
Behçet Necatigil, Knut Hamsun’dan çevirdiği Göçebe romanını 1973’te radyoya uyarlamıştı. Arşivinde daktilo edilmiş sayfalar halinde bulunan oyun ilk kez kitaplaşıyor. Hamsun’un Sonbahar Yıldızları Altında, Hüzünlü Havalar ve Son Mutluluk adlı romanlarından oluşan Göçebe üçlemesini Necatigil şöyle anlatıyor:
Üç bölümün üç ayrı adı var, ama aslında üç bölümün üçü de birer “hüzünlü hava”dır; üçünün de kahramanı aynı kişi. Hamsun’un asıl adı olan Knud Pedersen’in ağzından anlatılır olaylar. Artık büyük şehirlerden bezmiş, iç sıkıntılarını kırlarda, ormanlarda, şehirlerden uzak yerlerde dağıtmaya çalışan, kayıp gençliği peşinde avare, orta yaşlı bir hülya adamıdır kahraman. Şehir gürültü ve uygarlığından kaçarak tabiatın bağrında, yıldızların altında ruhuna sükûn ve şifa arayan, kanının çağıltısını kırların soluğunda yatıştırmak isteyen, şair ruhlu birisi.
İstanbul Radyosu’nda 12 bölüm halinde 24 Eylül 6 Ekim 1973 tarihleri arasında yayımlanan oyunun rejisi Kemal Bekir’e, efektleri Korkmaz Çakar’a aitti. Seslendiren sanatçılardan bazıları ise Doğan Bavli, Pekcan Koşar, Türker Tekin, Şener Şen, Alev Gürzap, Sadettin Erbil, Hikmet Körmükçü, Savaş Dinçel, Ani İpekkaya, Erdoğan Gemicioğlu’ydu
KNUT HAMSUN
Göçebe
Oyun
(On İki Bölüm)
Çeviren ve radyoya uyarlayan
Behçet Necatigil
İçindekiler
Birinci Bölüm • 9
İkinci Bölüm • 19
Üçüncü Bölüm • 31
Dördüncü Bölüm • 41
Beşinci Bölüm • 53
Altıncı Bölüm • 63
Yedinci Bölüm • 75
Sekizinci Bölüm • 87
Dokuzuncu Bölüm • 99
Onuncu Bölüm • 111
On Birinci Bölüm • 123
On İkinci Bölüm • 133
GÖÇEBE
Birinci Bölüm
KNUT: (İç monolog) Dün deniz pırıl pırıl uzanıp gidiyordu, bugün de ayna gibi dümdüz, önümüze serili. Adada pastırma yazı ve sıcaklık, fakat güneş yok. Ben yıllar var ki, çevremde böylesine bir sessizlikten yoksundum. Belki yirmi, belki otuz yıl, belki daha önceki bir hayatta kaldı o sessizlik. Ama ben şimdiki bu sükûneti, bu huzuru bir zamanlar hissettim herhalde; değil mi ki burada, her taşla, her otla ilgileniyorum, onlar da benimle ilgilenir gibiler. Birbirimizi tanıyoruz.
ANLATAN: İşte oyunumuzun kahramanı, sayın dinleyiciler: Yalnızlıktan hoşlanan, şair ruhlu bir adam. Yaban otları bürümüş yolda, ormana doğru yürüse, kalbi bambaşka bir sevinçle titriyor. Hazan denizi kıyılarında bir yeri hatırlıyor. O deniz de sessizdi, durgundu, bu Norveç denizi gibi. Yalnızlık arayan bu adam, ormanı geçer, gözleri yaşarır, heyecanlanır: “Allahım, demek buraya tekrar kavuşacakmışım böyle” der. Sanki daha önce gelmişliği varmış gibi.
KNUT: (İç monolog) Ama ben bir başka zamandan, ormanı ve yolları aynı bir başka diyardan, ben buraya eskiden de geldim belki. Belki ormanda bir çiçektim, ya da akasyanın birinde yuva yapmış bir böcek. Ve ben işte buraya geldim. Uzun yolu belki bir kuş olarak geçtim, yahut İranlı bir tacirin yolladığı bir meyva içinde bir çekirdektim… (Kırılan odun sesleri)
GRINDHUSEN: (Kızmış.) Yere batasıca odun! Gene ayağıma çarptı, of kemiğim! Allahın belâsı!
KNUT: (Yaklaşır.) Merhaba, Grindhusen! Kolay gele!
GRINDHUSEN: Sen… sen nerden çıktın?
KNUT: Ben sana iş veren ninenin kulübesinde oturuyorum, pencereden gördüm seni, tanıdım.
GRINDHUSEN: Knut, sen ha? Kaç yıl oldu, Skreia’da yol yapımında beraberdik seninle!
KNUT: Demek o günleri unutmadın?
GRINDHUSEN: Nasıl unuturum?
KNUT: Kızları hatırlıyor musun? Ander’in Fila’sı vardı hani. Ya Petra? Petra’yı hatırlıyor musun?
GRINDHUSEN: Petra mı dedin, Petra..?
KNUT: Hani senin sevgilindi. Hatırlamadın mı?
GRINDHUSEN: Ha şu.. Sonunda ben ona kaldım. (Kırılan odun sesleri)
KNUT: Nasıl yani?
GRINDHUSEN: Eh kısmet işte… Şey.. ne diyecektim, bakıyorum, işlerin yolunda senin!
KNUT: Ne gibi? Ha anladım! Senin yabanlık elbisen yok mu sanki?
GRINDHUSEN: Kaça aldın bunları?
KNUT: Kaça..? Unuttum, ama pek de pahalı değildi canım! Ne verdim, çıkmış aklımdan.
GRINDHUSEN: Elbiseye ne verdiğini unuttun ha? Ee, tabii, nerden hatırlayacaksın; insanın parası çok oldu mu böyledir. (Kırılan odun sesleri)
KNUT: Gunhild ninenin evini yarım günde nasıl boyadın Grindhusen?
GRINDHUSEN: Ne varmış boyamayacak?
KNUT: Hani sanki eskiden yapmazdın da..
GRINDHUSEN: Eh, yapmazdım. Ama şimdi.. Yok canım, boyacı falan değilim ben. Ama sorarlarsa, duvar boyayabilir misin, eh boyarız! diyorum… Konyağın da pek nefismiş doğrusu!
KNUT: Beğendiğine sevindim.
GRINDHUSEN: Şerefe! Şey… kuzum, sen ne yapıyorsun bu adada?
KNUT: Ben mi? Ben kaçtım.
GRINDHUSEN: Kaçtın mı, neden kaçtın?
KNUT: Şehirden, gürültü ve kalabalıktan, gazetelerden, insanlardan. Ben kırların, yalnızlığın adamıydım; kırlar ve yalnızlık, beni geri çağırdı.
GRINDHUSEN: Burada yalnız balıkçılar var.
KNUT: Balıkçılar, ormanda üvez ağaçları, kumsalda deniz kabukları.
GRINDHUSEN: Sen neler söylüyorsun kuzum!
KNUT: Ben? Sen bana bakma! Skreia günleri çok gerilerde kaldı. Çocukların nerdeler?
GRINDHUSEN: Bir mil ötede. Karım, iki çocuğum. Cumartesileri giderim yanlarına. İki de yetişkin kızım var. Dede oldum artık. Sen?
KNUT: Ben..? Ormanlar ve sessizlik… Bu balıkçı köyünde işini bitirince ne yapacaksın?
GRINDHUSEN: Rahip çiftliğine gidip kuyu açacağım. Param olsa bir duvarcı takımı alırdım.
KNUT: Duvarcılığın da mı var?
GRINDHUSEN: Yok canım, duvarcı falan değilim ben. Ama kuyuyu kazınca duvarını da örmek lâzım, mâlum ya! Eh ne çare, bugüne de yarına da Allah kerim!.. (Kırılan odun sesleri)
KNUT: (Anlatır.) Grindhusen haklı! Bugüne de yarına da Allah kerim! On beş gündür gazete okumuyor, gene de yaşıyorum. Şarkı söylüyor, geceleri yıldızları seyrediyorum. Sinirlerim yatışıyor gitgide…
ANLATAN: İşte buydu Knut. Şu son on sekiz yıl içinde, büyük şehirlerin gazinolarında, tertemiz değilse, çatalı garsona geri verirdi. Ama burada, bu yaşlı kadının kulübesinde, temizliğe falan baktığı yok. Grindhusen çubuğunu ateşlerken, kibrit sonuna kadar yandı da, alev Grindhusen’in parmaklarını yaktı mı? Çünkü nasırlaşmıştı bu parmaklar…
KNUT: Gördüm, dikkat ettim, elinde bir sinek geziniyordu. Grindhusen aldırmadı, farkına bile varmadı. Sineklere karşı da insan böyle olmalı. Ben de alışıyorum, ben de… (Sesler uzaklaşır. Dalga şıpırtıları)
KNUT: Sen birkaç saat önce kayığına binip gitmiştin; ne çabuk döndün Grindhusen?
GRINDHUSEN: Döndüm. Sen ne yapıyorsun burada?
KNUT: Denizde taş sektiriyorum. Yıldızlara, aya bakıyorum. Sularda yüzen odun parçalarını topluyorum.
GRINDHUSEN: Neden?
KNUT: Oyalanmak için.
GRINDHUSEN: Senin başka işin yok mu be Knut? Kayığın içine bak! Ne görüyorsun?
KNUT: Bir duvarcı takımı. Çaldın mı yoksa?
GRINDHUSEN: Çok konuşma! Yüklen yarısını, ormana götürüp saklayalım, durma, yürü! (Dalga şıpırtıları)
ANLATAN: Ertesi gün ikindi üstü, evin boyanması bitti. Grindhusen giderken, ortalarda görünmemek için, Knut, Gunhild ninenin kayığına bindi, balığa çıktı. Balık falan tuttuğu yoktu. Artık gitmiş olmalı! diye düşündü, geri döndü. Hava kararmıştı… (Dalga şıpırtıları)
GRINDHUSEN: (Uzaktan seslenir.) Hoşça kal Knut!
KNUT: (Seslenir.) Sen daha gitmedin mi?
GRINDHUSEN: Nineye biraz daha odun kırdım, gündeliği hak etmek için. Şimdi gidiyorum.
ANLATAN: Knut’un içinden sıcak bir ürperme geçti. Gençlik yıllarından, bir ömrün gerisinden ona seslenmiş gibi, Grindhusen’e doğru kürek çekti.
KNUT: (Seslenir.) Kuyuyu tek başına açabilir misin Grindhusen? (Dalga şıpırtıları. Seslenerek uzaktan konuşurlar.)
GRINDHUSEN: Açamam, yanıma biri ister.
KNUT: Beni al! Bekle de gidip hesabımı keseyim!
GRINDHUSEN: Olmaz, geceye kalırım. Hem sen, bakalım ciddi mi söylüyorsun?
KNUT: Bekle biraz, hemen geliyorum…
GRINDHUSEN: Bir şişe konyağın vardı galiba.
KNUT: (Daha da uzaktan) Var, var, geliyorum… (Sesler uzaklaşır.)
ANLATAN: Bir cumartesiydi, rahip çiftliğine geldiler, kuyu açmak için toprağı kazmaya başladılar. Araya başka işler girdi, derken akşam oldu, Grindhusen evine gitti, Knut kaldı. Geceleyin samanlıkta otların üstünde yattı. Ertesi gün pazardı, çiftliğin çevresinde dolaştı, aklına bir fikir geldi…
KNUT: Sayın rahip, siz kuyuyu şu tepede açtırmalısınız!
RAHİP: Neden?
KNUT: Su tepeden gelirse, çiftliğin bütün evleri yararlanır.
RAHİP: Ama bu çok para ister.
KNUT: Bizim dün kazmaya başladığımız yer, evinizden yetmiş adım uzakta. Yağmurda yağışta hizmetçi, yetmiş adım gidip gelecek. Sonra taşımak zorluğu.. Oysa kuyu tepede olursa…
RAHİP: Fakat çok para gider.
KNUT: Kuyu ha tepede, ha burada, nasıl olsa açılacak, onu hesaba katmayın! Geriye ne kalıyor: Tepeden eve kadar döşenecek borular. Bunlarsa iki yüz kronun içindedir, geçmez iki yüz kronu, işçilik dahil. RAHİP: Geçmez mi dersin?
KNUT: Geçmez! Sonra suyu üst katlara da çıkarır, musluk takarız.
RAHİP: Basınç yeter mi bakalım?
KNUT: Bunu da düşündüm, yaptım hesabını, yeter! İsterseniz benimle tepeye kadar gelin, planımı daha iyi anlatayım size!
RAHİP: Gidelim! (Akustik değişir.)
RAHİP: Evet aklım yattı, lâkin arkadaşın.. O ne der bu işe?
KNUT: O bu işten anlamaz.
RAHİP: Anlamaz mı? Evet, haklısın, kış ayları dışarıdan su taşımak zordur. Hoş, yazın da öyle ya! Dur hele, bu işi evdekilerle de bir görüşeyim, arkadaşın da gelsin hele!.. (Akustik değişir.)
KNUT: Hoş geldin Grindhusen! Çoluk çocuk iyiler ya?
GRINDHUSEN: İyiler, iyiler! Ne yaptın ben yokken?
KNUT: Pazar. Ne yapılır? Kiliseye gittim, sonra dolaştım orda burda. Rahip efendi beni gördü, ne dedi biliyor musun?
GRINDHUSEN: Ne dedi?
KNUT: Kuyuyu tepede açsak daha iyi olmaz mı dedi.
GRINDHUSEN: Tepede? Neden?
KNUT: Yukardan eve kadar hendek kazar, su yolu açarsınız dedi. Tesisat, musluk falan… Su doğru eve gelir dedi.
GRINDHUSEN: Yok yahu? İyi be! İşimiz uzar, uzun zaman burada kalırız. İyi, çok iyi! Yalnız…
KNUT: Ne yalnız?
GRINDHUSEN: Su yeter mi, üst kata çıkar mı?
KNUT: Ölçtüm biçtim, yeter çıkar.
GRINDHUSEN: Ne zaman ölçtün?
KNUT: Sen yokken. Bir su tesviyesi yaptım, ölçtüm.
GRINDHUSEN: Yaman adamsın be Knut! Dur hele, rahip efendi geliyor.
RAHİP: Arkadaşınla ben, kuyunun tepede açılmasına karar verdik, ordan buraya hendek kazılsın dedik. Sen ne dersin?
GRINDHUSEN: Çok iyi edersiniz, rahip efendi! Yalnız, su yolu için açılacak hendeği, don tehlikesine karşı, çok derin kazmalı.
KNUT: Olsa olsa bir metre otuz santim.
GRINDHUSEN: Ama bu iş biraz pahalıya çıkar.
RAHİP: Arkadaşın her şey dahil, iki yüz kronu geçmez diyor.
GRINDHUSEN: Ha evet, geçmez, ama iki yüz kron da az para değildir.
KNUT: Rahip efendi buradan ayrılacak olurlarsa, kendi hesaplarına çok az bir para öderler.
RAHİP: Yok, buradan gidecek değilim.
KNUT: O halde Allah sağlık versin, yapacağımız tesisattan ömrünüz boyunca memnun kalacaksınız.
RAHİP: Adın ne senin?
KNUT: Knut! Knut Pedersen!
RAHİP: Nerelisin? K
NUT: Nordland’lı.
RAHİP: İşçi gibi değil, okumuş bir adam gibi konuşuyorsun! Pekâlâ, dediğin olsun, başlayın işe! (Bir süre kazma sesleri)
GRINDHUSEN: Suyu bulduk Knut!
KNUT: Bulduk.
GRINDHUSEN: Hiç ümidim yoktu.
KNUT: Benim biraz vardı.
GRINDHUSEN: Biraz mı? Nasıl oldu da…
KNUT: Sana ve kendime güvendim. Neyse, kuyu kazıldı, örüldü. Şimdi sıra hendeğin açılmasında, su yolunun döşenmesinde.
GRINDHUSEN: Onlar kolay.
KNUT: Kolay.
GRINDHUSEN: Yahu, sen geceleri mezarlığa gidiyorsun, orada ne yapıyorsun?
KNUT: Taşlardaki yazıları okuyorum. Bir de bir ölü tırnağı arıyorum.
GRINDHUSEN: Ne yapacaksın ölü tırnağını?
KNUT: Şu ağaç kökünü görüyor musun?
GRINDHUSEN: Gördüm, ne olacak?
KNUT: Pipo olacak.
GRINDHUSEN: Yumruk biçiminde. Beş de parmak oymuşsun!
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıGöçebe
- Sayfa Sayısı144
- YazarKnut Hamsun
- ISBN9789750865220
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Faust ~ Johann Wolfgang Goethe
Faust
Johann Wolfgang Goethe
Faust, yaşadığı çağın bütün bilimlerini öğrenmeye çalışan, bilgi ihtirası içinde kıvranan karamsar bir kişidir. Nefsiyle onca uğraşmasına rağmen mutluluğu bulamamış olmanın ıstırabıyla kavrulmaktadır. Şeytanı...
- Kapıların Dışında ~ Wolfgang Borchert
Kapıların Dışında
Wolfgang Borchert
Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir....
- Ayışığında Şamata ~ Haldun Taner
Ayışığında Şamata
Haldun Taner
Ayışığında “Çalışkur” adlı öyküsünden Haldun Taner’in oyunlaştırdığı ve ilk kez 1977’de sahnelenen Ayışığında Şamata, yazarın deyişiyle, “yazarın koşullanmaları ile seyircinin bambaşka koşullanmaları arasındaki zıtlığı...