Yazının imkânlarını, dilin ve anlatmanın sınırlarını ilk romanından itibaren sorun edinmiş bir yazar Ayhan Geçgin. Okur ve eleştirmenler tarafından tartışılmaya devam eden romanı Son Adım ve kahramanı Alisan da bunun çarpıcı bir örneğiydi. Soğuk Ateş bu tartışmaları bir bağlama kavuşturmayı, yazarın ve kahramanının sorunsalına başka açılardan yaklaşmayı deneyen bir derleme.
Soğuk Ateş’teki yazılar, Geçgin’in ve eserinin başlattığı düşünme sürecini eleştirinin kavram ve yöntemleriyle sürdürüyor. Karakterlerin, anlatım teknikleri ve olay örgüsünün yerini kavramlar, açıklama yöntemleri ve analitik yaklaşım alıyor ama temel meseleden hiç uzaklaşılmıyor: Yaşantı nasıl ve ne ölçüde bir edebi esere aktarılabilir, yazar anlatmak istediğine ne kadar yaklaşabilir, dil yaşantıyı dolaysızca aktarabilme gücüne sahip midir? Geçgin’le yapılan söyleşi de hem bu sorunun hem de onu açıklama çabasının derinleştirilmesini sağlıyor.
Edebiyatın sadece sağaltıcı bir işlevle sınırlanamayacağını, yaşantının kavranması ve aktarılmasında onun da türlü badire ve yaralardan nasibini alacağını gösteren bu ufuk açıcı derlemeyi tüm edebiyatseverlerin dikkatine sunuyoruz.
Katkılar: Bülent Eken, Erhan Meydan, Fatih Altuğ, Jale Özata Dirlikyapan, Mahmut Mutman, Mehmet Fatih Uslu, Merve Eflatun, Selver Sezen Kutup, Şükrü Argın, Umut Tümay Arslan, Yalçın Armağan, Zekiye Antakyalıoğlu
İÇİNDEKİLER
Sunuş
Melek Aydoğan
Ciğere Dolan Su, İpe Çekilen Beden:
Son Adım’da Varoluş Kaygısından
Yok Olma Korkusuna
Yalçın Armağan
Yıkıntılarını Diken Roman:
Son Adım’ın Üslubunda Farklılaşmalar
ve Dilsizliği Arayan Dil
Jale Özata Dirlikyapan
Önceki Adım
Mahmut Mutman
Alisan Ölmeli
Bülent Eken
Başlangıç ile Son Arasında
İmkânsız Bir “Son Adım”
Erhan Meydan
Eşik-Roman Olarak Son Adım:
Agambenci Bir Okuma
Zekiye Antakyalıoğlu
Son Adım’da Karışımlar, Sesler ve Diller
Fatih Altuğ
İki Erkek Hikâyesi
Mehmet Fatih Uslu
“İnsan Bir Hiç Değildir”, Ya Hayvan?:
Son Adım’da İnsan-Hayvan Zikzakları
Selver Sezen Kutup
İmkânsız Bir Yolculuğun Edebi Haritalaması:
Son Adım’ın Döngüleşen Mekânları
Merve Eflatun
Konuşmalar
“Güzel Günler Görebileceğimiz
Bir Geleceğe Giden Yolun Kayboluşu”
Umut Tümay Arslan, Şükrü Argın
“Aslında Bir Dördüncü Tekil Olsaydı
Onunla Yazardım”
Ayhan Geçgin, Melek Aydoğan
“Güçsüzlük İçinde Işıyan Bir Şey Gerçekten Var mı?”
Alisan, Melek Aydoğan
Kaynakça
Dizin
Katkıda Bulunanlar
Sunuş, s. 11-15
Javier Marías’ın Yarınki Yüzün üçlemesinin ilk cildi “İnsan asla hiçbir şey anlatmamalı” [1] diye başlar. İnsan hiçbir şey anlatmamalıdır ve fakat durmadan anlatır; asla anlatmamak gerekirken anlatmanın, zorunlulukla anlatmanın gerilimi. Ve nihayetinde, insan yine de anlatır.
Neden yazıyoruz, sorusunun cevabı sayısız farklı şekilde verilebilir. Yazar, gerekçesini şahsi olarak dile dökmese bile yazdığında açık ya da örtük “neden”in karşılıkları bulunacaktır. Hiç kimse ve hiçbir şey için yazmadığını söylese de yazıda başka bir şey hep vardır. Dilin çerçevesinde yekpare olan mevcudiyetin sekteye uğratılması, gerçeğin gerçeklikten ayrıldığı sınırda yeniden ortaya çıkarılması, akışın bir süreliğine durdurulması. Bir çatlak, bir çıkış yolu, bir soluklanma imkânı bulmak için yazarız; yazmazsak ölmeyiz ya da delirmeyiz, hayat devam eder fakat yazıyorsak bunun, hayatın öylece devam etmesine bir müdahale, bir şerh düşme isteğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Özellikle düşünmeyi –yeniden düşünmeyi– zorlayan yazılardan söz edecek olursak, niçin okuyoruz, sorusunun cevabı da buradadır.
Ayhan Geçgin, bana kalırsa, bir yazar kimliğine yerleş(e)meyerek, anlatmanın kendisini de anlam krizinin parçasına dönüştürerek yazıyor. Bir yazarı yazar yapan nedenler ile yazdığı metinler bağdaşmaz bazen, çünkü dil bizatihi bir bütünlük kaybıdır. İnsanın “kendinde” varlık olmasını bölerek “kendisi için” varlık haline gelmesini sağlayan şey dildir. Yerini tam belirleyemeyeceğimiz bir sınır ortaya çıkar bu bölme işlemiyle; evet, sınırın yerini saptayamayız ama varlığını da inkâr edemeyiz. Bu durumda gerçeğin deneyimlenmesinin dilde dolaysız bir karşılığı yoktur. Geçgin ilk romanı Kenarda’dan (2003) bu yana, dilin bize yaşama olanağı vermediğini düşünen yazarla, dilden başka yaşama olanağımız olmadığını bilen yazar arasındaki nihayetsiz çekişmenin varlığını duyuruyor. Ne söylerse söylesin asla istediği şeyi söyleyemediğini düşünen yazarın iç çatışması. Yazıyı imkânsızlaştıran bu durum aynı zamanda yazmayı sürdürmenin de yegâne olanağı gibi görünüyor Geçgin edebiyatında.
Ayhan Geçgin’in üçüncü romanı Son Adım (2011) ilk okuduğum günden bu yana bende çağrısıyla, uğultusuyla sürüp gidiyor, varlığını devam ettiriyor. Romanı çok severek –her zaman eleştirinin araçlarıyla konuşmak gerekmez– okudum ama bu çok sevmenin doğrudan bir açıklamasını tek seferde vermek zor. Romanda anlaşılması güç bir yan (cümle, durum vb.) olmasa da, her okuduğumda bir şeyi başka bir şeye çevirme ihtiyacı duydum. Metnin bu ele gelmezliği oyuncul bir metin olmasıyla ilgili değil. Metni sadakatle okuyan eleştirmenin / okurun belirli bir yazma ve okuma biçimi vardır; en eleştirel okuma, kendi önyargılarımı askıya aldım, metin ne söylüyor ona bakacağım diyen okuma bile bir prosedür izler. Dolayısıyla, eleştirmen / okur metni yadırgadığı zaman, bunu haklı bir temele kolayca oturtabilir. Son Adım –içsel huzursuzluklar, arayışların çıkışsızlıkları, bir tamamlanmamışlıkta sonlanmasıyla vb.– bunu ortadan kaldırıyor ve sürekli bir okunurluk talep ediyor. Geçgin ne yazarsa yazsın, geriye hep bir şey kalıyor; tam olup bitmeyen, indirgenemeyen. Bu eleştirmenin / okurun yetersizliği mi, yazarın zorluğu mu? Eğer bir zorluktan bahsedeceksek, Ayhan Geçgin edebiyatında zor olan nedir? Yazarın hem gücü hem tuzağı mıdır zor olan? Kuşkusuz bir okuma zorluğundan bahsetmiyorum; bana öyle geliyor ki, zorluk Geçgin’in içinde yaşadığımız zamanı anlamaya yönelik meselelerinden kaynaklanıyor, üstelik yazı da bu meselelerin bir parçası.
Son Adım yayımlandığı yıl hatırı sayılır eleştirmenin / okurun ilgisini çekti, yıl sonu listelerinde “yılın kitapları” arasına yerleşti. Roman Eskişehir’deki üniversite hayatını bıraktıktan sonra döndüğü Küçükçekmece’de, babaannesiyle yaşayan 34 yaşındaki Alisan’ın hikâyesini anlatır. Babaannesinin ölümünden sonra onun son isteğini yerine getirmek için cenazesini memleketi Bindağ’a götüren Alisan’ın orada yaşadıklarıyla sonlanır. Son Adım, celladın ve kurbanın aynı insandışılığın insani yüzlerine dönüşme mekanizmasını ortaya seriyor. Modernliğin vardığı katı gerçeklik; herkes herkesin düşmanı ve herkes herkesin benzeridir. Düşmanlık ve benzerlik; birliğimizi, kimliğimizi, benliğimizi, özetle insan ve toplum olarak varlığımızı borçlu olduğumuz “lanetli pay”. Toplumsalın kuruluşuna içkin hınçtan herkesin payına düşen kötülük biçimleri. Herkesi, çoğunluğu içine alan, olayın bir parçası ve taşıyıcısı haline getiren sıradanlık. Özetle, Son Adım varoluşun içkin krizine verilen bir karşılık ya da en azından o krizi açığa çıkarma girişimidir, diyebilir miyiz?
Geçgin Duisburg-Essen Üniversitesi’ndeki konuşmasında “haritalandırma” (2019) olarak ifade etti bunu; yerini belirleme, bu yerin sınırlarını, kodlarını, yani anlamını belirleme girişimi. Kriz de zaten bizatihi budur, anlam arzusudur. Varlık yerini belirleyemez, dünyadaki varoluşunun anlamını bulamaz. Sahici edebiyat, anlamlandırma mekanizmalarının içsel krizini o krizin bir parçası olarak sorunsallaştırır. Son Adım, en dolaylı yoldan olsa bile, günümüz krizini bu krizle ilişki içinde düşünmeyi üstleniyor. Şimdiki zamanın içinden konuşmak zordur; günceli yakalamak, güncele yakalanmak anlamına da gelir çünkü. Krizin dışavurumunu şimdide, en sonu en başa bağlayarak beklenmedik sorularla anlatıyor. Doğadan kopuş, kopuş olmayan kopuş; başlamayan başlangıç, dolayısıyla sonlanmayan son. Varlığın dasein olarak kurucu kaidelerinin krizi.
Ve biliyoruz ki, her metni kendi ortaya çıkış koşullarıyla da anlamak lazım. Bu kriz geçici, dönemsel, bölgesel bir sorun olmadığı gibi ne ekonomiyle ne de kültürle sınırlı, çok daha büyük bir sorun. Anlatıcı/yazar, Alisan’ı uygarlık maskesiyle değil de, içinde olduğu “karanlığın yüreği”ne bir yolculukla anlatmayı tercih ederken, bir anlamda uygarlığın maskesini kaldırır. Maskenin ardında çıplak gerçekle dolaysızca karşılaşamadığımız için roman sürekli bir yeniden okunma talebiyle, zorunluluğuyla önümüze gelir.
Asıl yapılması gerekenin, tüm bunları Son Adım ile düşünmeye devam etmek olduğunu anladığımda, elinizde tuttuğunuz kitabı hazırlamaya karar verdim. Yazıların biri hariç tümü bu derleme için yazıldı. Son Adım hakkında daha önce yazılanları tekrar etmeyen, romanı farklı bakışlarla yorumlamaya imkân sunan temalara, odaklara alan açmaya önem verdim. Elbette, dışarıda kalan okuma biçimleri var. Derlemenin düşüncesi romana yönelik tüm eleştirel yorumları kapsamak değil; kapsadığı, belirlediği perspektifleri derinlemesine tartışabilmek. Editöryal okuma sürecinde, kitaptaki yazıların da birbirini tekrar etmemesini gözettim. Alışılmış derlemelerden farklı olarak romana anatomik bir bakış düşürmenin yollarını aradım; Son Adım çizimleri ve Son Adım’ın edebi haritalaması bu niyetle ortaya çıktı. Metnin dağarcığına bakmak, kendi okuma deneyimimi özerkleştirmek için Alisan’la konuşmayı denedim, onunla bir söyleşi yaptım. Cevaplar metnin içinden çıktığı için yine metin konuşmuş oldu.
Son Adım’ı beraber düşünme çağrıma olumlu yanıt vererek derlemeye yazılarıyla katkı sunan Bülent Eken, Erhan Meydan, Fatih Altuğ, Jale Özata Dirlikyapan, Mahmut Mutman, Mehmet Fatih Uslu, Selver Sezen Kutup, Yalçın Armağan ve Zekiye Antakyalıoğlu’na; çizimleriyle romanı kateden Dilşad Aladağ’a; romanı titizlikle haritalandıran Merve Eflatun’a; Kurbağalara İnanıyorum’dan (2016) aldığım ilhamla [2] Son Adım hakkında yazışma / konuşma davetinde bulunduğum, bu davete nezaketle icabet eden Şükrü Argın ve Umut Tümay Arslan’a; sabırla sorularımı cevaplayan Ayhan Geçgin’e teşekkür ederim. Kitabı Erhan’a ithaf ettim; beni cesaretlendirdi, destekledi, neşeli bir çalışma ortamı sağladı, tüm şefkatiyle kafamdaki soruları kolaylaştırdı, hep ve iyi ki.
Umarım, Son Adım’ı benim gibi çok sevenler için bir okuma heyecanı, yeni yorumlama ufukları yaratır bu kitap.
Melek Aydoğan
Berlin, Ocak 2024
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat İnceleme/Araştırma
- Kitap AdıSoğuk Ateş - Son Adım Üzerine Yazılar
- Sayfa Sayısı320
- YazarMelek Aydoğan
- ISBN9786053163954
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviMetis Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Babil’deki Türkiye ~ Ekrem Tahir
Babil’deki Türkiye
Ekrem Tahir
Bizim Edebiyatımız,19.Asır sonuna kadar burcu burcu islam kokar..Yani hınca hınç düşünce,musikı,aşk ve sonsuza kanat çırpan rüya düşünceler.. Şimdi ,daha çok iğdişlik kokar,”Çağdaş”edebiyatımız..Biz ki,hazinelerimizden ve...
- İsmet Özel – En Özel Türkiye Şiiri ~ Reşit Güngör Kalkan
İsmet Özel – En Özel Türkiye Şiiri
Reşit Güngör Kalkan
Türkiye ve dünya merkezli siyaset eksenli düşünceleri ve yazılarıyla Türk şiirinin yaşayan en önemli şairlerinden İsmet Özel, son yıllarda sürekli tartışılan isimlerin başında geliyor....
- Korkmayınız Mister Sherlock Holmes! ~ Erol Üyepazarcı
Korkmayınız Mister Sherlock Holmes!
Erol Üyepazarcı
Türkiye’de Polisiye Romanın 140 Yıllık Öyküsü (1881-2021) “Uzun yıllardan beri, okuduğum iki üç kitap arasına kesinlikle bir polisiye roman sokarım. Polisiye roman okuyunca günlük...