu hatırlatması bakımından da tarihsel bir boyut kazanıyor.
Zenginden alıp fakire dağıtan…
***
ÖNSÖZ
Howard Pyle’ın klasik romanı, insanlığın tarihi kadar eski olan haksızlık sorununu, ortaçağın atmosferi içinde Kral Richard gibi tarihsel figürlerle destekleyip sunuyor. Aslan Yürekli Richard¹ Haçlı Seferleri’ne çıkınca İngiltere’de ortaya çıkan “iktidar boşluğu” kötü güçlerin temsilcilerince dolduruluyor. Richard bir tarihsel gerçeklik, ama Robin Hood, belki de hiç yaşamadı ya da hep vardı: Ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan halkın düşüncesinde, hayal ve umutlarının tükenmez yaratıcı dünyasında. Sadece belli bir dönemde, belli bir yerde ya da ülkede değil, haksızlığın, adaletsizliğin halkı yönetmenin vazgeçilmez araçları olduğu her yerde yaşadı o. Adı kültür’den kültür’e, ülke’den ülke’ye, coğrafya’dan coğrafya’ya değişti. Kutsal Kitap’ta “Samson” vardı; Anadolu’da da Köroğlu.
İlkçağ mitoslarından tragedyalara, destanlardan öykülere, unutulmazlar listesine girmiş gerçek ya da “yaratılmış” her kahraman hep ezilen çoğunluktan yana olmuş, kimileyin tek başına kimileyin halkın desteğiyle adalet aramıştır. Howard Pyle, Robin Hood ve arkadaşlarının kimliğinde “hırsız”, “soyguncu”, “haydut” gibi tanımların göreceliğini öne çıkartırken, esas olarak düzenin resmi koruyucusu Şerif’in bu tanımları hak ettiğini gösteriyor.
Roman figürleri, haksızlığa hedef olanlar ile haksızlığın mimarlarının oluşturduğu iki öbekte toplanıyor. Pyle, birinci öbekteki figür ya da tipleri, okura sevimli kılacak her ayrıntıyı çok iyi değerlendirerek sunuyor. Birkaç can alıcı fırça darbesiyle, yaşayan, sıcak, gülen, güldüren, hoşgörülü tipler yaratmış; onları görünüşleriyle de bizim hayal ve fantezi gücümüzün yaratıcılığına sunmuş ve oraya yerleşen figürler, Richard dahil, çok sayıda “gerçek” tarihsel kişilerden daha uzun ömürlü olmuşlar. Hâlâ da yaşıyorlar canlandırma dünyamızda. Pyle, modern bir sezgiyle haksızlığın iktidarını kente, soğuk, taş duvarlı şatoya, kaleye bırakırken, çeşit çeşit yeşiliyle akarsuyu ve hayvanıyla “iyinin” ideal dünyasını bu kasvetli, kapalı dünyanın karşısına koyuyor. Hayatın anlamına çok daha yakın yaşayan, özgürlüğünden vazgeçmeyen ve de yaşamak için üreten “orman” dünyasının cemaati, bir bakıma Batı düşüncesinde, mitos ve kültüründe önemli bir yer tutan “yitirilmiş cennet”in sakinlerini de temsil ediyorlar. Sosyal hayatın yapay ihtiyaçlarıyla yabancılaşmış modern insan için “doğaya dönmek” ya da kaçmak, J. J. Rousseau’dan² bu yana vazgeçilmez bir çözüm hayali olarak modern insanın yedeğinde durdu ve duruyor.
Bu yönden bakıldığında doğanın koruyuculuğundaki başkaldırıya bağlı olarak temel erdem ve değerleri de kollayarak hayatı yeniden üreten “model” modern bir özleme de işaret ediyor gibi.
Veysel Atayman
Aralık 2005, İstanbul
ROBIN HOOD
YAZARDAN OKUYUCUYA
Siz, bir sürü zor iş güç arasında, kendine hayal dünyasından azıcık olsun neşe ve eğlence katmaya utanan ciddi kişiler! Kimseye zararı dokunmayacak masum bir gülüşün hayatta yeri olmadığını düşünen sizler! Bu kitap size göre değildir. Kitabı kapatın ve gerisini okumayın! Çünkü açıkça söyleyeyim ki, kitabın devamını okursanız, takma adları olmasa dünyada tanıyamayacağınız, neşeli ve türlü türlü renkler içinde oyunlar oynayan iyi kalpli, aklı başında insanların gerçek öyküsünü okurken öfkeye kapılacaksınız.
Burada, II. Henry diye anılan iri yarı, gürbüz, çabuk öfkelenen, yine de o kadar kötü olmayan bir arkadaşımız var. Burada, Kraliçe Eleanor denilen, herkesin önünde eğildiği, güzel, nazik bir hanımefendi var. İyiliksever halkın “Hereford Piskoposu Hazretleri” diye andığı, gösterişli dini kıyafetler giyen, şişman, üçkâğıtçı bir arkadaşımız var. Huysuz, ekşi suratlı bir arkadaşımız var, pek muhterem Nottingham Şerifi oluyor kendisi. Hepsinden önemlisi, aylak aylak ormanlarda dolaşan, basit eğlencelere katılan ve şölenlerde Şerif’in yanında oturan, Plantagenetler’in³ en gururlusunun adını taşıyan, Aslan Yürekli Richard diye, iri yarı, uzun boylu, şen bir arkadaş var. Ayrıca, şövalyeler, rahipler, soylular, kasabalılar, çiftçiler, saray oğlanları, kibar hanımlar, kızlar, hancılar, dilenciler, seyyar satıcılar ve daha kimler yok ki! Hepsi de şen hayatların en güzelini yaşar, onları birbirine bağlayan tek şey bir dizi eski şarkıdır (kırpılmış, kesilmiş ve sonra bir sürü düğümle tekrar bağlanmış şarkılar). Bu şen insanlar oraya buraya giderken bu şarkıları söylerler.
Şimdi burada yüzlerce donuk, gösterişsiz ve hantal yer bulacaksınız, hepsi de çiçekler ve daha bir sürü şeyle öyle bir süslenmiştir ki, bu süslü elbiseleri içinde kimse bu yerleri tanıyamaz. Ve tanınmış bir ülke var, bu ülkede hiçbir zaman soğuk sisler ruhumuzu karartmaz ve yağmur yağmaz, ama nisan yağmurları erkek ördeklerin parlak sırtlarından süzüldüğü gibi bizim de sırtımızdan süzülür. Burada çiçekler hiç solmaz, kuşlar hep şakır; burada yolculuk eden herkes, şen bir yol arkadaşı, bir pınarın suları gibi bol bol akan bira ve şarap bulur.
Burası masal diyarı değildir. Peki nedir? Hayal dünyasıdır, güzel bir dünyadır. Ondan sıkıldığınız zaman, bu kitabın sayfalarını kapatın gitsin; kaldırın atın! Hiçbir zarar görmeden günlük hayatınıza dönmeye hazırsınızdır artık.
Şimdi, burası ile kimseye ait olmayan ülke arasındaki perdeyi kaldırıyorum. Benimle gelecek misin, sevgili okuyucu? Teşekkür ederim. Hadi, elini ver bana.
Prolog
Bu, Robin Hood’un ve onun Kral’ın ormancılarıyla yaşadığı maceranın öyküsüdür. Ayrıca, Robin Hood’un çetesini nasıl topladığını ve sağ kolu, ünlü Küçük John’u kazanmasını sağlayan eğlenceli macerayı anlatır.
ROBIN HOOD’UN KANUN KAÇAĞI OLUŞU
İngiltere’de Kral İkinci Henry’nin hüküm sürdüğü eski güzel günlerde (1154-1189), Nottingham Şehri yakınlarındaki Sherwood Ormanı’nın yeşil çayırlarında, Robin Hood adında ünlü bir kanun kaçağı, tanınmış bir haydut yaşıyordu. Gelmiş geçmiş bütün okçular arasında hiç kimse, gri kaz tüyünden bir oku onun kadar hızlı, ustaca ve kurnazca atamazdı. Onunla birlikte ormanın gölgeliklerinde dolaşan yüz kırk neşeli genç gibi yiğit de hiç görülmemişti. Robin Hood ve adamları, Sherwood Ormanı’nın derinliklerinde neşe içinde yaşayıp gidiyor, hiçbir şeyin sıkıntısını çekmiyorlardı; günlerini eğlenceli ok atma yarışmaları ve sırık dövüşleriyle geçiriyorlar, karınlarını Kral’ın geyikleriyle doyurup, lokmalarını Ekim’de mayalandırılan sert biralar eşliğinde yutuyorlardı.
Yalnızca Robin değil, çetenin bütün elemanları kanun kaçağıydı; insanlardan uzak yaşıyorlar, ama yine de çevredeki köylüler tarafından seviliyorlardı. Çünkü yardıma ihtiyacı olup da Robin’e gelen hiç kimse eli boş dönmemişti.
Şimdi size, Robin Hood’un nasıl olup da kanunun pençesine düştüğünü anlatacağım:
Robin henüz on sekiz yaşında, güçlü kuvvetli ve yürekli bir delikanlıyken, Nottingham Şerifi bir okçuluk müsabakası düzenleyeceğini ve Nottingham Kontluğu’ndaki en iyi okçuya, ödül olarak bir fıçı bira vereceğini ilan etmişti. Robin, “Ben de katılacağım müsabakaya,” demişti, “sevgilimin ışıl ışıl gözleri ve Ekim’de mayalanmış bir fıçı iyi bira için seve seve ok atarım.” Böylece, yanına porsuk ağacından yapılma sağlam yayını ve güzelce sivriltilmiş yirmi kadar da ok alarak, Locksley Şehri’nden yola çıktı; Sherwood Ormanı’ndan geçerek Nottingham’a gidecekti.
Yol kenarındaki sıra sıra çalıların yemyeşil, çayırların çiçeklerle süslü olduğu, şen bir Mayıs gününün şafak vaktiydi; sıra sıra yaban gülü çalılarının diplerinde alacalı papatyalar, sarı yılanyastığı tomurcukları, güzel çuha çiçekleri açmış, elma ağaçları çiçeklenmişti; güzel kuşlar şakıyor, bu güzel şafak vaktinde, tarla kuşu, ardıçkuşu ve guguk kuşu şarkılar söylüyordu. Delikanlılar ve genç kızlar tatlı tatlı birbirini süzüyor, hamarat ev hanımları çarşaflarını, güneşte ağarsın diye yeşil çimenlerin üzerine seriyordu. Robin’in yürüdüğü orman çok güzeldi, hışırdayan yemyeşil yapraklar pırıl pırıl parlıyor, yaprakların arasındaki dallara konan küçük kuşlar var güçleriyle şakıyordu. Robin yürürken kaygısızca ıslık çalıyor, Marian adlı genç kızı ve onun ışıl ışıl gözlerini düşünüyordu; çünkü böyle zamanlarda bir delikanlının düşünceleri, sevdiği kıza kayar hep.
Robin, çevik adımlarla ve neşeyle ıslık çalarak yürürken, koca bir meşe ağacının altında oturan ormancılara rastladı. On beş kişiydiler; kendilerine bir güzel ziyafet çekiyorlardı. Koca bir etli böreğin başına oturmuş, ellerini böreğe daldırıyor, lokmalarını yanlarında duran koca bir fıçıdan köpük köpük doldurdukları, koca kupalardaki birayla yutuyorlardı. Adamların hepsi yeşil giysilere bürünmüştü; o güzel, dallı budaklı ağacın altındaki çimenlikte, güzel bir tablo oluşturuyorlardı.
İçlerinden biri, dolu ağzıyla Robin’e seslendi: “Hey ufaklık! Üç kuruşluk yayın, beş para etmez oklarınla nereye gidiyorsun böyle?”
Robin bu söze öfkelenmişti, çünkü hiçbir delikanlı, toyluğundan ötürü kendisiyle dalga geçilmesini sevmez.
“Bana bak,” dedi, “yayım da oklarım da çok iyidir benim! Üstelik, Nottingham Kontluğu’nun iyi kalpli şerifinin ilan ettiği gibi Nottingham’da yapılacak olan okçuluk müsabakasına gidiyorum. Birinciye ödül olarak verilecek güzel bir fıçı birayı kazanmak için öteki yiğitlerle yarışacağım.”
Elinde bira kupası olan adamlardan biri, “Aman! Şuna da bakın!” dedi. “Oğlum, senin ağzın süt kokuyor daha, bir de güçlü kuvvetli adamlara kafa tutmaya kalkıyorsun! Sen iki kuruşluk bir yayı bile çekemezsin.”
Gözüpek Robin, “Meryem Anamızın yardımıyla, hedefi üç yüz metreden vuracağıma yirmi markına bahse girerim,” dedi.
Bu söze hepsi kahkahalarla güldüler. Biri, “Birasını sütle karıştırıp içer canım!” diye bağırdı.
Bunun üzerine Robin öfkeden deliye döndü. “Beni dinle,” dedi. “Şuradaki açıklığın sonunda bir geyik sürüsü görüyorum. Üç yüz metreden daha da uzakta. Meryem Anamızın izniyle, içlerindeki en iyi geyiği vuracağıma yirmi markına bahse girerim.”
İlk konuşan adam, “Kabul!” diye bağırdı. “İşte yirmi mark. Ben de Meryem Anamızın yardımı olsun olmasın, hiçbir şey vuramayacağına bahse girerim.”
Bunun üzerine Robin, porsuk ağacından yapılma sağlam yayını eline aldı, ucunu baldırına dayayarak ustaca gerdi, sonra oku yerleştirdi, yayı kaldırarak, okun gri kaz tüyünden sapını kulağına kadar çekti; hemen sonra yay vınladı ve ok kuzey rüzgârıyla hızla yol alan bir atmaca gibi açık alanın sonuna doğru fırladı. Sürünün en soylu geyiği sıçradı ve kalbinden akan kanla, yeşil otları kızıla boyayarak düşüp öldü.
“Ha!” diye bağırdı Robin. “Bu atışa ne buyurursunuz ahbap? Bahsi kazandım işte… Ve bahis de üç yüz pound’du.”
Ormancılar öfkeden deliye döndüler, özellikle de ilk laf atan ve bahsi kaybeden ormancı hepsinden kızgındı.
————
1 Aslan Yürekli Richard (I. Richard 1157-1199): İngiltere Kralı, Normanya dükü, Anjou kontu. III. Haçlı Seferi’nde gösterdiği yararlılıklarıyla halkın sevgisini kazanmış ve çok sayıda destanın kahramanı olmuştur.
2 Jean Jacques Rousseau (1712-1778): Fransız yazar, düşünür ve siyaset kuramcısı. Aydınlanma çağında yetişmiş olmakla birlikte uygarlık eleştirisi ve doğaya dönüş önerisiyle romantik akıma öncülük etmiştir.
3 Plantagenetler: II. Henry’den III. Richard’a kadar olan İngiliz krallarının aile ismi (1154-1485).
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Dünya Klasikleri Roman (Yabancı)
- Kitap AdıRobin Hood
- Sayfa Sayısı352
- YazarHoward Pyle
- ÇevirmenPınar Güncan
- ISBN9786053540533
- Boyutlar, Kapak12x21, Karton Kapak
- YayıneviBORDO SİYAH / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kağıt Kız ~ Guillaume Musso
Kağıt Kız
Guillaume Musso
Kitapları dünyada 10 milyonun üstünde satılan ve 33 dile çevrilen Fransa’nın en çok satan yazarı Musso’dan soluk soluğa okuyacağınız sıra dışı bir roman… “Fırtınalı...
- Duma Adası ~ Stephen King
Duma Adası
Stephen King
Sevgiye dörtelle sarılma, yaratıcılığın tehlikeleri, hafızanın esrarı, doğaüstünün doğası… Stephen King bizlere büyüleyici olduğu kadar ürkütücü bir roman sunuyor. Kötü talihi Edgar Freemantle’yi inşaat...
- Beyaz Diş ~ Jack London
Beyaz Diş
Jack London
1906 yılında Beyaz Diş yayınlandığında, Jack London artık ünlü bir yazar olma yolunda önemli adımlar atmış, sadece Amerika’da değil, dünyanın başka ülkelerinde de popülerleşmeye...