“Biz GERİDE KALANLAR, asla tam olmayacak olanlardık. Yarım kalmaya mahkûm olanlardık.”
Geçmiş, geleceği içinde saklayan bir aynadır. Bu aynanın içinde sıkışıp kalan, kalp ve mantık arasında derin bir savaşa giren Murathan ile Gökçen için bütün yollar aynı sokağa çıkmıştır. Aşka…
Kader aralarındaki derin bağa bir düğüm daha atarken geride kalanlar için de yüzleşme vakti gelmiştir.
Önlerinde yine bir yol ayrımı vardır. Ya zaman her şeyi yenecektir ya da hayatlarına bir kördüğüm daha atacaktır.
“GÖKÇEN 1: UNUTULAN ÇİÇEKLER” İLE OKURLARIN SEVGİSİNİ KAZANAN LORESİMA, SERİNİN İKİNCİ KİTABI “GÖKÇEN 2: GERİDE KALANLAR” İLE SİZLERLE!
*
Leyla’nın ona uzattığı bir dilim elmayı daha hızla aldı. “Gökçen!” diye bağırdı kapının açılma sesini duyunca.
“Ne?” diye bağırdı Gökçen.
“Kızım, ne mi?” diye uyardı Leyla.
Gökçen hemen düzeltti kendini.
“Efendim?”
“Lojmandan çıkmayın sakın.” diye bağırdı Ali aynı ters ses tonuyla. Elindeki elma diliminden bir parça ısırdı ve kendince acı bir cümleyi daha eklemek zorunda kaldı: “Murathan’ın yanından ayrılma.”
“Tamam, baba,” diye bağırdı Gökçen. Kapının sertçe kapanma sesi duyuldu.
“Sen de hem yapışma hem de Murathan’ı bırakma diyorsun be Ali. Bir dediğin, diğerini tutmuyor. O zaman Aslıhan’la Gülhan’a yapış de kıza,” dedi Leyla eşine bir dilim elma daha uzatırken.
“Gökçen bize fırsat mı veriyor?” diye yükseldi Ali. “Kızın ilk kelimesi bile Mula’ oldu be! Böyle bir şey olabilir mi? Hangi bebek baba, anne’ ya da ‘mama’ demek varken Mula der. Leyla? Allah aşkına, sen söyle bana ya! Bari dede deseydi. O bile kabulümdü ulan!”
Leyla eşinin bu kıskanç hallerine büyük bir kahkaha attı. Ali ters bakışlar atıyor, Leyla keyifle gülüyordu. Gökçen ise sapanını beline takmış, çoktan aşağıya inmişti.
Bugün Kepçük ve ablalar okuldayken bir sürü güzel taş toplamıştı. Hepsini sapanla atabilirlerdi. Apartmandan aşağıya indiğinde Kepçük’ü yolun ilerisinde görünce sırıttı. Aslıhan ve Gülhan ablalar daha gerideydi. Küçük bir kız grubu ile sohbet edip gülüyorlardı.
Kepçük’ün yanında ise Begüm vardı. Sarı, upuzun, parlak saçları olan albay kızı Begüm… Murathan’la aynı sınıftaydılar. Ve şu an gülerek bir şey konuşuyorlardı. Gökçen, bu kızı sevmiyordu. Sırıtışı hafifçe soldu ama umursamamaya çalıştı. “Murathan!” diye bağırarak her gün yaptığı gibi hızla Murathan’ın dibinde bitti. Murathan ve Begüm’ün bakışları artık ondaydı.
“Ben bugün bir sürü taş topladım,” dedi Murathan’a neşeyle bakarken. Olduğu yerde sabırsızca hopladı.
“Aman, ne güzel!” dedi Begüm. “Peki, bundan bize ne ufaklık?” Gökçen hoplamayı bıraktı. Bakışlarını Begüm’e çevirip kaşlarını çattı. “Sana ne? Sana mı dedim ben porsuk!”
“Aaa!” dedi Begüm hemen kınayıcı bir sesle. “Terbiyesiz! Ne diyorsun sen be?”
Gökçen umursamadan dil çıkardı.
“Şunun kafasına bak ya” dedi Begüm gülerek. “Kim porsuk acaba? Tarıyor musun sen o saçların hiç? Bitli falan mısın yoksa?”
Gökçen kaşların iyice çattı. “Sensin bitli!” diye bağırarak Begüm’ün güzel mi güzel, sarı saçlarına dalmak için ileri atılıyordu ki tişörtünün ensesinden yakalayan Murathan ile minik adımları geriledi.
“Pamuk!” diye uyardı Murathan. Minik bir köpek yavrusu gibi ensesinden kavramışken yanına çekti. “Yapma şunu!”
“İlk o yaptı,” dedi Gökçen. “Kötü konuştu bana.”
Murathan derin bir nefes verdi. “Bekle, geliyorum. Begüm.” dedi. Gökçen’in elini tutup yana doğru ilerletti. Apartmanın önüne oturtup göz hizasında eğildi. “Uslu uslu bekle beni burada. Şimdi geleceğim. Tamam mı?”
“Nereye?” dedi Gökçen dudak büzerek. “Çok bekledim zaten. Gün boyu okuldaydın. Çok sıkıldım.”
“Şuradayım, Pamuk,” diye hafifçe yükseldi Murathan. “Nereye gidiyorum sanki? Begüm’e ödevleri söyleyip geleceğim. Bekle beş dakika!”
“Niye? Begüm salak mı?” diye bağırdı Gökçen arkadaki Begüm’ün de duyması adına. “Kendi ödevini bilmiyor mu?”
Begüm bunu tabii ki duymuştu. Sevimsiz bir bakış atıp, gözlerini devirerek önüne döndü. “Kız, sus!” dedi Murathan hemen. “Uslu uslu bekle burada. Meybuz alacağım. Söz.”
Gökçen dudak büzdü. Murathan uyarıcı bir bakış daha atınca, ona da dil çıkararak hızla oturduğu yerden kalktı. Gitmeden Murathan’ın kulağını da çekmişti. “Pamuk!” diye böğüren Murathan’ı umursamadan eve koştu.
Murathan sinirle Begüm’ün yanına geri döndü. “Nasıl çekiyorsun sen bunu ya?” dedi Begüm yüzünü ekşiterek. Tek eliyle kibar bir şekilde uzun parlak saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. “Mızıkçının teki. Herkese bulaşıyor. Sülük gibi de yapıp kaldı sana, çirkin şey.”
“Çirkin falan değil” diye bütün siniri ile net bir cevap verdi Murathan. “Mızıkçı da değil. Doğruları söyleyince oyunlardan atılıyor sadece. Herkes güzelce oynarsa o da güzelce oynuyor. Ayrıca bir daha saçları ile uğraşma. O öyle seviyor. Bitli değil!”
Begüm böyle bir çıkış beklemediği için sesi yavaşça kısıldı. “İyi…” diye homurdandı. “Demedik Pamuk’una bir şey!”
“Diyemezsiniz zaten,” dedi Murathan bu kez. Sırtındaki çantasını alıp ters hareketlerle defterini çıkardı. Ödevleri yazdığı yeri açıp Begüm’e uzattı. “Al Bunlar ödev.”
Begüm bu kez bir şey söylemedi. Sessizce önüne uzatılan defterden ödevleri yazıyordu ama böyle bir çıkış beklemediği için biraz bozulmuştu.
“Teşekkürler”
Murathan sadece başını aşağı yukarı salladı. Begüm elini pembe ceketinin cebine sokup bir gofret çıkardı. “Al” dedi tatlı tatlı. “Ben ucundan azıcık aldım sadece. Senin olsun.”
Gofretin uç kısmının yendiği paketin dışından bile belliydi. Murathan başkasının ağzına sürdüğü şeyleri yemezdi. Yiyemezdi. Asla sevmediği şeylerin başında, zirvede bu gelirdi. O yüzden başını yavaşça iki yana salladı. “Gerek yok. Var benim gofretim Sen ödevini yap, yeter. Öğretmen eksi verir yoksa. Baban kızmasın.
Begüm’ün babasının aşırı sinirli olduğunu bilmeyen yoktu. Begüm’ün okulda anlattıklarına göre evde de çok sinirli bir adammış. Her şeye bağırıyormuş. O yüzden elinden geldiğince ödev konusunda ona yardım ediyordu Murathan. Begüm gofreti geri çekti. Tam tekrar teşekkür edecekti ki birden ayağının dibine fırlatılan şeyle dudaklarından minik bir çığlık kaçtı ve iki adım geriledi.
“Ay ne oluyor?”
Ne olduğunu anlayamadan Murathan’da defteri bir kenara savurmuş. eli poposundayken, “Popom!” diyerek acı bir şekilde bağırmıştı. Poposuna çarpan siddetli şeyin ne olduğunu tam çözememişken bakışları apartmana döndü. Balkona tünemiş, elindeki kuş sapanı ile onlara bakan Gökçen’i görünce gözleri sinirle kısıldı.
“Pamuk…” dedi önce dişlerini sıka sıka. Sonra ise şiddetle kükredi. “Pamuk”
Gökçen neşeli bir kahkaha atıp, sapanı tekrar onlara hedeflerken Begüm çoktan ortamdan tüymüştü. Yerden defterini kapıp apartmana koştu Murathan. “Kız, ben seni var ya… Şimdi görürsün sen, cadı!” diye bağırdı apartmana doğru.
Hızla eve koştu. Ve kapı çalmadan Gökçen’in evine daldı. Çantasını rastgele bir yere savurup hazla balkona koştu. Bu sefer kesin yolacaktı o saçlarını. Balkondan içeri girdiğinde ise onu görüp, şen kahkahalar atarak sağa sola kaçan Gökçen’in neşeli sesi doldurdu her yeri. “Cadı” dedi Murathan üzerine doğru koşarak “Popoma sapanla taş atarsın ha! Gel buraya, yolayım o saçları! Gel! Yer cü” diye bağırıyordu ki kaçmaktan vazgeçip kollarını beline sıkı sıkı saran Gökçen’le siniri de öfke dolu kelimeleri de boğazında asılı kaldı. Bir şey diyemeden öylece kalırken, Gökçen geri çekilip yakasına yapıştı. Kendi boyuna gelsin diye onu aşağı doğru çekip burnunun ucuna minik bir öpücük bıraktı.
“Öptüm, geçti,” dedi tatlı tatlı. “Haydi, oyun oynayalım. Noğlar. Çok sıkıldım Noğlar.”
Murathan alttan alta ona sırıtan bu tipe karşı sadece gözlerini kırpıştırabildi. Sonra ise derin bir nefes verdi. Buna hiçbir zaman dayanamayacaktı galiba. Başına belaydı. Zira şu an poposunun acısını bile unutmuştu. Kulakları feci şekilde kızarmışken olduğu yere çöktü. “Kavga ediyoruz burada! Niye bunu yapıyorsun, Pamuk ya?” dedi ağlamaya yakın bir sesle.
Gökçen bu serzenişi ciddiye almamıştı.
“Yastıklardan ev yapalım mı?” diye sordu hevesle. Koluna yapışıp gözlerini kırpıştırmaya devam etti. “İçinde bana kitap okursun. Hı? Okulda bugün ne öğrendiysen bana da anlat. Hı? Haydi! Sapan da oynayalım, bir sürü taş topladım. Noğlar!”
Murathan derin bir nefes daha verirken ağlamaklı bir ifade ile güldü. Başka ne yapabilirdi ki? “Bekle, üstümü çıkarıp geleyim. Öyle oynayalım.” diyebildi sadece. Yavaşça ayağa kalktı. Gökçen eline yapışıp, gözlerini kırpıştırarak bakınca mecburen Gökçen’i de peşine takıp balkondan çıktı. Orta sehpanın yanından geçerken Gökçen, ileri uzanıp annesinin tabağa koyduğu elma dilimlerinden bir tane aldı. Isırdı. Sonra Murathan’a uzattı.
“Sapan oynayalım.”
Murathan ona uzatılan elma dilimini alıp ısırdı. Kalanını tekrar Gökçen’e uzattı.
“Hayır. Körebe.”
Gökçen ısırdı. Son kalan parçayı yine Murathan’a uzattı.
“Sapan olsun, Kepçük. Noğlar.”
Murathan alıp ağzına attı.
“Yılışma, yemezler. Körebe oynayacağız.”
“Batuhan’ın götüne sapanla taş atalım, “diyerek fikrini yeniden sundu Gökçen.
“Batuhan mı?” dedi Murathan hemen. Ağzındaki elmayı hızla yuttu. “Bence de kesinlikle sapan oynayalım. Haydi.”
İkisi el ele odadan çıkmış, ilerlerken bu görüntüyü tam karşılarındaki mutfak kapısından izleyen Ali’nin dudaklarında minik bir tebessüm oluşmuştu. “Niye hem kızıp hem de Murathan’a yapış dediğimi sormuştun ya, Leyla… dedi arkada ciddiyetle patates soyan eşine. Leyla’nın bakışları ona dönerken. tebessümünü bozmadan devam etti: “Bak, işte bu yüzden, “dedi kapıdan ele ele çıkan ve hala bir şeyler tartışan iki miniğe bakarak. “Çünkü bir tek Murathan kavga etseler bile Gökçen’in elini bırakmıyor. Onunla olunca…” derin bir nefes verdi. Ve cümlesini kısık bir mırıltı şeklinde tamamladı:
“Gözüm asla arkada kalmıyor…”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıGökçen 2: Geride Kalanlar
- Sayfa Sayısı544
- YazarLoresima
- ISBN9786256476593
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEphesus / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gaip ~ Muammer Yüksel
Gaip
Muammer Yüksel
“Çok uzaklarda bir yerlerde ise bir kadın yüzünde büyük bir mutlulukla yatıyordu. İpek dantellerin arasında uzanmıştı, yanında bir kundağa sımsıkı sarılmış bir bebek vardı....
- Kitab- ül Hiyel ~ İhsan Oktay Anar
Kitab- ül Hiyel
İhsan Oktay Anar
Kuledibi'ndeki Tanburlu kıraathanenin, çoğunlukla ariflerden. güngörmüşlerden, sohbet ve kelâm ehillerinden olan ahalisi, asırların tüketemediği bu yorgun dünyanın binbir halini yadedip onda baki kalan hoş ve nahoş sedalardan dem vururken, laf dönüp dolaşıp çoğu kez bir zamanların Yafes Çelebi'sine gelirdi.
- Sırr-ı Sinan ~ Rıza Keskin
Sırr-ı Sinan
Rıza Keskin
Mimar Sinan ve Leonardo Da Vinci arasındaki bağ ne? Lourve Müzesi’nde Leonardo Da Vinci konusunda uzman olan Çiğdem’in Fransa’dan Topkapı Sarayı’na uzanan akıl almaz...