Yeni ve Sert Öyküler
Klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru, güncel olayları, yok olmanın eşiğindeki doğayı, yeni yaşam biçimlerinin getirdiği çapraşık insan ilişkilerini, bireyi köşeye sıkıştıran gelişmeleri bir bilimkurgu atmosferi içinde sarsıcı ve gülünç yönleriyle ele alıyor. “Yeni ve Sert Öyküler”de gerçekler gerçekdışına taşınıyor, inançlar saçma sapanla yer değiştiriyor.
“Susmak oldum. Susuyorum ve hep içime atıyorum. Bu yüzden içime daral geliyor. Alan daralıyor ve sıkışıyorum, hemen tuvalete koşuyorum. En iyisi hiç konuşmamak ya da konuşuyor gibi yapmak. O bile sakıncalı. İnsanın dudaklarını bile okuyorlar uzaktan, dağ deviren dürbünüyle.”
*
Ortak Yaşay
Biz de bu başlıkta olduğu gibi bir sitede ortak yaşıyoruz. Buna ortak yaşam demek çok zor. Çoğu kez kavgalar ve küçük boyutta savaşlar çıkıyor. Bloklar arası kıskançlıklar yaşanıyor. Bir bloktan öbür bloka sızmalar oluyor. Ayrıca başka sitelerden bizim siteye girenler, bizim topraklarımızı ele geçirmeye çalışanlar var. Örneğin bizim topraklarımızda kara lahana ve kıvırcık salata yetiştirip pazarda satıyorlar. Bu kadar utanmaz ve saldırgan komşularla çevrili durumdayız.
Gerçi biz barıştan yanayız. Yasalara göre zorunlu bu. Bir güvenlik şirketi ile anlaştık; bu işi taşeron olarak bu şirkete verdik. Oysa buna karşı çıkanlar oluyor. Şöyle konuşuyorlar: “Sitemizin güvenliğini bir taşerona bırakamayız, biz kendi güvenlik güçlerimizi kendimiz tutmalıyız ve onların aylıklarını biz ödemeliyiz. Taşeronun adamları için bizim sitenin hiç önemi yok. O yüzden geceleri güvenliğimizle uğraşacakları yerde ağaç altında toplanıp lak lak ediyorlar. Böyle şey olur mu?”
Sonra baktık ki komşu site bizim topraklarımızın bir bölümünü ele geçirmiş ve bize de hiç haber vermiyor. Üstüne üstlük bunu bizim yaptığımızı söyleyip yargıca gidiyor. Oysa biz sitemizin bir santimini başkalarına vermeyiz. Bu yüzden biz de yetkililere başvurduk ve yeniden ölçüm yaptırdık. Bu kez biz haklı çıktığımız gibi onların toprağından bir bölümü bizim üzerimizde kaldı. Artık bir şey diyemezler…
Büyük bir özveriyle sitemize hizmet etmeye çalışıyoruz. Ancak sitemizde oturanlar hiç oralı değil. Sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Böyle sürerse bırakıp gideceğim. Bunu herkesin bilmesi gerekir. “Aman gitme…” diyenleri duyuyorum. Niye gitmeyeyim? Hep bu gergin ve bunalımlı havada mı yaşayacağım? Hastalıklar bundan çıkıyor. Dayanamıyorum, hava da kirli ve rutubetli. Üstelik çevrede hırsızlar dolaşıyor. Bu yüzden güvenlik örgütünü kurduk. Kuş uçurtmuyoruz. Aferin. Ama üst katta oturanlar sularını açık bırakıyorlar ve bütün kirli sular bizim tepemize damlıyor. Tüm bunları onarmamız gerekiyor. Ayrıca kimi bloklar asansör yaptırmak istiyor. Oysa bu binalar gökdelen değil. Doğal olarak üst katta oturanlar istiyor asansörü ve yaşlılar. Ne yapalım. Kazanları değiştirdik. Atık su borularındaki bozuklukları büyük özveriyle giderdik. Zaten arkadaşlarımız hep özveriyle çalışıyor. Bir tek kuruş gelirleri yok. Elimizde başka veriler olsa özveriye gerek kalmayacak. Başka sitelerde bu gibi işleri yapanlar aylık alıyor. Site yöneten şirketler de var. Biz de sitemizi özelleştirmek istiyoruz. Ama üyelerimiz, fazla pahalıya patlar diye istemiyor. Ne yapalım? Bizde hiç para yok. Olur mu böyle şey? Deprem oldu. Yeni sorunlarla karşılaştık. Bizden yangin merdivenleri yaptırmamızı istediler. Buyurun bir masraf daha. Yangın merdivenlerini yaptırdık. Ayrıca doğal yıkım olaylarında sitede oturanların toplanma yerleri, nerelerde yardım malzemesi bulabilecekleri saptandı. Tüm bunların planı yapıldı. Görüyorsunuz, nerede bir felaket olsa her şeyi bizden bekliyorlar. Bu kadarı fazla ama. Devlet nerede? Özel şirketler nerede? Onlara göre hava hoş. Durmadan vergi topluyorlar, durmadan para istiyorlar. Burası, Anadolu’da küçük bir kasaba kadar kalabalık. 700 daire var. Kaç kişi yaşıyor, bir düşünün. 1117 araba var. Saydırttım. Bu kadar arabayı nereye koyacağız?
Neyse, gene de burada tam bir uyum içinde yaşıyoruz. Karışıklık oluyor. 156 kişi ödentilerini vermiyor. İcraya vermekle tehdit ediyoruz. Gene vermiyorlar. 66 kişi sürekli icrada. Ama bir şey olmuyor.
Daha iskân izni almış değiliz. Ne demek bu? Kısacası kaçak oturuyoruz burda. Buna ne yapacağız. Belediye büyük para istiyor. Satacak dükkân da kalmadı elimizde. Onun için kaçak oturmayı sürdüreceğiz. Deprem taşınmaz malların değerlerini düşürdü ama bizim site için bir sorun yok. Belediyeye göre burası üçüncü derece deprem bölgesi. Evlerimiz de o kadar yüksek değil. Bu açıdan biraz avunabiliriz kendi kendimize.
Bir bankamatik koydurduk. Kulübe biçiminde. Bedava değil. Bankadan kira alıyoruz. Şimdi herkes, orda istediği gibi interaktif bankacılık işlemleri yapabiliyor, borsaya girebiliyor; borsada genellikle yitiriyor, çünkü borsa düşüyor. Eskiden daha çok repo alıyorduk, artık alamıyoruz. Ayrıca vergiler durmadan artıyor.
Zamanı geldiği için sitemizi ilaçlayacağız. Uzman arkadaşlarımız söylediler. Zaman gelmiş. Çöpler ortada durursa karasinekler ürüyor. Bunu önleyeceğiz. Komşu siteler, bizim topraklarımızda bir çöplük oluşturmaya kalktılar; elbette güvenlik güçlerimizle bu saldırıyı püskürttük. Şimdi biz onların topraklarına çöplerimizi dökmeye başladık.
Görüyorsunuz, herkes avanta, yutturmaca, yağmalama üzerine çalışıyor. Kimsede hakkını gözetme, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik diye bir şey yok. Bu ortam içinde kendimizi korumaya çalışıyoruz. Yoksa sitemiz yok edilecek; bir gün bakmışız ki yağmalanmış, ortadan yok olmuş, ya da başkaları gelip yerleşmiş. Zaten bugün bile bu sitede yaşayanları tanımıyoruz. Siteyi kuranlar çoktan başka ülkelere gitti. Onların yerlerine başkaları geldi. Bunun yerine siteye, alavare dalavere ve kara para girdi diyorlar. Mafyanın da sızdığı ve yerleştiği söyleniyor. Mafya yararlı imiş. Belediye ile sorunlarımızı çözebilirlermiş.
Bu arada kendimizi görsel gösteriler, festivaller ve şenliklerle oyalıyoruz. Bunlar çok iyi oluyor. Örneğin tiyatro oyunları, artık dansmış gibi yapılıyor ve biz de bunlara şaşkınlıkla bakıyoruz. Medea öyküsü sular içinde yüzüyor. Böylece gösteriler açılıyor. Ben hep Medea ne zaman çocuklarını boğazlayacak diye bekliyorum. Bizim sitedekiler böyle acılı öyküler sevmiyor. Bunun üzerine Bob Wilson’un Ölüm, Yıkım ve Detroit III’üne gidiyoruz. Herkes gözlerini Isabella Rossellini’ye dikmiş durumda. Ne de olsa Ingrid Bergman’ın kızı. Elindeki bir metni okuyor, altyazı ile çevrilen. Sahnede olup bitenle bir ilgisi yok. Belki böylesi daha iyi. Semiha Berksoy da bir divana yatmış durumda, arya söylerken geçiyor sahneden. Ama önce bir baykuş ile bir horoz var. Kötümser bir gelecek kuruyorlar. Geçmiş ile gelecek birbirine karışıyor ve kıyamet gününe, mahşer gününe yaklaşıyoruz. Herkesin günahları var. Günahlarını tekerlekli bavullarda zor taşıyorlar.
Ben en çok, gökyüzünde asılmış kıpırtısız duran, arada bir renk değiştiren astroidi beğeniyorum. Bizim siteyi de unutuyorum.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıYeni ve Sert Öyküler
- Sayfa Sayısı160
- YazarOrhan Duru
- ISBN9789750852947
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gülistan ~ Şirazlı Şeyh Sadi
Gülistan
Şirazlı Şeyh Sadi
Gülistan, şiirle nesrin ve öğütle iç konuşmanın iç içe geçtiği, şiirsel bir anlam bahçesidir. Sadinin tüm eserlerinde olduğu gibi Gülistanda da toplumcu ve ahlakçı...
- Kırmızı Kartal ~ Miyase Sertbarut
Kırmızı Kartal
Miyase Sertbarut
Miyase Sertbarut’un on binlerce çocuğun hayallerini kanatlandıran ödüllü öyküsü Kırmızı Kartal, Gül Sarı’nın resimleri ve gözden geçirilmiş baskısıyla yeniden raflardaki yerini alıyor. Okurlarını, Evşen adında...
- Küçük Harfli Mutluluklar ~ Haldun Taner
Küçük Harfli Mutluluklar
Haldun Taner
“Böylece yaz geçti, güz geçti, kış geçti. İlkbahar gelip de mayıs güneşi bir genç kızınkine benzeyen ılık nefesini tabiata hohlayınca bademler birden beyazlara büründü....