Modern Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan, sıklıkla Herman Melville ve William Faulkner gibi ustalarla kıyaslanan Cormac McCarthy kariyeri boyunca Güney gotiği, Western ve postapokaliptik türlerde verdiği birbirinden başarılı eserlerle Pulitzer, National Book, National Book Critics Circle ve MacArthur Fellowship gibi ödüllerin sahibi oldu. 2007 yılında Coen Kardeşler tarafından sinemaya uyarlanan İhtiyarlara Yer Yok ise “En İyi Film” başta olmak üzere dört dalda Oscar kazandı.
Rio Grande yakınlarında avlanan Llewlyn Moss, bir şeylerin ters gittiği belli olan bir çatışma bölgesine rast gelir. Çatışmadan geriye kalanlar arasında cesetler ve kilolarca eroinin yanı sıra bir çanta dolusu para da vardır. Moss’un kader çizgisi vereceği karar üzerine burada çatallanacak ve deyim yerindeyse bir ölüm meleği peşine takılacaktır.
Kutsal kitaplar kadar kadim, günlük olaylar kadar dehşet verici konulara eğilen İhtiyarlara Yer Yok, kader, adalet, ahlak ve açgözlülük üzerine yazılmış modern bir klasik.
“McCarthy kelimeleri öylesine güzel kullanıyor ki sıradan bir iyi-kötü çatışmasını birinci sınıf bir edebiyat eserine dönüştürüyor.” – AnnIe Proulx
“Amerikan Yüceliğinin pragmatik bir geleneği varsa, Cormac McCarthy’nin kurguları bunun zirvesidir.” – Harold Bloom
*
I
Bir çocuğu Huntsville’e gaz odasına gönderdim. Bir tek onu. Tutuklamayı ben yaptım, ifadeyi de ben verdim. Kalkıp ziyaretine gittim iki üç kere. Üç kere. Sonuncusu idam edildiği gündü. Gitmek zorunda değildim ama gittim. Hiç de istemiyordum gitmeyi. On dört yaşında bir kızı öldürmüştü ve doğruya doğru onu ziyaret etmeyi hele idamına gitmeyi hiç istemedim ama gittim işte. Gazeteler aşk cinayeti diye yazdı, kendisi aşk falan yoktu demişti bana. Küçücük kızla çıkıyormuş. Kendisi on dokuz yaşındaydı. Kendini bildi bileli birini öldürmeyi kafasına koymuş. Salvverirlerse tekrar öldüreceğini söylüyordu. Cehenneme gideceğimi biliyorum diyordu. Kendi ağzıyla söyledi bunu bana. Ne desem bilemiyorum. Aklım almıyor. Hayatta böyle birini göreceğimi düşünemezdim. Acaba yeni bir cins mi bu diye düşünmeye başladım. Onu koltuğa bağlayıp kapıyı kapatırlarken seyrettim. Belki biraz gergin görünüyordu ama o kadar. Sahiden de on beş dakika sonra cehennemde olacağını biliyordu. Kesinlikle inanıyorum. Çok da düşündüm bunu. Konuşması zor biri değildi. Bana Şerif derdi. Ama ben ona soyleyecek laf bulamıyordum. Rubu olmadığını kendi söyleyen bir adama ne denir ki? Bir şey desen ne olacak? Bunu çok düşündüm. Ama sonra göreceklerimin yanında o çocuk solda sıfırdı.
Gözler rubun aynasıdır derler. O gözler neyin aynasıydı bilmem, bilmesem daha iyi herhalde. Ama bu alemde başka bir manzara da var ve o manzarayı görecek gözler de, gidişat oraya doğru. Bu gidişat yüzünden hayatta düşünemeyeceğim bir noktaya geldim. Ortalıkta ete kemiğe bürünmüş bir katliam meleği dolaşıyor ve ben onunla yüzleşmek istemiyorum. Gerçek olduğunu biliyorum. Yaptıklarını gördüm. O gözlerin önünden bir kere geçtim. Bir daha geçmem. Her şeyi göze alıp karşısına çıkmaya kalkışmam. Mesele sirf yaşlanmak değil. Keşke öyle olsa. Ne yapmayı göze alabileceğin bile değil. Bu işi yapabilmek için zaten ölmeyi göze almak gerektiğini başından beri biliyordum. Ta en başından beri. Kendimi methetmek için söylemiyorum. Bu iş böyle. Ölmeyi göze alamıyorsan karşındaki de anlar. Anında fark eder. Bence mesele nasıl biri olmayı göze alabileceğin. Bana kalırsa insanın ruhunu tehlikeye atması demek bu. Ben bunu yapamam. Şimdi düşünüyorum da belki eskiden de yapamazdım.
Şerif yardımcısı Chigurh’u ayakta ve elleri arkadan kelepçeli halde odanın köşesinde bırakarak kendisi döner koltuğa oturup şapkasını çıkardı, ayaklarını masaya uzatıp telsizle Lamar’ı aradı.
Şimdi girdik kapıdan içeri. Şerifin üstünde amfizem hastalarının filan kullandığına benzer bir oksijen tüpü gibi bir şey vardı. Kolunun içinden bir hortum geçirmişti ve hortum da mezbahalarda kullanılan cinsten bir bayıltma tabancasına bağlanıyordu. Evet efendim. Öyle görünüyor. Geldiğinizde görürsünüz. Evet efendim. Halloldu. Evet efendim.
Koltuktan kalktı ve kemerine asılı anahtar tomarını eline alıp masanın kilitli çekmecesini açarak hücrenin anahtarını çıkardı. Çekmecenin üstüne doğru hafifçe eğildiği sırada Chigurh yere çömelip kelepçeli ellerini altına ve dizlerinin arkasına kaydırdı. Aynı anda oturup arkaya doğru kaykıldı ve zinciri ayaklarının altından geçirip saniyesinde hiç zorlanmadan ayağa kalktı. Hareketi tekrar tekrar çalışmış gibi görünüyordu ve öyleydi de. Kelepçeli ellerini şerif yardımcısının kafasının üstünden geçirip havaya sıçradı ve iki dizini birden adamın ensesine geçirip zincire asıldı.
Yere yuvarlandılar. Şerif yardımcısı ellerini zincirin içine geçirmeye çalışıyor ama beceremiyordu. Chigurh yattığı yerde yüzünü çevirmişti ve dizleri kollarının arasında kelepçelere asılıyordu. Şerif yardımcısı deliler gibi çırpınıyordu, yerde daire çizerek yan yan ilerlemeye başlamıştı. Çöp kutusunu tekmeleyip devirdi ve iskemleyi bir tekmeyle odanın karşı tarafina savurdu. Bir tekmesiyle kapı kapandı ve yerdeki kilim ikisinin etrafina dolandı. Ağzından kan ve köpük geliyordu. Kendi kanında boğuluyordu. Chigurh iyice asıldı. Nikel kaplama kelepçeler bileklerini kesip kemiğine dayanmıştı. Şerif yardımcısının sağ karotid arteri çatladı ve oluk gibi fışkıran kan odanın karşı tarafındaki duvara çarpıp aşağı aktı. Şerif yardımcısının bacakları yavaşladı ve sonra durdu. Vücudu ara ara sarsılıyordu. Sonra tamamen hareketsiz kaldı. Chigurh yattığı yerde sakin sakin nefes alarak onu tutuyordu. Ayağa kalktığında şerif yardımcısının belinden anahtarları alıp kelepçelerini açtı ve ölünün tabancasını pantolonunun beline sıkıştırıp tuvalete gitti.
Bileklerini suyun altına tutup kan duruncaya kadar bekledi ve dişleriyle bir el havlusundan şeritler koparıp bileklerini sardıktan sonra tekrar odaya döndü. Masanın üstüne oturup sargıları seloteyp makinesinden kopardığı bantla yapıştırdı, bir yandan da yerde ağzı açık yatan ölüyü inceliyordu. İşi bitince şerif yardımcısının cebinden cüzdanını çıkardı, parayı alıp gömlek cebine koydu ve cüzdanı yere attı. Sonra hava tüpüyle bayıltma tabancasını alarak kapıdan dışarı çıktı ve şerif yardımcısının arabasına binip motoru çalıştırdı, geri gidip arabayı döndürdü ve yola çıktı.
Eyalet yoluna çıktığında içinde bir tek sürücü olan yeni model bir Ford’u gözüne kestirip ışıklarını açtı ve kısa bir süre sireni çalıştırdı. Araba bankete yanaştı. Chigurh arkasına yanaşıp motoru kapadı ve hava tüpünü sırtlayıp aşağı indi. Yürürken adam dikiz aynasından onu izliyordu.
Sorun nedir memur bey? dedi. Arabadan iner misiniz beyefendi? Adam kapıyı açıp indi. Ne oldu? dedi. Arabadan uzaklaşın lütfen.
Adam arabadan uzaklaştı. Chigurh üstündeki kan izlerini fark eden adamın gözlerinde şüphe belirdiğini gördü ama geç kalmıştı. Elini üfürükçüler gibi adamın başına koydu. Kapanan otomatik kapı sesine benzer bir tis-klik sesi çıktı hidrolik silindirden. Adam sessizce yere çöktü, alnındaki yuvarlak delikten kan fokurdayarak fışkırıyor ve gözlerine doğru akarak yavaşça uzaklaştığı görünen dünyasını da beraberinde götürüyordu. Chigurh ellerini mendiline sildi. Arabaya kan bulaştırmanı istemedim de, dedi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİhtiyarlara Yer Yok
- Sayfa Sayısı248
- YazarCormac McCarthy
- ISBN9786053758594
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİthaki Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kurt Mıntıkası ~ Javier Marías
Kurt Mıntıkası
Javier Marías
1971 yılında yayımlanan “Kurt Mıntıkası” Javier Marías’ın ilk romanıdır; 17 yaşında yazmaya başladığı bu romanı bir sene gibi kısa bir sürede bitirmiştir. Hikâye Amerika...
- Flores Kadınlarının Laneti ~ Angelica Lopes
Flores Kadınlarının Laneti
Angelica Lopes
Hayatları Dantelle Örülmüş Yedi Neslin Kadınları” ÖRDÜKLERİ DANTELDE OLUŞTURDUKLARI ŞİFREYLE ERKEK BASKISINA BAŞ KALDIRAN KADINLAR… On sekiz yaşında bir genç kız olan Alice, yıllar...
- Baharat Kokulu Hayatlar ~ Erica Bauermeister
Baharat Kokulu Hayatlar
Erica Bauermeister
Bazı insanlar, hayatın güzel olduğunu hatırlatmak için vardır… Gözlerini kaldırdığında bakışları Lillian’ınkilerle karşılaştı. Sesi şaşkınlıktan titriyordu; “Ne kadar da büyümüşsün…” Henüz sekiz yaşındayken, içine...