Düştüğün yer burası. Cennetin asudeliğinden dünyanın kesafetine, karmaşasına, maddiliğine, perdeliliğine düştün. Kalbin cennetinden kopuk aklın kıskacına sıkıştın. Ruhun cennetinden gövdenin bataklığına saplandın. Düştüğün yer burası ve yükselişin yine buradan olacak. Bunun için önce gözündeki perdeleri aralayıp hayrete uyanman gerek. Hayrete uyanmak için önce varlığa, varoluşa, eşyaya, olaylara, hayata, insanlara, ağaca, kuşa, suya, toz tanesine alışıldık, bayat gözlerle, bilimin kafanı ve gönlünü buzdolabına koyan dondurucu tanımlarıyla bakmaman gerek. Eskiler buna ülfet ve ünsiyet diyorlar dostum. Hadi o zaman! Ülfeti kır, hayreti kuşan, düşünerek düştüğün yerden yükselmenin düşünü gör! Düşünmek, düştüğün yerin farkına varıp düşmeden önceki yerinin düşünü görmek demektir. Yüksel ki yerin bu yer değildir Dünyaya gelmek hüner değildir
***
İÇİNDEKİLER
ÖNDÜŞÜŞ: SÖZ’ÜN KIPIRTISI / 9
BİRİNCİ BÖLÜM
“YA İÇİNDESİNDİR ÇEMBERİN YA DA DIŞINDA YER ALACAKSIN” / 13
ÖZELİM, ÖZELSİN, ÖZEL/15
AYNI RÜYAYI GÖRÜYORSAK, GÖRDÜĞÜMÜZ RÜYA DEĞİLDİR / 25
BAŞKASININ KAŞIĞIYLA DÜĞÜNE GİTMEK / 29
SICAK YAZI, CISSSl/35
BAŞARILI OLMAK MUTLU OLMAK MIDIR? / 39
“I HAVE A DREAM”/43
“YA İÇİNDESİNDİR ÇEMBERİN YA DA DIŞINDA YER ALACAKSIN” / 47 SEYYAH VETURİST/51
İKİNCİ BÖLÜM
EVET, DÜNYA GAFLETLE KAİMDİR! / 55
EVET, DÜNYA GAFLETLE KAİMDİR! / 57 NEFSİNİ İSRAF ETMEK / 61 İNSANIN ÜÇ HALİ / 65
İNSAN, MERKEZ, HAYAT HAYAT, MERKEZ, İNSAN / 69
İKİ KANATLI OLMAK / 73
HANIN İÇİNDEN GEÇEN YOL / 77
KONUTUN DARLIĞINDAN MESKENİN SÜKÛNETİNE / 81
TEBDİL-İ MEKÂN, TEBDİL-İ İNSAN / 85
BİRAYNATEFEKKÜRÜ / 89
İNZİVADAN NASİBİNİ ALMAK / 93
AİLE YENİDEN, HEMEN ŞİMDİ / 97
AİLE, CENNET Mİ, CEHENNEM Mİ? / 101
HAZRETİ İNSAN İÇİN HAZRETİ AİLE / 105
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BENİ HOR GÖRME KARDAŞIM / 109
“BEN OKUMA BİLMEM…” / 111 BENİ HOR GÖRME KARDAŞIM / 117
CAN KURBANI YA DA BIÇAĞI ÇEKEN İSMAİL’E KAVUŞUR / 123 DEHA, DAVAVE HÛDA / 127 DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK / 131
MEDENİYETLERİN KIRILMA NOKTASINDA “ÜSTÜN İNSAN” “KÂMİL İNSAN”A KARŞI / 135
SONSÖZ YERİNE: DÜŞMEZ KALKMAZ BİR ALLAH / 151
DÜŞTÜĞÜN YERDEN KALKACAKSIN! / 151
SÖZ NASIL ‘UÇAR’, YAZI NASIL ‘KALIR’? / 155 DÜNYANIN TENHASINDA BİR ALIÇ AĞACI / 158
Güz
Yapraklar düşmede bilinmez inerden, Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki Yapraklar düşmede gönülsüz Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan Kaymada yalnızlığa Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor Nereye baksan hep o düşüş Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.
Rainer Maria Rilke Çeviri: Turan Oflazoğlu
ÖNDÜŞÜŞ: SÖZ’ÜN KIPIRTISI
Düşeriz…
Bir usturanın ağzında yaşamaktır biz fanîlerin tüm hikâyesi. İsmail’in boynunda gezinen bıçak yalımlamr boynumuzun kıvrımlarında.
Ömrümüzün havaî maytabı daha yükselirken düşüşe geçer: Kısa bir parıldama anı ve karanlıkta sönen kazip ışıkcıklar…
Daha dün tomurcuklanan kızcağız bugün buruşuk bir ninedir, bir kare öncesinin küheylan delikanlısı bak şimdi sana elini uzatıyor, -oturduğu iskemleden kalkmak için…
Fakat neresidir bu düşüşün nihaî adresi, ey benim düşünceme akraba olan düşünceli dostum? Elbet uzak bahçelerin bozgunundan dökülür kan rengi yapraklar, düşer biteviye. Nereye? Hiçliğe mi? Yumuşak ve sonsuz bir el’e mi? Düşüşü belirleyen yön, bu sorulara verdiğin cevapta saklı değil mi?
Düşeriz…
Düşleyen bir düş olur düşeriz… Kurmaca düşlerin yalanına kanarız da, rüya görmenin hakikatinden uzağa düşeriz.
Uçsuz bucaksız bir çölde gezeriz, gezerken dipsiz bir kuyuya düşen seyyahın meselindeki gibi duvardaki çalıya ellerimiz kan içinde tutunmuş bekleriz.
Peki beklerken ne yaparız ey düşüşün çocuğu olan sevgili dostum? Kimimiz umutsuzluğun sisinde kendimizi boşluğa bırakır, kimimiz çalının yeşil yapraklarım seyre dalıp düş kurar, kimimizse ah ne bahtiyar ruhlardır onlar- çölün ve kuyunun, çalının ve tenin Sahibine umudun taraçalarından dua ederiz.
Bilir misin benim hüzünlü dostum, dua eder ve inan yükseliriz…
Düşeriz…
Bir dane için tuzağa düşen kuş gibi. Bir bakmakta, bir tatmakta, bir öpmekte, hülyalı bir anın dumanlı hazzında, bazen bir dakikanın sarhoşluğunda batar ve düşeriz.
Yasaklı ağacın kekre meyvesi kamaşır daim damaklarımızda. Sevdiğinden ayrılır, işinden atılır, iflas eder, kırık not alır, sağlığını yitirir, gençliğini ve güzelliğini kaybeder, şöhretin uğultulu tepelerinden, şehvetin buğulu gecesinden uyanır, güvendiği dağlara kar yağar, tuttuğu dallar elinde kalır, yitik, bir başına, çar na çar düşeriz.
Peki sorarım sana ey okuyucu dostum, düşeriz de ne ederiz? Düşmeleriyle oynaşan, düşüşün hıçkırıklarından gerdanlıklar yapan, intihar girişimlerinin çetelesiyle caka satan, acılarının işportasını bağır çağır satarak geçime dönüştüren, oyuncağı kırılan bir mızmız çocuk gibi arka üstü oturmaktan gayrı ne ederiz?
Düşeriz…
Evrensel bir şarkı olan Söz’ün yazıya mağlup oluşu gibi.
Şarkı’dır serazad göklerde aslolan, fakat yazı güvenliğin hürriyeti boğduğu ve hafızanın yerini nisyana terk ettiği yerde durur.
Şairin dediği gibi, “Çünkü Yaradan hiç yazmamıştır. Yalnızca söylemiştir. Oysa yazı aklın, dahası tekniğin yanında yer alır. Şarkı ise insanın manevîbedeninin bir ifadesidir.”
Mezar kitabeni yazarcasına, aklından kalbine sığmırcasma, anlam’ın dağlarına kaçarcasına, bir yarayı dağlarcasına, kardeşinin yaralarına merhamet merhemini sunarcasına yazmak; söyle bana gönlü hassas arkadaşım, bu türlü yazmak düşmenin ağıdına bedel, kalkışın ezgisi değil de nedir?
Düşebiliriz…
Medeniyet gibi, düşünce gibi, şiir gibi, şefkat ve insan gibi… Düştüğümüz yerden diriliriz. Çağın hoyrat cinsellik, yoz müzik, kitlesel histerinin kaynağı endüstrileşmiş spor (futbol ve basketbol gibi) ve teknoloji bağımlılığına karşı şefkat, şiir ve bilgeliği, günlük hayatın erdemiyle yoğurarak zamana ve mekâna yansıtmak: İşte medeniyetin kalkış noktası.
“Modern insanı anlatmak için bir cümle yeter: çiftleşir ve gazete okur.” diyor filozof. Bense beyhude çalışır, televizyon izler ve internette avarelik eder diye ekliyorum…
Ebedî hayatın inşası için bu dünyayı bir harca dönüştüren çalışma, izlemenin yerine dinleme ve temaşa: İşte insanın yükselişi.
Düşebiliriz…
Toprağın bağrına bir tohum gibi. Geçebiliriz tenin gelgeç heveslerinden ve dünya toprağında bedeniyle çürüyüp ruhuyla yükselen bir ulu ağaca dönüşebiliriz. Varlığın bahçesinde her şeyin ‘Esma’dan çıkıp yine ‘Esma’nm avuçlarına dökülüşü bilinciyle çağıldayabiliriz.
Kalkabiliriz…
Hz. Âdem gibi. Nefsimize zulmettiğimizi ifade eder, pişman olup tövbe edersek eğer… Yasağı, ebedî olma, cennette kalıcı olma (mutlak haz ve mutluluk) tutkusuyla ihlal ettiğinde uzak ceddimiz nedametle tövbe etti, adamlık yolunu seçti. Pişmanlık ve tövbe ile adam oldu ve dünyaya kalfa (halife) olarak tayin ile taltif edildi. Kim demiş dünya bir sürgün yeri ve biz de buraya sürüldük diye? Siz hiç, bir halifenin sürgün yerine tayin edildiğini duydunuz mu? (Dünyanın fanî yüzünü kastetmeksizin tamamen ‘dün’ olduğunu, adeta tüm kâinatı değersizleştirircesine ‘alçakistan’ olduğunu söylemek mümince düşünmenin düşüşünün temel nedenlerinden biridir desek yeridir ey dostum! Pusulasını kaybetmiş hissiyatın savruluşu…)
Kalkabiliriz…
Atalet zindanından birlikte omuz omuza vererek firar eden mahkûmlar, düştükleri kuyudan sırt sırta vererek çıkan iki arkadaş gibi. Hatırla ki bir grup güvercin ayakları birbirine zincirlerle bağlı bir vaziyette iken, tek tek kendi çabalarıyla uçmaya çalışmışlar lâkin kan ter içinde umutsuzca yığılıp kalmışlardı da, en sonunda hep birlikte uçmayı aklederek göklere pervaz etmişlerdi.
Düşmek deyince ‘internet bağlantısının kopmasını’, yükselmek deyince ‘dolar kurunun fırlamasını’ anlıyor zamane. Ben fikrimce başka türlü olabileceğini göstermek istedim bu kitabın sahifelerin-de… Felç olmuş bir hastanın serçe parmağını oynatması kabilinden bir çaba bu… Mütevazı bir titreme. İnşallah kıpırdamak, doğrulmak, emeklemek, yürümek ve hatta koşmak da nasip olur…
Celin, bir ince derde düşelim, derdimiz düştüğümüz yerden kalkış olsun… Şair’in dediği gibi:
Düşmek hiç ayıp değil kalkmasını bil
Ve acele et önce, şu gözyaşını sil…
Yusuf Özkan Özburun Gökçe Bahar, Cilveli Nisan, Ah ki İstanbul, 2009
BİRİNCİ BÖLÜM “YA İÇİNDESİNDİR ÇEMBERİN YA DA DIŞINDA YER ALACAKSIN”
ÖZELİM, ÖZELSİN, ÖZEL
Özel birgiriş
Özel işlerimin çokluğu nedeniyle, çok sık özel programlara katılmam gerekir. Özel gardırobumdan bu özel günlere özgü takım elbiselerimden herhangi birini her giyişimde, nedendir bilinmez, tüm benliğimi tarifsiz bir sıradanlık, bayağılık, herkes gibilik, genellik hissi kaplar… Kendime sık sık esefle ‘Sen bir takım elbisesin oğlum!’, dediğim olur. Üzerinize bir boğanın oturması gibi boğucu bir his. Bu hep böyle olmuştur. Duvarın sıradan bir tuğlası olmak, zincirin herhangi bir halkası olmak, gözleri olmayan bir resme bakmak yollu bir boşluk… Bu tür benzetmelerden hangisini seçerseniz seçin, karaltının içinde silik bir nokta olarak kalmak, insanın tüm varlığını ayağa kaldıran tahammülü güç bir duygu…
Hayır, bu ağır duygunun sadece bana özgü aşırı bir ‘özne olma’ vurgusundan, bir tür gizli megalomaniden kaynaklandığını sanmıyorum. Doğrusu, modern psikoloji literatürünün normallik…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bir Mabed İşçisi ~ Dücane Cündioğlu
Bir Mabed İşçisi
Dücane Cündioğlu
Ömrü boyunca harbi değil, muharebeyi kazanmayı hedeflemiş bendenizin harbin kaybedilmesinden ötürü hissesine düşen ızdırabın, yârinin içine atıldığı o büyükçe ateş ormanını söndürebilmek için ağzıyla...
- Mor Mürekkep ~ Nazan Bekiroğlu
Mor Mürekkep
Nazan Bekiroğlu
Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir...
- Bazı Yaralar Yararlıdır ~ Selen Baranoğlu
Bazı Yaralar Yararlıdır
Selen Baranoğlu
“Bu kitap geçmişte yaşadıklarını ve bunlara bağlı aldığın yaraları, müstakbel doğum izleri olarak görmene vesile olabilir, dingin ve yavaş bir şekilde. Geçmişin izlerini bir...