Etgar Keret bir dâhi… Kahkahalarla güldürüyor.” – The New York Times
“Kara mizahı seviyorsanız, bundan iyisini bulamazsınız.” – Baltimore Sun
Orta Doğu’nun en parlak yıldızı olarak nitelenen Etgar Keret’ten soluk soluğa okunacak bir kara mizah şaheseri: TANRI OLMAK İSTEYEN OTOBÜS ŞOFÖRÜ!
Prensip sahibi olduğundan otobüsünü asla bekletmeyen bir şoför, Interpol’ün peşine düştüğü küçük bir kız kılığına girmiş bir cüce, cehennem kapısındaki küçük delikten yakınlardaki bir kasabaya inen insanlar, sadece intihar edenlerin gittiği ve içinde yaşadığımızdan pek farkı olmayan sıkıcı bir öbür dünya, merhamet sahibi bir tetikçi ve merhametsiz bir Tanrı… Keret’in dünyası hareketi, oyunbazlığı ve hayalle gerçeği incelikle kaynaştırmasıyla benzersiz bir okuma tecrübesi sunuyor. Günümüz insanının hayatının sıradan kesitlerini zarif dokunuşlarla bileyerek gerçekliğin sınırlarını yeniden tanımlayan bu ironi ve mizah yüklü, keskin öyküler sayfalara sığmamaya, okuyanların zihinlerine kancalar atmaya fena halde niyetli.
Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü; tuhaf, iddialı ve bangır bangır sesiyle kolay kolay unutulmayacak bir kitap.
“Kitap okumayı sevmeyenler bile bağımlısı olacak.” – Boston Globe
Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü
Bu öykü geç gelen yolculara asla kapı açmayan bir otobüs şoförüne dair. Kimseye. Ne otobüsün yanında koşup ona yalvaran bakışlarla bakan ezik lise öğrencilerine, ne kapıya aslında zamanında gelmiş de bütün suç şoförünmüş gibi vuran sinirli tiplere, ne de onu ellerindeki alışveriş torbalarını sallayarak durdurmaya çalışan yaşlı ve titrek kadınlara. Kötülüğünden değil, çünkü kötülüğün zerresi yoktu bu otobüs şoförünün ruhunda; ideoloji meselesiydi sadece. Bu şoförün ideolojisine göre, geç gelmiş yolcuya kapıyı açmak otuz saniyenin altında bir zaman alsa ve kapıyı açmamak yolcunun hayatından on beş dakika kaybetmesi anlamına gelse bile, açmamak toplumun yararınaydı; çünkü o otuz saniye otobüsteki her yolcu tarafından kaybedilmiş olacaktı. Otobüste durağa zamanında gelmiş altmış kadar suçsuz yolcu bulunduğunu varsayarsak hep birlikte yarım saat kaybedecekleri kolaylıkla hesaplanabilirdi, on beş dakikanın iki katı. Geç kalanlara kapı açmamayı bu yüzden ilke edinmişti.
Otobüs şoförünün ideolojisinden en çok zarar görmesi gereken kişinin adı Eddie’ydi, ama diğerlerinin aksine otobüsün arkasından koşacak tipte biri değildi; o denli tembel ve harcanmış biri. Eddie, aptal sahibinin zekâsı ancak böyle bir kelime oyununa yettiği için adını Steakaway koyduğu bir restoranda aşçı yamağı olarak çalışıyordu. Yemekler de öyle methiye düzülecek türden filan değildi, ama Eddie’nin kendisi gerçekten iyi bir insandi o kadar iyiydi ki, pişirdiği yemek fazla başarılı olmamışsa masaya servisi bizzat yapıp özür dilerdi. Mutluluğu, Mutluluğa erişme fırsatını en azından, işte o özürlerden biri sayesinde buldu. Getirdiği başarısız bifteği sırf Eddie kendini kötü hissetmesin diye son lokmasına değin yiyecek kadar iyi yürekli bir kız biçiminde. Kız ona telefon numarasını vermeyi reddetmekle kalmamış, adını da söylememişti. Ama ertesi gün saat beşte kararlaştırdıkları bir yerde onunla buluşmayı kabul etmişti Yunus gösterisinde tam olarak.
Ancak Eddie bir rahatsızlıktan mustaripti bu yüzden de hayatta pek çok şeyi ıskalamıştı. Öyle lenf bezlerinin filan şiştiği türden bir rahatsızlık değil söz konusu olan, yine de çok etkiliyordu hayatını. Bu hastalık onu hep on dakika fazla uyumaya itiyor, hiçbir çalar saat para etmiyordu. Steakaway’deki işine de bu yüzden her gün geç gidiyordu bir de kamu yararını bireysel desteğin önünde tutan otobüs şoförü yüzünden. Ama bu kez, Mutluluk söz konusu olduğu için, Eddie ciddi önlemler almaya karar verdi. İşten eve dönünce her zamanki gibi küçük bir şekerleme yapmaktansa uyanık kalmayı yeğledi ve televizyon seyretti. İşi sağlama bağlamak için üç farklı çalar saat kurmakla yetinmeyip telefonla uyandırma servisini de aradı. Ama çözümü yoktu bu hastalığın, Eddie çizgi film kanalını seyrederken bir bebek gibi uyuyakaldı. Bir milyon çalar saatin sesiyle ter içinde ve yine on dakika geç uyandı. Üzerini bile değiştirmeden evden fırlayıp otobüs durağına doğru koşmaya başladı. Nasıl koşulduğunu bile unutmuştu neredeyse, kaldırımdan indiğinde ayakları dolanıyordu. En son okulda, beden eğitimi dersinden yırtmanın bir yolu olduğunu keşfetmeden önce koşmuştu,
altıncı sınıftayken. Ama o zamanlardan farklı olarak şimdi deli gibi koşuyordu, çünkü kaybedeceği bir şey vardı ve ne göğsündeki ağrı ne de bütün o Lucky Strike’ların hırıltısı mutluluğu yakalamasına engel olamayacaktı. Hiçbir şey durduramazdı onu, kapıyı kapatıp yavaşça yola çıkan otobüs şoförümüzün dışında. Dikiz aynasından gördü Eddie’yi, ama daha önce izah ettiğim gibi bir ideolojisi vardı otobüs şoförünün her şeyden çok adalet sevgisine ve basit aritmetiğe dayanan son derece mantıkli bir ideoloji. Şoförün aritmetiği Eddie’yi hiç ilgilendirmiyordu ama. Hayatında ilk kez bir yere zamanında varmayı gerçekten istiyordu. Bu yüzden de hiç şansı olmamasına karşın otobüsün arkasından koşmayı sürdürdü.
–
Birden, yüzde yüz olmasa da, talihi değişti Eddie’nin; otobüs durağının yüz metre ötesindeki trafik lambası kırmızıya döndü. Eddie otobüse yetişip ön kapıya dayandı. Kapının camını yumruklayacak güçten yoksundu. Nemli gözlerle şoföre bakıp soluk soluğa dizlerinin üzerine çöktü. Bu da otobüs şoförüne bir şeyi anımsattı otobüs şoförü değil de Tanrı olmayı istediği günlere dair. Acıklı bir anıydı çünkü şoför sonunda Tanrı olamamıştı, otobüs şoförü olmuştu, ki o kadar da kötü sayılmazdı, çünkü otobüs şoförlüğü ikinci tercihiydi. Otobüs şoförü birden, bir gün Tanrı olursa bütün kullarına müşfik davranacağına ve onları dinleyeceğine nasıl ant içtiğini hatırladı. İşte bu yüzden, yüksekteki koltuğunun üzerinden Eddie’yi asfalta çömelmiş gördüğünde, yüreği kaldırmadı. İdeolojisine ve aritmetiğine rağmen, kapıyı açtı ve Eddie otobüse bindi teşekkür bile edemedi, soluklanmaya çalışıyordu.
Bu noktada okumayı bırakmak en iyisi olurdu, çünkü Eddie Yunus Gösteri Merkezi’ne zamanında vardığı halde Mutluluk gelmedi, çünkü bir erkek arkadaşı vardı. O kadar iyi yürekliydi ki bunu Eddie’ye söyleyememiş, onu ekmeyi yeğlemişti. Eddie bekledi onu, kararlaştırdıkları bankın üzerinde, iki saate yakın. Bankın üzerinde otururken hayatına dair kasvet verici ayrıntıları düşünmeye koyuldu, oturmuşken güneşin batışını da seyretti, olağanüstüydü, bir yandan da dönüşte ayaklarının nasıl ağrıyacağı Austin sehri yakınlarındaki bir taşra kasabasında yetmiş yaşını geçiriyordu içinden. Dönüşte, ki bir an önce evine varmak istiyordu, otobüsü uzaktan gördü, durağa çekmiş yolcu indiriyordu. Var gücüyle koşsa bile yetişemeyeceğini bildiği için ağır adımlarla yürümeye devam etti. Her yeri ağrıyordu, sonunda durağa vardığında otobüsün hâlâ orada olduğunu fark etti. Onu bekliyordu. Yolcuların artık hareket etmesi gerektiğine dair sesli protestosuna rağmen şoför Eddie’yi bekledi ve Eddie yerine oturuncaya kadar da gaz pedalına basmadı. Yola çıktığında dikiz aynasına bakıp Eddie’ye göz kırptı, bu da her şeyi biraz daha katlanılır kıldı bir şekilde.
Goodman
Altı ay kadar önce, Tel Aviv’li Mickey Goodman, Teksas’ın dışında bir rahiple karısını vurdu. Goodman uykularında vurdu onları, silahı başlarına dayayarak. Bugün bile kimse eve nasıl girdiğini bilmiyor, ama anahtarı vardı mutlaka. Hikâye baştan aşağı o kadar tuhaf ki. Sabıkası bulunmayan İsrailli bir paraşütçü bir sabah yataktan kalkıp Teksas taşrasında o güne dek karşılaşmadığı iki kişinin kafasına nasıl sıkar? Adı da Goodman üstelik. Haberlerde duyurduklarında haberim olmadı çünkü Alma’yla sinemadaydık. Daha sonra, yatakta, iyice kaptırmıştık ki, ağlamaya başladı. Hemen durdum, çünkü önce canını yaktığımı sandım, ama devam etmemi, ağlamasının aslında iyiye işaret ettiğini söyledi.
Savcı, cinayet nedeninin miras anlaşmazlığı olduğunu ve Goodman’a bu iş için otuz bin dolar ödendiğini iddia etti. Rahip ile karısının siyahî olmaları elli yıl önce Goodman’ın lehine olabilirdi, ama bugün tam tersiydi. Adamın rahip olması da aleyhineydi. Avukatı, suçlu bulunduğu takdirde Amerikan hapishanelerindeki siyahiler de hesaba katılırsa hayatının kullanılmış bir çay poşeti kadar değeri kalmayacağı apaçık olduğun…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hiciv-Mizah Hikaye
- Kitap AdıTanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü
- Sayfa Sayısı152
- YazarEtgar Keret
- ISBN9786055903268
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Curcunabazlar ~ Mehmet Anıl
Curcunabazlar
Mehmet Anıl
“Kardeşler arasına para pul, mal mülk girmesin, büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilsin.” Curcunabazlar’da, babaları İshak artık işgöremez duruma düşünce şirketin başına kimin geçeceği üzerine...
- Seni Ne İhtiyarlattı? ~ Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?, ilk öyküsünü 1995te, ilk öykü kitabını 2002’de yayınlayan Abdullah Harmancı’nın öykü yolculuğundaki dördüncü durağı. Kitabın birinci bölümünde yazarın önceki kitaplarında yer...
- Ateş-i Suzan ~ Bünyami Erdem
Ateş-i Suzan
Bünyami Erdem
“Elinizde ki bu eser; ölen eşini Allah’tan geri isteyecek kadar divaneleşip, sonsuz evrende her an bir galaksi yaratabilen Allah, benim Rahel’i mi neden tekrar...