Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Peter Pan
Peter Pan

Peter Pan

J. M. Barrie

Pencerenizi tıklatan Peter Pan ile uçmaya hazır mısınız? Öyleyse perilerin yaşadığı, çocukların uçabildiği Yokülke’ye doğru Peter’ı takip eden Wendy, Micheal ve John’a siz de…

Pencerenizi tıklatan Peter Pan ile uçmaya hazır mısınız? Öyleyse perilerin yaşadığı, çocukların uçabildiği Yokülke’ye doğru Peter’ı takip eden Wendy, Micheal ve John’a siz de katılın!

Büyümeyi reddeden Peter, Yokülke’nin sihirli dünyasında korsanlar, periler ve denizkızlarıyla birlikte yaşamaktadır. Wendy, Micheal, John ve Kayıp Çocukların yardımıyla Peter, sihirli adadaki bitmek bilmeyen kovalamacada Kaptan Kanca’yla cesurca savaşır. Yokülke’de her zaman, yaşanacak yeni bir macera vardır.

“Peter Pan” her yaştan okuru içlerindeki çocuğu kucaklamaya ve hayal kurmaktan asla vazgeçmemeye davet ediyor.

İçindekiler
Peter Dünyaya Geliyor …………………………………………………….. 7
Gölge……………………………………………………………………………. 20
Yürüyün Hadi, Yürüyün Hadi! ……………………………………….33
Uçuş………………………………………………………………………………52
Meğer Ada Gerçekmiş ……………………………………………………66
Küçük Ev ……………………………………………………………………….82
Yerin Altındaki Ev………………………………………………………….95
Denizkızı Lagünü…………………………………………………………105
Yokkuş………………………………………………………………………… 123
Mutlu Yuva…………………………………………………………………..128
Wendy’nin Masalı ………………………………………………………..138
Çocuklar Kaçırılıyor …………………………………………………….150
Perilere İnanır mısınız?………………………………………………. 157
Korsan Gemisi……………………………………………………………..169
“Bu Sefer Ya Kanca Ya Ben” …………………………………………..180
Eve Dönüş ……………………………………………………………………195
Wendy Büyüyünce ……………………………………………………… 208

Peter Dünyaya
Geliyor

Bütün çocuklar büyür, biri hariç. Hepsi de çok geçmeden öğrenir büyüyeceğini. Wendy de öğrenmişti. İki yaşına geldiğinde, bir gün bahçede oynarken bir çiçek koparıp doğruca annesine koşmuştu.

Doğrusu, o kadar sevimliydi ki Bayan Darling elini kalbine götürüp, “Ah, keşke hep böyle kalsan!” deyivermişti. Aralarında geçen bu kadarla kalmıştı, ama o günden sonra Wendy büyümesi gerektiğini öğrenmişti. İki yaşına geldiniz mi öğrenirsiniz. İki yaş, sona doğru giden yolun başıdır. 14 numarada oturuyorlardı.

Wendy dünyaya gelinceye kadar annesi evin gözdesiydi. Çok güzel, hülyalı bir kadındı, dudaklarında çok hoş, alaycı bir ifade vardı. Hülyaları, esrarengiz Doğu’dan gelen iç içe geçmiş kutucuklar gibiydi, hani açtıkça içinden bir tane daha çıkan kutucuklar vardır ya, o hoş, alaycı dudakların sağ kenarında, tıpkı o kutucuklar gibi, hep oracıkta dursa da Wendy’nin bir türlü erişemediği bir öpücük konmuştu. Bay Darling’in onun gönlünü nasıl kazandığını soracak olursanız, Bayan Darling’in Bayan Darling’i genç kızlık çağındayken tanıyan yeniyetme oğlanların pek çoğu, büyüyüp adam olunca birden ona vurulduklarını anlamış, evlenme teklif etmek için yel yeperek evine koşmuşlar, ama Bay Darling bir araba tutup herkesten önce yetişmiş, onu elde etmişti. Elde etmesine etmişti de, o en içteki kutucuğu yani dudaklarının kenarında duran o öpücüğü ele geçirememişti. Kutucuktan hiçbir zaman haberi olmamış, öpücük için çabalamaktan da zamanla vazgeçmişti. Wendy o öpücüğü bir tek Napolyon’un elde edebileceğini hayal ediyordu; ama ben onun o öpücük için paralanışını, sonra da kapıyı çarptığı gibi hiddetle çekip gidişini gözlerimin önüne getirebiliyorum. Bay Darling, Wendy’ye, annesinin ona yalnızca âşık olmakla kalmadığını, saygı da duyduğunu söyleyerek övünür dururdu. Tahvillerden ve hisse senetlerinden anlayan aklı evvel biriydi. Aslında kimse bunlardan doğru dürüst bir şey anlamaz, ama o anlar gibi görünüyordu; ikide bir tahvillerin yükseldiğinden, hisse senetlerinin düştüğünden dem vuran birine hangi kadın saygı duymaz ki. Bayan Darling beyazlara bürünerek evlenmişti; ilk başlarda evin hesaplarını noksansız, nerdeyse oyun oynar gibi keyfini çıkararak tutuyor, tek bir brüksellahasını bile atlamıyordu; ama çok geçmeden kocaman karnabaharlar yok olup gitmeye, yerlerini yüzü olmayan bebek resimleri almaya başladı. Hesap kitap yapacağına o resimleri çiziyordu. Bunlar Bayan Darling’in düşlerine düşenlerdi. İlkin Wendy dünyaya geldi, sonra John, sonra da Michael. Wendy doğalı bir iki hafta olmuştu ki, ona nasıl bakacağız diye tasalanmaya başladılar, ne de olsa doyurulacak bir boğaz daha çıkmıştı. Bay Darling kızını yere göğe koyamamakla birlikte gerçekçi bir adamdı; Bayan Darling’in yatağının ucuna oturup elini eline aldı, onun yalvar yakar bakışları arasında giderleri hesaplamaya koyuldu. Kadın her şeyi göze almaktan yanaydı, ne olacaksa olsundu ama Bay Darling öyle biri değildi, hesap adamıydı. Karısı birtakım önerilerde bulunarak kafasını karıştırdıkça yeni baştan hesaplamak zorunda kalıyordu. “Lütfen ikide bir kesip durma,” dedi. “Burada bir sterlin on yedi şilin, yazıhanede de iki sterlin altı şilin var; yazıhanede içtiğim kahveden vazgeçsem, on şilin de oradan, etti mi iki sterlin dokuz şilin altı peni; sendeki on sekiz şilin üç peniyle birlikte üç sterlin dokuz şilin yedi peni eder, çek defterimde boş boş duran beş sterlini de eklersek etti mi sekiz sterlin dokuz şilin yedi peni –kim o kımıldayıp duran?– sekiz sterlin dokuz şilin yedi peni, yediyi de yazalım –sus bir dakika cancağzım– geçen gün kapıya gelen o adama borç verdiğin bir sterlini de ekleyelim –sus çocuğum– çocuğu da yazalım –yaptın yapacağını işte!– dokuz sterlin dokuz şilin yedi peni mi demiştim? Evet, dokuz sterlin dokuz şilin yedi peni demiştim; mesele şu ki, dokuz sterlin dokuz şilin yedi peniyle bir yıl geçinebilir miyiz?” “Tabii geçinebiliriz,” diye bağırdı Bayan Darling. Böyle derken kuşkusuz Wendy’yi düşünmeden edemiyordu, ama sağduyulu olan Bay Darling’di. Gözünü korkuturcasına, “Kabakulağı unutma,” diye uyardı ve yine hesap çıkarmaya başladı. “Kabakulağa bir sterlin diyelim, bunu bir kenara koydum zaten, aslında otuz şilinden fazla tutar ya –konuşma– kızamık bir sterlin beş şilin, kızamıkçık yarım gine,1 etti mi iki sterlin on beş şilin altı peni –parmağını sallama bana– boğmacaya on beş şilin desek…” Böyle sürüp gidiyor, her seferinde farklı bir tutar çıkıyordu, ama kabakulak on iki şilin altı peniye düşürülüp kızamıkla kızamıkçık da tek bir hastalık olarak hesaplanınca Wendy bu işten kıl payı sıyrıldı. John’da da aynı telaş yaşandı, Michael’ın ise az kalsın işi bitiyordu; ama sonunda ikisi de evde kaldı ve çok geçmeden bir de ne görelim, üçü dadılarının eşliğinde arka arkaya Bayan Fulsom’ın anaokuluna gitmiyorlar mı… Bayan Darling her şeyin hakkıyla yapılmasını severdi, Bay Darling de komşularına özenmeden edemezdi. O yüzden, tabii onlar da bir dadı tuttular. Çocukların içtiği süt yüzünden fazla paraları kalmadığından, tuttukları dadı Nana adında ağırbaşlı bir Newfoundland köpeğiydi;1 Darling’ler onu işe alana kadar başıboş dolaşıp duruyordu. Her zaman çocukların üstüne titreyen bir köpekti, nitekim Darling’ler onunla zamanının büyük bir bölümünü bebek arabalarına kaçamak bakışlar fırlattığı Kensington Bahçeleri’nde2 tanışmışlardı. Onları gittikleri yere kadar takip edip evin hanımına şikâyet ettiği için, özensiz dadılar ondan hiç hoşlanmazdı. Şikâyet ettiği için özensiz dadılar ondan hiç hoşlanmazlardı. Dadılıkta kimsenin onun eline su dökemeyeceğini kanıtlamıştı. Çocukların banyo zamanı geldiğinde tetikte bekler, gecenin bir vakti çocuklardan biri azıcık ağlamayagörsün hemen uyanıp kulaklarını dikerdi. Kulübesi elbette çocuk odasındaydı. Öksürüğün ne zaman ciddiye alınacağını, ne zaman boğazlarına bir şeyler sarılacağını bilmekte üstüne yoktu. Son gününe kadar öksürük otu yaprağı gibi Nuh nebiden kalma ilaçlara inancını yitirmedi, mikroplar konusundaki nevzuhur konuşmaları duyar duymaz hırlamaktan vazgeçmedi. Çocuklara okula kadar eşlik etmesi ibretlikti, uslu davranıyorlarsa yanlarında sessiz sedasız yürür, yoldan çıkıyorlarsa burnuyla ittirerek hizaya sokardı. John’un futbol oynadığı günlerde kazağını bir kez olsun unutmamıştı, üstelik yağmur yağma olasılığına karşı çoğu zaman ağzında bir şemsiye taşırdı. Bayan Fulsom’ın okulunun bodrum katında dadılar için bir bekleme odası vardı. Bütün dadılar sıralarda otururlar, Nana ise yerde yatardı, aralarındaki tek fark buydu. Dadılar onu kendilerinden aşağı gördükleri için umursamazlar, Nana da çan çan konuştukları için onlara burun kıvırırdı. Bayan Darling’in arkadaşlarının, çocukların odasına uğramalarından da hoşlanmazdı, ama gelecek olurlarsa hemen Michael’ın kolsuz önlüğünü çıkarıp mavi örgülüsünü giydirir, Wendy’nin üstünü başını düzeltir, atladığı gibi John’un saçını başını toplardı. Herhalde bundan daha iyi çekip çevrilen bir çocuk odası daha yoktu, Bay Darling bunu çok iyi bilmekle birlikte kimi zaman komşular ne der diye düşünüp tedirginlik duyduğu da olurdu. Ne de olsa şehrin gözündeki konumunu düşünmesi gerekiyordu. Nana, Bay Darling’i bir başka konuda da tedirgin ediyordu. Zaman zaman kendisine pek saygı duymadığı duygusuna kapılırdı. Bayan Darling ise, “Sana büyük saygı duyduğundan kuşkum yok George,” diyerek onu rahatlatmaya çalışır, sonra da babalarının suyuna gitmeleri için çocuklara göz kırpardı. Ardından neşeli danslara geçilir, bazen evin öbür hizmetkârı Liza’nın da katılmasına izin verilirdi. İşe alınırken on yaşında olmadığına yemin etmek zorunda kalmıştı ama, üstüne bol gelen etekliği ve hizmetçi bonesiyle ufacık bir şeydi. Yumurcaklar ne kadar da neşeliydiler! En neşelileriyse Bayan Darling’di. Parmak uçlarında yükselerek çılgın gibi döndüğünde yalnızca dudaklarının kıyısındaki öpücük görülürdü, işte o an üstüne atılıverseniz o öpücüğü kapabilirdiniz. Peter Pan çıkagelinceye kadar onlardan daha mutlu bir aile görülmemişti. Bayan Darling, Peter’dan ilk kez, çocuklarının zihinlerini derleyip toparlarken haberdar oldu. Çocukları uyuduktan sonra onların zihinlerini didik didik arayıp, gün boyunca başını alıp giden her şeye çekidüzen vermek, her şeyi yerli yerine yerleştirerek ertesi sabaha hazır etmek, her iyi annenin her gece yapmadan edemediği bir şeydir. Eğer uyanık kalabilirseniz (ama kalamazsınız elbette), siz de annenizi böyle yaparken yakalayabilir ve onu keyifle izleyebilirsiniz. Çekmeceleri derleyip toparlamak gibi bir şeydir bu. Annenizi, diz çökmüş, çekmecenizin içindekileri gönül hoşluğuyla elden geçirirken, bunu da nereden bulmuş diye merakla düşünürken, pek hoş ve pek o kadar hoş olmayan birtakım şeyleri keşfederken, bazı şeyleri sevimli bir kedi yavrusuymuş gibi yanağına bastırırken, bazılarını da alelacele gözden uzak bir yere tıkıştırırken görebilirsiniz. Sabah uyandığınızda, bir de bakarsınız, akşam yatarken yanınıza aldığınız afacanlıklar ve cinlikler özenle katlanıp zihninizin en kuytu köşesine yerleştirilmiş, en hoş fikirleriniz de bir güzel havalandırılıp en üste serilmiş, sırtınıza geçirmenizi bekliyorlar. Bilmem, bir insanın zihin haritasını hiç gördünüz mü? Hekimler kimi zaman bedeninizin başka bölgelerinin haritalarını çizerler, o harita gerçekten de çok ilginç olabilir, ama bir de hekimlerin bir çocuğun karmakarışık, fırıl fırıl dönen zihninin haritasını çizmeye çalıştıklarını düşünün. O haritada, tıpkı ateşinizin yükseliş ve düşüşlerini gösteren çizelgedeki gibi zikzaklı çizgiler vardır. Bunlar büyük olasılıkla bir adadaki yollardır çünkü Yokülke düşlerde hemen her zaman bir adadır. Göz kamaştırıcı bir renk cümbüşünün, açıklarında mercan resiflerinin ve direkleri arkaya yatık gemilerin, vahşilerin ve ıssız inlerin, çoğu terzi olan eciş bücüş cücelerin, içlerinden ırmak geçen mağaraların, altı kardeşli prenslerin, yıkıldı yıkılacak bir kulübenin, kanca burunlu ufacık tefecik bir kocakarının eksik olmadığı bir ada. Bu kadarla kalsa kolay bir harita olurdu, ama okuldaki ilk gün, din, babalar, o yuvarlak gölcük, dikiş nakış işi, cinayetler, ipe çekmeler, -e takısı alan fiiller, çikolatalı puding günü, pantolon askısı takmalar, doktor göğsünü dinlerken derin nefes almalar, kendi dişini çekmeye üç peni almalar falan da var. Bunlar ya o adanın bir parçası ya da bunları gösteren başka bir haritadan, ama hepsi de belli belirsiz ve hiçbiri yerli yerinde durmuyor. Tabii hiçbir Yokülke öbürüne benzemez. Örneğin, John’un Yokülkesinde üstünde flamingoların uçtuğu bir lagün vardı, John bu flamingolara ateş edip duruyordu. Buna karşılık, Michael’ın çok küçük Yokülkesinde  üstünde lagünlerin uçtuğu bir flamingo bulunuyordu. John kumsalda ters çevrilmiş bir kayıkta yaşıyordu, Michael bir Kızılderili çadırında, Wendy de yapraklardan ustalıkla kotarılmış bir kulübede. John’un hiç arkadaşı yoktu; Michael’ın gece dostları, Wendy’nin de ana babası tarafından terk edilmiş evcil bir kurdu vardı. Ama Yokülkeler genellikle bir aileye benzerler, karşınızda yan yana dizilseler hepsinin burnunun da, başka yerlerinin de aynı olduğunu sanırsınız. Çocuklar oyun oynarken sepet işi kayıklarını eskiden beri bu sihirli sahillere çekerler. Biz de bulunduk oralarda, kıyıya vuran dalgaların sesi hâlâ kulaklarımızda, ama o kıyılara çıkamıyoruz artık. Yokülke, bütün o büyüleyici adaların en rahat ve en düzenlisidir, diyeceğim bir uçtan öbür uca göz alabildiğine uzanan, bir serüvenden ötekine yorucu yolculuklara çıkmayı gerektiren bir ada değildir, her şey tıklım tıkış da olsa yerli yerindedir. Yokülke’yi hayalinizde gündüzleyin iskemlelerin arasında, masa örtülerinin altında öylesine canlandırmak hiç de ürkütücü değildir, ama uykuya dalmanıza iki dakika kala her şey nerdeyse gerçeğe dönüşmeye başlar. İşte o yüzden geceleri ışıklar açık bırakılır. Bayan Darling çocuklarının zihinlerinde gezinirken bazen anlayamadığı şeylerle karşılaşırdı, bunların en esrarengizi de Peter sözcüğüydü. Peter diye birini tanımıyordu, ama John ve Michael’ın zihinlerinde dolaşırken yer yer karşısına çıkıyordu, Wendy’nin zihni kargacık burgacık yazılmış Peter’lardan geçilmiyordu. Peter adı öteki sözcüklerden daha kalın harflerle yazıldığı için hemen göze çarpardı. Bayan Darling dikkatle bakınca nedense bir kendini beğenmişlik sezinlerdi. Annesi onu sorguya çektiğinde, Wendy yerinerek, “Evet, doğrusu biraz kendini beğenmiştir,” diye doğruladı. “Ama kim bu yavrucuğum?” “Peter Pan işte anneciğim.” Bayan Darling ilk başta bundan hiçbir şey anlamadı ama çocukluğu aklına düşünce peri kızlarıyla birlikte yaşadığı söylenen bir Peter Pan hatırına gelir gibi oldu. Onunla ilgili tuhaf hikâyeler anlatıldığını duymuştu; çocuklar öldüklerinde korkmasınlar diye yolun yarısına kadar onlarla birlikte gittiği söylenirdi. O sıralar onun gerçek olduğuna inanmıştı, ama artık evliydi ve aklı eriyordu, o yüzden böyle birinin varlığına inanması hiç de kolay değildi. “Kaldı ki,” dedi Wendy’ye, “şimdiye kadar çoktan büyümüştür.” Wendy, kendinden emin bir biçimde, “Yok canım, ne gezer, benden büyük değil,” diye inandırmaya çalıştı annesini. Peter’ın hem kafaca hem de bedence kendisinden bir farkı olmadığını söylemek istiyordu, bunu nereden bildiğini bilmiyordu; biliyordu, o kadar. Bayan Darling gidip bir de kocasına sorunca, Bay Darling burun kıvırarak gülümsedi. “Şuraya yazıyorum,” dedi, “Nana’nın çocukların kafasına soktuğu zırvalardan biri bu da. Bir köpekten ne beklenir ki. Ciddiye alma, geçer gider.”

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Peter Pan ~ J. M. BarriePeter Pan

    Peter Pan

    J. M. Barrie

    1904 yılında Londra’da galası yapılan Peter Pan oyunu birçok kez sinemaya aktarıldı. 1924 yılında sessiz sinema uyarlamasının ardından, Walt Disney Peter Pan’ı çizgi film...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Hayatımın Romanı ~ Leonardo PaduraHayatımın Romanı

    Hayatımın Romanı

    Leonardo Padura

    “Kaderin ona oynadığı oyunların bu kadar orantısız bir biçimde üzerine gelmesinden umutsuzluğa kapılan Heredia, nihayet romanlara ait, kurgusal bir karaktere dönüştüğünü anlamış ve etrafını...

  2. Tuzak ~ Rachel VincentTuzak

    Tuzak

    Rachel Vincent

    Bazen kedi fare oyunu aslında bir oyun değildir… Oyun mu? Ne demezsiniz. Gurur sürüm dört bir yandan gelen saldırılarla karşı karşıya, babamın otoritesi sorgulanıyor...

  3. Hayvan Çiftliği – Bir Peri Masalı ~ George OrwellHayvan Çiftliği – Bir Peri Masalı

    Hayvan Çiftliği – Bir Peri Masalı

    George Orwell

    İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur