Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Pia Mater
Pia Mater

Pia Mater

Serkan Karaismailoğlu

PİA MATER, bir roman ancak bildiğimiz romanlardan çok farklı. Yazarın tanımlaması ile o bir Nöro-Roman. Bir sinirbilimci olan Serkan Karaismailoğlu daha önce yayımlanmış olan…

PİA MATER, bir roman ancak bildiğimiz romanlardan çok farklı. Yazarın tanımlaması ile o bir Nöro-Roman. Bir sinirbilimci olan Serkan Karaismailoğlu daha önce yayımlanmış olan Kadın Beyni Erkek Beyni ve Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum adlı kitaplarından sonra ilk defa bir roman denemesiyle okuyucunun karşısına çıkıyor. Ancak bu kitabında da gene bilim var. Bildiğimiz roman kurgusunun içine ustalıkla yerleştirilen bu bilimsel veriler, roman kahramanlarının eşliğinde bir hikâyeye dönüşüyor.

Macera, bilim ve heyecanlı bir kitap okumak istiyorsanız PİA MATER tam size göre. Elma Yayınevi bir ilki daha buluşturuyor okuruyla; Serkan Karaismailoğlu ve Nöro-Roman…

Nöro-Roman: Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.

Adam bir türlü anlamıyordu. Beyin üzerine onlarca kitap ve araştırma okumuştu. Bu konuda kendisini önemli bir şekilde geliştirmişti ama gene de anlayamıyordu. Nasıl olur da bir başka insanı bu kadar net içinde hissedebilirdi ki. Onu gördüğü her an, sahip olduğunu sandığı bütün organlarının aslında ne kadar bağımsız ve başına buyruk olduklarını bir kez daha algılıyordu. Yıllardır beraber yaşadığı kalbi artık başkası için atıyordu, beyni desen çoktan olay yerini terk etmişti. Kendi hücreleri bile dinlemiyordu adamı. Bir insanın hücresi neden bir başkası için kendi vücuduna ihanet ederdi ki… Ama adam bir şeyden çok emindi. Tüm hücrelerinin kendisini terk edeceğini de bilse, onu gördüğü tek bir anı bile dünyada hiçbir şeye değişmezdi.

Bölüm 0
Tünelin Ucundaki Karanlık

Bir Afrika kabilesinde şöyle bir söz vardır:
“Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi
sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.”
Yani bugün dünyayı yakanlar, aslında zamanında
ihtiyacı olan sevgiyi alamayan çocuklardır.
Başka bir şey değil…

“İlerle” demişti adam. “Sakın arkana döneyim deme. Sadece ilerle.” Kızın kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, bu kadar yüksek kalp atışı için şu an çok hızlı bir şekilde koşuyor olması gerekirdi. Oysa karanlıkta hiç istemeden ayaklarını sürüye sürüye ilerliyordu. Hepsi salak bir yemek tarifi yüzündendi. Kız, zeminin aşağı eğimli olduğu, sadece bir kişinin yürüyebileceği genişlikte, arkaya dönmek istese bile oldukça zorlanacağını darlıkta bir tüneldeydi. Kız ilerledikçe tavan ve zemin birbirine yaklaşıyordu. Kalp hızının artışına dışarıdan çok rahat görülebilecek bir titreme de eklendi. Başına ne geleceğini bilmemenin verdiği korkuyla yürüyordu sadece. Adam “İlerle” demişti.

“Sakın arkana döneyim deme. Arkana döndüğün an her şeyin bitip, hiçliğin başladığı an olacaktır.” Genç kızın dişleri birbirine vurmaya başlamıştı. Bir an bayılacak gibi oldu. Tavan alçaldıkça kız kafasını eğerek yürümeye başlamıştı. Yürüdüğü tünel gittikçe daralıyor, göğsünün üzerinde hissettiği ağırlık artıyordu. Sanki kilolu bir kişi göğsünün üzerine oturmuş ve kalkmak istemiyordu. Soluk sayısı hızlandı. Kendisini kaybedecekken, adamın sesi yine hafızasında canlandı. “İlerle, sadece ilerle.” Bu arada tavan o kadar alçalmıştı ki artık dizlerinin üzerinde emekliyordu. Kafası yukarıya değdikçe düşen ve gözüne kaçan parçalar yüzünden tavanın toprak olduğunu fark etti. Refleks olarak gözünü ovuşturmak istedi ama birbirine bağlı elleri buna izin vermedi ve ipler bileklerini acıttı. Elleri birleşik bir şekilde, sırayla gözündeki toprakları çıkarmaya çalıştı. “İlerle” demişti adam ama artık gidecek bir yer kalmamıştı. Zaten her taraf karanlıktı. Sadece ileriden çok hafif bir hava esintisi geliyordu. Daralan tünelde emeklemek bile mümkün değildi artık. Elleri bağlı genç kız topraklaşan zeminin üzerinde sürünmeye başladı. Diz kapakları acıdığı için yan yatarak yol almaya çalışıyordu. Dizlerini önce karnına çekiyor sonra ayakları ile iterek santim santim ilerliyordu. Bu arada tünelin ucundan gelen hava akımı daha da hissedilir olmuştu. Kız korkuyordu. Korkuyu her hücresiyle hissediyordu.

Dizlerini karnına çektiğinde ne halde olduğunu düşündü. Tam şu anda, daracık toprak bir tünelde, fetüs gibi duruyordu. Kız birkaç saniye dondu kaldı. Birbirine bağlı elleri yüzünün önünde, dizler karnına çekilmiş bir şekilde… “Bu benim doğumum” diye geçirdi aklından. Her ne kadar etrafı toprak ile çevrili olsa da vücudu ona baş aşağı ilerlediğini hissettiriyordu. “Evet, şu an yeniden doğuyorum.” Korkunun ümide dönüşebilme ihtimali ile son adrenalini kaslarına gönderdi ve hızla deliğe doğru kendini itmeye başladı. Evet, havayı hissediyordu ama delik kesinlikle kafasının geçemeyeceği büyüklükteydi. Büyük bir zorlukla birbirine bağlı ellerini kafasının üzerine götürerek deliği genişletmeye çalıştı. Tam bu sırada çok ilginç bir şey fark etti. Dokunduğu delik, kauçuk ile kaplıydı ve toprak değildi.

Ellerini kullandığında kauçuk kısmın genişleyebildiğini anladı. Bacak kaslarında kalan son ATP’leri kullanarak kendini deliğe doğru itti. Hayır başaramayacaktı. Bu kadar dar bir yerden geçemezdi. Kendini ittikçe kauçuk kızın saçlarını acıtıyordu. Kızın kafası dışarı çıkarken bu sefer burnu ve ağzı kauçuk ile kapandı. Bir an nefessiz kaldığında kalp atışları öyle korkunç bir hıza yükseldi ki kalbinin patlayacağını sandı. Nefes alamamanın verdiği korkuyla kendini bir kez daha itti ve kafası delikten çıkınca müthiş bir rahatlama hissetti. Tıpkı yeni doğmuş gibiydi. Etrafındaki zifiri karanlık, milisaniyeler süren huzurunun üzerine bir çekiç gibi indi ve tüm anı paramparça etti. Çünkü delikten çıktığında baş aşağı olduğunu artık çok iyi biliyordu. Etrafı ise sadece karanlık bir boşluktu. Yerçekimi etkisiyle beynine hücum eden kan iyice rahatsız edici olduğunda son bir kuvvetle kendini itti ve bedeni toprak delikten ayrılarak boşluğa düştü.

Daracık bir delikten kurtulmanın ve uçmanın verdiği özgürlük sadece üç saniye sürdü. Kızın vücudu sağ kolunun üzerine gelecek şekilde önce suya çarptı, ardından da suyun zeminine. Kız, kolunda normalde ona çığlık attıracak kadar büyük bir acı oluşmasına rağmen büyük bir telaşla doğrulmaya çalıştı. Kafasını çıkarıp ayağa kalktığında suyun beline kadar geldiğini gördü. Her taraf karanlıktı ve sadece akan suyun sesini duyuyordu. Etrafında kımıldayan bir şeyler olduğunu hissetti. “Kim var orada?” diye bir ses çıktı ağzından. Duyduğu bu ses kendisine mi aitti! Zira patlamış bir lastikten çıkarcasına çıkmıştı ağzından. Kendisi bile zor duymuştu sesini. Kimse cevap vermedi.

Ama kızın etrafında hareket eden birileri vardı, bunu çok net hissedebiliyordu. “Ne olur, ben hiçbir şey yapmadım” diye ağlamaya başladı. Sanki her tarafının ıslanması yetmezmiş gibi bir de kendi gözyaşları ile ıslanmaya devam etti. Bu arada etrafındaki sesleri artık çok net duyabiliyordu. Tam tekrar ağzını açacakken bir anda her tarafta beyaz bir ışık belirdi. Karanlığa alışmış gözlerini neredeyse kör edecek bu ışık karşısında refleks olarak bağlı ellerini hemen gözlerine götürdü. Işığın yakıldığı andaki saniyenin çok kısa bir süresinde, kendisine doğru dönük ve elleriyle yüzlerini kapatmış bir grup insan gördüğüne yemin edebilirdi. Ama ışık o kadar parlaktı ki gözleri hâlâ acıyordu. “Neredeyim ben, siz kimsiniz?” derken korktuğunu belli etmemeye çalıştı. İlginç bir şekilde sorduğu soruya cevabı veren parlak ışık oldu ve her yer anında yeniden karardı. Bir saniye bile sürse karanlığın verdiği huzuru hissetti genç kız. Ama bir şeyden de emindi artık. Buradan çıkması imkânsızdı.

Bölüm 1
Vogon ve Çatlaklar

…üzerlerinde yapılan anatomik incelemeler, onların
beyinlerinin aslında fena halde deforme olmuş, yanlış
yere yerleştirilmiş ve hazımsızlık çeken bir karaciğer
olduğunu ortaya koymuştur.
Otostopçunun Galaksi Rehberi – Douglas Adams

Adamın işinde geçirdiği onca yıl boyunca öğrendiği en önemli şey; karşında ağlayan bir kadın varsa -asla ağzını açma, belirli bir miktarda hüzünlü hisset ve kafanı hafif bir açıda eğerek onu onayla- davranışıydı. Gerçi bu sefer karşısında ağlayan kadın, sayıları oldukça sınırlıymışçasına birer birer damlatıyordu gözyaşlarını uzay zaman boşluğuna. Oysa adamın gözleri neler neler görmüştü karşısındaki koltukta. Sinir krizi geçirenlerden tutun, bir yandan ağlayıp üzerindeki ve etrafındaki eşyalara zarar verenlere kadar. Yaklaşık beş dakikadır havada asılı duran sessizlik karşısında adamın beynindeki bir grup nöron konuşmasını söylerken diğer nöronlar susması için baskı yapıyordu. Yine başı ağrımaya başlamıştı. Bu işin en ağır bedeli de buydu, baş ağrıları. Bazen beyninin içinde cam kırıklarından oluşan bir yığın varmış gibi hissediyordu. Hepsi beynine batıyordu âdeta. Gerçi sinirbilimsel açıdan buna ihtimal yoktu.

Beyin gerçekten çok garip bir organdı. Vücuttan gelen tüm ağrıları hissedebilmesine rağmen kendi ağrısını hissedemezdi. Çünkü beyin üzerinde ağrıyı algılayacak yapılar yoktu. Ama yine de beynine batan cam kırıkları varmış gibi hissediyordu. Adamı daldığı bu paradokstan kadının hafif iç geçirmesi çıkardı. Evet, zamanı gelmişti. Artık konuşabilirdi. Çünkü karşısındaki kadın her ne kadar akciğerlerinden çıkardığı havayı ses dalgalarına dönüştürmese de birçok kelimeden daha etkili bir şey yapmıştı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dünyanın En Yalnız Beyni ~ Serkan KaraismailoğluDünyanın En Yalnız Beyni

    Dünyanın En Yalnız Beyni

    Serkan Karaismailoğlu

    Bu kitap, başta ergenler olmak üzere gençliği yoldan çıkarmak amacıyla yazılmıştır. Sigara ve alkol kullanma yaşının iyice düştüğü, lise öğrencilerinin okullarda istediği uyuşturucuya ulaşabildiği,...

  2. Dura Mater ~ Serkan KaraismailoğluDura Mater

    Dura Mater

    Serkan Karaismailoğlu

    Elma Yayınevi uzun zamandır merakla beklenen kitabı Dura Mater’le okurlarının karşısında… “Şu an ellerinizin arasında olan Dura Mater adlı kitap, 3 kitaptan oluşan Mater...

  3. Kalk Bi Dopamin Demle ~ M. Ali Karaismailoğlu ,Serkan KaraismailoğluKalk Bi Dopamin Demle

    Kalk Bi Dopamin Demle

    M. Ali Karaismailoğlu ,Serkan Karaismailoğlu

    Elma Yayınevi-ORTAPIA’dan çıkan yeni kitabımız Kalk Bi Dopamin Demle yazar Dr. Serkan Karaismailoğlu ve Dr. M. Ali Karaismailoğlu’nun anlatımlarıyla sesleniyor okura; İnsan beyni önüne...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur