Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yeniden Yaşayabilseydik
Yeniden Yaşayabilseydik

Yeniden Yaşayabilseydik

Suat Derviş

“Sadece, bu geçen hayatı, bir kere daha, ta başından itibaren yeniden yaşamak lazım. O kadar! Bugünkü tecrübelerle yeniden yaşasa… O zaman yapmış olduğu yanlışları…

“Sadece, bu geçen hayatı, bir kere daha, ta başından itibaren yeniden yaşamak lazım. O kadar! Bugünkü tecrübelerle yeniden yaşasa… O zaman yapmış olduğu yanlışları tekrar etmez. Bütün hataları tamir eder ve bu ömrü tatlı, mesut ve yaşanmaya hakikaten layık bir ömür olarak geçirirdi. Bir kere daha aynı hayatı yaşamak… Bu mümkün olabilse… Bir kere daha aynı hayat…”

Şadan kısa bir hastalığın ardından yatağa düşmüştür. Durumu ağırdır. Kıpırdayamamakta, gözlerini bile açamamakta, ancak etrafında konuşulanları duymaktadır. Doktoru, ölmek üzere olduğunu söyler. Şadan buna inanmak istememektedir. Ancak acizdir, çaresizdir… Ne yapabilir, buna nasıl engel olabilir ki?

Şadan, aciz ve çaresiz, hatırlar. İlk gençliğinden o güne kadar tüm yaşadıklarını âdeta yeniden yaşar. Tüm geçmişiyle, kararları ve seçimleriyle yüzleşir ölüm döşeğinde. Vedalaşırcasına.

Suat Derviş’in yetmiş yıl önce yazdığı ve bugüne kadar hiç kitaplaşmamış bu harika romanının ardından, Liz Behmoaras “Suat Derviş’i ve ‘efsane’ yaşamını anımsarken…” başlıklı yazısıyla Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi adlı biyografiyi yazma sürecini anlatıyor.

 

Bu kitap ilk kez Son Telgrafta 1 Kasım 1951 14 Şubat 1952 tarihleri arasında 103 tefrika olarak yayımlanmıştır.

1

“Bak ne olur… Bak bir kere gözlerime!”

“Delisin! Şimdi sırası mı? Baksana…”

Genç kadın kaşlarıyla yatakta yatan, gözleri kapalı hasta kadını gösteriyor.

“O şimdi bir şey duymuyor. Kendinde değil ki…”

Genç kadın onu dinlemiyor. Gözleri hareketsiz yatan hasta kadında.

“Bırak şimdi onu. Bak bana. Gözlerini benden saklama! Dün sabahtan beri buraya geleceğim ânı bekledim. Seni görecegim dakikayı…”

Kadın cevap vermiyor.

“Bu hastalık ne kadar iyi oldu. Bari uzun sürebilse… Kadıncağız biraz daha uzun yaşasa… Çabuk ōlmese.”

Genç kadın parmağını dudaklarına götürüyor. Ona “Sus” demek istiyor. Yine kaşlarıyla yatan kadını işaret ediyor, onun genç adamın söylediği sözleri duymasından korkuyor.

Öteki biraz daha hafif bir sesle, “O bir şey duymuyor şimdi,” diyor. “Bir şey anlamıyor… Bir şey duyamaz… Kimbilir belki de kendine gelmeden gidecek!”

“Belki bizi duyar ve korkar,” diye genç kadın ısrar ediyor. Gözleri endişe ile hastaya çevrilmiş.

“Doktor sen misin, ben miyim?”

Genç kadın çok hafif bir sesle mırıldanıyor.

“Sensin ama.” diyor, “ben onun yabancısı değilim. Nihayet o benim teyzem.”

“Onu ben de severim bilirsin. Ve ben de acırım ona…”

Bir müddet susuyor, sonra ilave ediyor.

“Hepimiz onun elinde büyüdük… İyi bir kadındır o.”

Sonra genç kadını elinden tutuyor ve onu karyolanın ayakucuna doğru götürüyor, birdenbire, kuvvetli kollarını onun beline dolayarak onu kendine doğru çekiyor, göğsü üzerinde sıkıyor.

Kadının vücudunda, evvela hafif bir direnişin adalelerini ve mafsallarını geren sertliği hissediliyor. Sonra bu körpe ve hayat dolu vucut, bu sıkı ve sıcak kucaklama içinde birdenbire eriyip yumuşuyor. Maddi varlığı hissedilmeyecek kadar hafif, adeta sıkletsiz oluveriyor.

Ve tam bir teslimiyet içinde dudaklarını onun dudaklarına terk eden kadın bir an için her şeyi unutuyor!

Fakat bu kucaklaşışın ani sarhoşluğu birdenbire geçerek yine kendine geliyor.

Bu ayılış adalelerin ve mafsalların gerginleşip sertleşmesiyle ve onun, iki avucunu delikanlının omuzlarına dayayarak kendisine geri çekmesiyle hissediliyor.

“Bırak beni… Allah aşkına.”

“Hayır…”

“Bırak diyorum. Rezalet bu.”

“Seni seviyorum!”

“Şimdi yeri mi bu sözün? Dakikası mı? Zamanı mı?” “Seni seviyorum.”

“Sırası mı şimdi? Burada… Bu odada… Ölen teyzemin yatağının ayakucunda!”

Kadının sesi bir nefes kadar hafif çıkıyor. “Mehlika… Dur.”

“Bırak beni!”

“Her zaman böyle bir fırsat var mı elimizde?” “Bırak diyorum!”

“Dur, kaçma benden… Ne kadar bahtiyarım!”

“Ayıp, böyle söyleme! Keşke hiçbir zaman böyle bir fırsat elimize geçmeseydi.”

“Hayat bu… Hepimizin, doğduğumuzu kabul ettiğimiz gibi, öleceğimizi de kabul etmemiz lazım.” “Sus!”

“Teyzen nihayet yüz sene yaşayamazdı ya…”

İhtiyar ve hasta kadın gözlerini açamıyor.

İhtiyar ve hasta kadın gözlerini açamıyor ama bütün bu konuşmayı duyuyor. Hatta istese gözlerini bile açabileceğini zannediyor. Fakat işte istemiyor. İsteyebilmek için kendisini gayet kuvvetsiz ve tembel hissediyor.

Biraz da kendi rızasıyla gözlerini böyle kapalı tutuyor. Bunun için gözleri kapalı. Bunun için böyle hareketsiz! Demek ölecek, öyle mi?

Ölmek!

Doktor, hayatından ümidi kesmiş ha! Fakat bu şey, hasta kadına kabul edilebilir ve mantıklı bir şey gibi görünmüyor. Niçin ölecek? Böyle durup dururken ölünür mü hiç?

O, hayatta, hiçbir zaman ölümü kendi başına gelmesi mukadder, hatta muhtemel bir şey olarak düşünmemişti. O herkesin öleceğini, ölebileceğini kabul etmiş, fakat hiçbir zaman böyle bir katiyetle kendi hayatının bir gün sona erebileceğini aklına bile getirmemişti. Bu, hayatta çok fazla mesut olan bir insanın iyimserligi degildi. Fakat bu ne olursa olsun böyle olmalıydı.

Şadan hayatının hiçbir safhasında ölümün bir gün karşısına dikilebileceğini ve diğerleri gibi, ölümlerine şahit olduğu diğer insanlar gibi, bir gün onu karanlık ve soğuk boşluğunda eritebileceğini bir ihtimal olarak bile kabul etmemişti.

Doktor şimdi bunu Mehlika’ya söylüyordu. Doktor bunu büyük bir katiyetle Mehlika’ya söylüyordu. “Teyzen yüz sene yaşayamaz ya!” diyordu.

Yüz sene… Yüz sene yaşanabilse… Acaba yüz sene pek mi uzun bir zaman ifade eder?

Yüz sene!

Yüz sene yaşanabilse bile insan bu güzelim hayata doyabilir mi? Güzelim hayat… Birden Mehlika, “Teyzeme bak!” diye fısıldadı.

“Nasıl?”

“Bak teyzeme.”

“Ne var?”

“Yüzünü bir tuhaf buruşturdu. Ne oluyor?”

Genç kadının gözleri endişe ile dolu. Dudakları titriyor. “Ne oluyor teyzeme?”

Şadan gülümsemek istemişti. Ne lüzumsuz telaş… Aman bu çocuklar ne kötümser şeyler!

Her şeyi fena zannediyorlar. Onu ölüyor zannettiler. Öldüğüne, bu gülümseyişin de bir ölüm çırpınışının yüzdeki serpintisi olduguna hükmediyorlar.

Ölmek…

Bu şey, zannettikleri kadar kolay değildir. Doktor yanılıyor. Doktor muhakkak yanılıyor. Kendisini ölecek zannederek ve hiçbir şey duymadığını ısrarla Mehlika’ya söylerken doktor yanılıyor.

Doktor…

Hangi doktor?

Küçük Hüsamettin mi?

Beşiğini salladığı, kirlettiği kundağı elleriyle değiştirdiği o emzik çocuğu mu?

Büyümüş. Adam olmuş. Mektebe gitmiş… Doktor da ol

muş!

İşte bakın hele!

Şimdi yatağının ayakucunda duruyor ve kendisinin öleceğine kati bir surette hüküm veriyor. Kendisinin öleceğine

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıYeniden Yaşayabilseydik
  • Sayfa Sayısı304
  • YazarSuat Derviş
  • ISBN9786257442374
  • Boyutlar, Kapak13*19,5, Karton Kapak
  • Yayıneviİthaki Yayınları / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bir Haremağasının Hatıraları ~ Suat DervişBir Haremağasının Hatıraları

    Bir Haremağasının Hatıraları

    Suat Derviş

    “Siyah istanbulin ve kırmızı fes giyen haremağaları canlı mahluklardan ziyade birer heyulayı hatırlatıyorlardı.” Bir Haremağasının Hatıraları, II. Abdülhamit saltanatının son birkaç yılı içerisinde Yıldız...

  2. Yeşil Gözlü Kız ~ Suat DervişYeşil Gözlü Kız

    Yeşil Gözlü Kız

    Suat Derviş

    “Sevgili Melek, Beni bir adam öptü. Şaş da kal, kardeşim… Şaş da kal! Beni bir erkek öptü. Ne babam ne dedem ne amcam ne...

  3. Fosforlu Cevriye ~ Suat DervişFosforlu Cevriye

    Fosforlu Cevriye

    Suat Derviş

    Atilla Dorsay’ın önsözüyle… Bir gece kadınına, bir karanlık kızına bundan daha güzel ve onu daha iyi vasıflandıran bir sıfat bulmaya imkân mı vardı! Güzelliği...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Bozkurtlar ~ Hüseyin Nihal AtsızBozkurtlar

    Bozkurtlar

    Hüseyin Nihal Atsız

    BOZKURTLAR, Ateş çocuk dergisinin 7 Ocak 1937’de çıkan 7. sayısından, 29 ve 30. sayılar haricinde, 40. sayısına kadar tefrika edilip kitap olarak yayınlanacağı 1946’ya dek yarım...

  2. Spor Gezginleri – 1 Kaçış Oyunu ~ Alper AkalSpor Gezginleri – 1 Kaçış Oyunu

    Spor Gezginleri – 1 Kaçış Oyunu

    Alper Akal

    Sporu ve tarihi bir araya getiren roman! Genç yazar Alper Akal’ın ilk romanı Kaçış Oyunu, spor etkinlikleri ile genel kültür bilgilerini harmanlayan macera dolu “Spor...

  3. Yalnız Evler Soğuk Olur ~ Selim İleriYalnız Evler Soğuk Olur

    Yalnız Evler Soğuk Olur

    Selim İleri

    İçi boşalmış, bomboş deniz kabuklarından denizin sesi duyulur, sona sürükleyen amansız dalgaların sesi. Çok eski çağlardan çıkagelir. Uğultuyu bir an olsun dindiremezsiniz. Yazarlar ikide...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur