
Bir şey düşünmeye başladığı zaman, bütün vücudu ve ruhuyla düşünürdü. Midesi bozulurdu. Kalbi her zamankinden çok vururdu. Uyuyamazdı. Elleri terlerdi. Ağlamak, sonra gülmek isterdi. İşte nöbet geçmişti. Artık rahattı. Otobüsün camına kafasını dayadı. Yine hayal etti. Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti.
Sait Faik Abasıyanık kendine özgü yalın ve akıcı öykülerinde okuru şaşırtan, insanı ve doğayı bütün içtenliğiyle anlatmaktan geri durmayan, her şeyin merkezine insan sevgisini koyan bir yazar. “Kökü kendinden olan” bir yazar olarak Abasıyanık, Cumhuriyet sonrası edebiyatımızda bir mihenk noktası olarak belirirken çağdaş öykücülüğümüzün de temellerini atar.
Sait Faik Abasıyanık, öykücülüğümüzün en özgün ve ayrıksı seslerinden…
İçindekiler
Kendi Burcunda Bir Yazar: Sait Faik Abasıyanık …………….. 11
Sarnıç……………………………………………………………………… 17
Kalorifer ve Bahar …………………………………………………….. 23
Beyaz Altın………………………………………………………………. 33
Bir Karpuz Sergisi …………………………………………………….. 43
Mavnalar…………………………………………………………………. 49
Gece İşi…………………………………………………………………… 53
Hancının Karısı ………………………………………………………… 59
Loğusa…………………………………………………………………….. 63
Ormanda Uyku ………………………………………………………… 71
Kim Kime ……………………………………………………………….. 81
Park………………………………………………………………………… 87
Gaz Sobası ………………………………………………………………. 97
Plaj İnsanları…………………………………………………………… 105
Davut’un Anası ………………………………………………………. 113
Grenoble’de İtalyan Mahallesi…………………………………… 119
Marsilya Limanı ……………………………………………………… 123
SARNIÇ
Dağın eteğine beyaz minareleriyle sarılmış bu şehrin lisesi, zaman geçtikçe daha canlı, daha berrak hatıralarla bize döner, bizi tekrardan içine alırdı. Biz, herhangi bir sınıftık. Herhangi bir son sınıf olduk… Ön avlusu, aynı zamanda burunları, kolları kırık heykellerle süslü bir müze bahçesi, ancak son sınıf talebeleriyle muallimlerin gezindiği bir yer olan liseyi, bir gün ardımıza dönüp bakmadan başkalarına bıraktık. Bir daha buraya ömrümüzün sonuna kadar talebe olarak giremeyeceğimizi bile bile. Bu müthiş bir şeydi! Biz ne kadar seviniyorduk!.. Sanıyorduk ki mütemadiyen bir güzel şeyi geride bırakacak, bir daha ona sürünemeyecek, onun içine giremeyecek, bir ânı bir daha yaşayamayacaktık. Önümüzde hayat… Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu. Çoğumuz evlenmiştik. Birbirimizi liseden beri bırakmayan dört arkadaş hepimiz birer kız almıştık. Aynı mahallede oturuyorduk, aynı yolları tepiyor, evimize varıyor; aynı kadını her akşam daha fazla sevmeye çalışıyorduk. Aynı mezarlık karşımızdaydı. Seneler böyle geçtiği halde aynı sarışın, esmer, ayakları çıplak çocuklar hiç büyümeden aynı servi ağaçlarına tırmanmaya çalışıyorlar, aynı ölülerin taşları arkasında saklambaç oynuyorlardı. Birdenbire her şeyin bir saniyede duruverdiğini görmüştük. Daireden evimize, ticarethanemizden fakirhanemize iki arkadaş döndüğümüz günlerde bir mahalle mescidindeki iptidai mektebini, bahçesinde bir Roma belediye reisinin burunsuz heykeli dikili lisemizi, İstanbul’u, Darülfünun’u, bir-iki darülmuallimat1 kızını hatırlar ve bu kadar süratle geçmiş bir zamanın hesabını tutardık. Arkadaşım, “Hatırlar mısın?” derdi. “İptidai mektebimiz Kirazlı Mescit’ti. Bir gün Şeker Hoca dersteydi. Bizim Şükrü, minareye sabahleyin kimse görmeden çıkmış, paldır küldür iki teneke devirmişti. Hocayla beraber sokağa nasıl fırladığımızı hatırlamaz mısın?” “Hatırlamaz olur muyum? Hatırlamaz olur muyum?” “Şeker Hoca mektebin karşısına dikilmiş, biz arkasında… O bir şeyler mırıldanır, sureler okurken birden Şükrü, mektep kapısında, elinde tenekeler gözüküvermişti.” “Ya! Ya! Ama iyi adamdı!..” Şükrü’ye ceza bile vermemişti. Saçlarını çeker gibi okşamış, ‘Yaramaz,’ demişti, ‘bir daha yapma emi! Bizi korkuttun.’” Bu sözlere ikimizin de gözü yaşarırdı. Niçin? Sanki o günler şimdiki kadar güzel miydi? Acaba o günler de bugünküler kadar durgun değil miydi? Her gün, her saat aynı hocayı görmez miydik? Senelerce aynı mektebin eşiğini aşındırmamış mıydık? Aynı mahalle imamının sesini, minareden, aynı saatlerde duymaz mıydık? Evimizin arkasında bir türbe vardı. İçeride kandil yanar, yeşil sandukaların içinde kocaman, minare boylu ölüler yatardı. Ölülerin kocaman kavukları vardı. Bir odanın içinde karıkoca yatarlardı. Ve bir kandili her akşam beyaz sarıklı bir ihtiyar yakardı. Kış geceleri dar sokaklar birbirine yapışır, bir ölü aydınlık sokaklara iner; yalnız türbenin içinden ılık bir ahret ve sakin ölüm havası eserdi. Sokaklarda çıt yoktu. Sonra birdenbire insanlar yatsıdan dönerlerdi. Keskin bir öksürük sesi duyardık. Kulak verirdik. Karları bir lastik ezer; odada beyaz başörtülü, rastıklı bir taze bir sakız patlatırdı. Benim bir ablam vardı… Davut’un bir büyük ağabeyi vardı. Biz Davut’la beraber ağabeyinin bizim evin erik ağacında saatlerce beklediğini, karın üzerine iki karış yağdığını, ders çalıştığımız odada ışığı söndürerek, birbirimize sokularak, nefes almadan rüya görür ve hiçbir şey anlamaz, birçok şeyler sezer gibi seyretmemiş miydik? O Davut kimdi? Kimin çocuğuydu? Niçin onu hatırladıkça içimde bir şeylerin sökülüp koptuğunu, başımın birdenbire dönüp bir müddet sustuğunu duyuyorum. Bu Davut kimdi? Kaçıncı sınıfta iptidaiyi bıraktı? Üzerine iki karış kar yağan delikanlı, acaba ablamı, Davut’un söylediği gibi hakikaten öptü mü? Ablamın duru beyaz yanaklarını bu elleri, kafası, saçları ve ensesi büyük delikanlının, beyaz köklü kocaman dişleri gözüken ince dudaklı, geniş ağzı tükrükledi mi? Sonra benim o duru beyaz renkli, iki kaşı birbirine değen etli dudaklı ablam ne oldu? Bu şimdi bazen evinin önünden geçtikçe uğradığım kocaman memeli bir hâkim karısı olan kadın, benim uzun ve kardan bacaklı ablam mıdır?
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıSarnıç
- Sayfa Sayısı128
- YazarSait Faik Abasıyanık
- ISBN9789750765858
- Boyutlar, Kapak14 x 20 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- O Sonbahar, O Kış ~ Kâmil Erdem
O Sonbahar, O Kış
Kâmil Erdem
Varışsız yollar, yok yolcular, yarım kalan yarınlar, kırık segâhlar, acı ve kahır dolu bir geçmişten süzülerek gelen zamanın ağır aktığı deltalar… Kâmil Erdem her...
- Komşular ~ Tahsin Yücel
Komşular
Tahsin Yücel
Türk edebiyatının unutulmaz öykülerinin yazarı Tahsin Yücel bir kez daha birbirinden farklı ve gerçek karakterlerle çıkıyor karşımıza: Kavgadan uzak durmak istemesine rağmen her gün...
- İkna Ulusu ~ George Saunders
İkna Ulusu
George Saunders
“İnsanın tercih ettiği yaşam tarzını korumasından daha dürüst bir şey var mıdır?” Dünyanın yaşayan en iyi öykücülerinden sayılan Folio Ödüllü George Saunders’tan çarpıcı, tüyleri...