Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Pamuk İşçileri
Pamuk İşçileri

Pamuk İşçileri

B. Traven

Dünyanın en hafif dokusu, farklı ülkelerden umutlarını da sırtlayıp gelen mevsimlik işçilerin nefeslerini kesen ağır bir yüke dönüşüyor: İnsanca yaşama arzusu tropik güneşin yakıcılığı…

Dünyanın en hafif dokusu, farklı ülkelerden umutlarını da sırtlayıp gelen mevsimlik işçilerin nefeslerini kesen ağır bir yüke dönüşüyor: İnsanca yaşama arzusu tropik güneşin yakıcılığı altında pamuk tarlalarında harcanan yoğun emeğin içinde yavaş yavaş sönerken, hayatta kalabilmenin kendisi bile bir başarı.

Bereket, her şey açgözlü işverenlerin insafına kalmış değil. Devrim sonrası Meksikası’nda sendikalar, bugün hayal dahi edilemeyecek kadar güçlü. Pamuk tarlalarından petrol sahalarına, kafelerden ekmek fırınlarına, işçiler çalıştıkları her yerde omuz omuza verip haysiyetleri için kıran kırana mücadele ediyorlar.

Yatacak yer ve pirinç lapası için ne iş olursa yapmaya hazır Gales, pamuk tarlalarını kana bulayan bir cinayetin izini sürerken, Meksika’nın dolambaçlı yolları ve şiddet dolu tarihi içinde bir isyanın da birinci elden tanığı oluyor.

B. Traven her zamanki gibi patlamaya hazır barut gibi bir romanla, coğrafi olarak uzak bir diyarı sınıf kardeşliği ve mücadelesinin ortaklığıyla yakın ediyor.

*

1.

İstasyonda durmuş etrafıma bakınıyordum. Yerde oturan ya da duvar dibinde ayakta duran bir avuç yerliden hangisine sorabilirim yolu diye düşünürken, trende gözüme ilişen birinin bana doğru geldiğini gördüm. En az on beş gündür tıraş olmamış, güneşten cildi kapkara yanmış bir adamdı. Başındaki geniş kenarlı hasır şapka eski mi eskiydi, pamuklu al gömleği yırtık pırtıktı, sarı keten pantolonu en azından elli yerinden yırtılmış, delik deşik olmuştu.

Çorapsız ayaklarında yerlilerin giydiği sandaletler vardı.

Önümde durdu, yüzüme baktı, yutkundu. Lafa nereden başlayacağını bilemedi bir türlü. Baktım olacak gibi değil, ben giriştim söze:

“Size nasıl yardım edebilirim?” diye sordum.

“Buenos días, Señor!”* dedi, birkaç kez yutkunduktan sonra.

“Ixtilxochitchuatepec’e nerden gidilir diye soracaktım.”

“Ne yapacaksınız orada?” dedim ama aklım birden başıma geldi. Buralarda kimse kimsenin işine burnunu sokmazdı. Adını sanını, işini, nereden gelip nereye gittiğini soruşturmak saygısızlıktı, ayıptı üstelik. O yüzden hemen ekledim:

“Ben de oraya gitmek istiyorum da…”

“Öyleyse siz Mr. Shine’sınız?”

“Hayır, ama ben de Mr. Shine’a gideceğim, pamuk toplamaya.”

“Ben de,” dedi adam. Bir yol arkadaşı bulmanın sevinci belirdi yüzünde. Tam o sırada uzun boylu, güçlü kuvvetli bir zenci çıkageldi.

“Señores,” dedi, “Mr. Shine’a nasıl gidilir, biliyor musunuz?”

“Cotton picking?”** diye sordum.

“Yes, feller…* Adresini Queretaro’daki bir zenci arkadaştan aldım,” dedi.

Kısa boylu bir Çinli de katıldı bize. Yüzünde kocaman bir gülümseme, “Günaydın baylar,” dedi. R’leri söyleyemiyordu.

“Ben de oraya gideceğim, yolu biliyor musunuz?”

Küçük bir defter çıkardı cebinden güçlükle, okumaya koyuldu:

“Shine, Mr. Shine, Ixtilxo…”

Kestim sözünü gülerek:

“Tamam,” dedim, “biz de oraya gideceğiz.”

“Cotton pick?..”

“Evet,” dedim, “kilo başına altı centavo.”

Bu konuşmadan sonra Çinli’yle de dostluk kuruldu. Proleter sınıf oluşmuştu. Hemen başkalarını aydınlatmaya ve örgütlemeye başlayabilirdik!

Hiç beklenmedik bir günde, yeryüzünün bu ücra, bilinmedik bucağında, uzun süre ayrı kaldıktan sonra buluşan dört kardeştik sanki. Bizim zenci kadar uzun boylu olmayan ama ona çok benzer bir başka zencinin sallana sallana bize yöneldiğini, esmer bir yerlinin de Ixtilxochitchuatepec’deki Mr. Shine’a gitmek üzere aramıza katıldığını söylemeliyim. Hepimiz kilosu altı centavoya pamuk toplayacaktık!

Ama çok tuhaf bir adı olan Ixtil…’in nerede olduğunu hiçbirimiz bilmiyorduk.

İstasyon bir önceki trenin kalkışından on dakika sonra öyle boşalmış, tropikal sıcağın içinde öyle yalnız ve dalgın bir halde kalmıştı ki, bu durum ancak Orta Amerika’daki bir istasyonda olurdu. Postacı demeye bin şahit isteyen biri, içindeki tüm mektup ve zarfları açsanız bile içeriğinden beş kat daha fazla ketene sahip bir çuvalı alıp gitmişti çoktan. Trenden indirilen nesneler: bir sandık dolusu kutu süt, iki bidon benzin, beş rulo dikenli tel, bir çuval toz şeker ile iki sandık dolusu şekerleme. Hepsi sahipsiz bir şekilde, güneşten kavrulan peronda duruyordu.

Biletlerin satıldığı ve bagajların tartıldığı tahta kulübe bir asma kilitle kapatılmıştı. Bu görevleri yerine getirmek için Avrupa’daki bir tren istasyonunda en az on iki iyi eğitilmiş kişiye ihtiyaç duyulurken, burada bu işleri yapması gereken adam, trenin son vagonu daha peronda dururken istasyonu terk etmişti. Satmak için her trene, iki bira şişesine doldurduğu soğuk kahve ve gazeteye sarılı mısır ekmeği getiren yaşlı, kısa boylu yerli kadın da tüm bunları bir saz sepetinde taşıyarak, beline kadar otların arasında evinin yolunu tutmuş gidiyordu. İstasyondan en son o ayrılırdı hep, hiçbir şey satamadığı halde, gene de gelirdi her gün. Muhtemelen bir aydır aynı kahveyi getiriyordu istasyona. Bunu yolcular da biliyor olmalıydı, yoksa bu cehennem sıcağında arada bir –hiç değilse yardım olsun diye– bir şeyler almaları gerekirdi ihtiyardan. Ne var ki trenlerde buzlu su bedavadır; durum böyle olunca, ihtiyarın kahve satması mümkün değildi elbet, bedava buzlu suyla boy ölçüşemezdi.

Beş proleter sınıftaşım, bilet satışı yapılan tahta kulübenin önünde yere oturmuş bekliyorlardı. Gölgedeydiler. Tepemizde kavuran güneşin altında gölgelik bir yer bulmak uzun yılların gerektirdiği bir bilgiydi.

Gelgelelim zaman denen kavram onlara yabancıydı. Hem sonra ben vardım, ne yapar eder yolu öğrenirdim, bana bırakmışlardı bu işi. Ben yola koyulmadan kımıldamayacak, yola koyulunca da ardıma düşeceklerdi. İnanmışlardı bana, onları Peru’ya dek sürükleyebilirdim istesem!

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıPamuk İşçileri
  • Sayfa Sayısı184
  • YazarB. Traven
  • ISBN9786256462564
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Köprü ~ B. TravenKöprü

    Köprü

    B. Traven

    Eserleri 40’tan fazla dile çevrilmiş ve milyonlarca okura ulaşmış efsanevi yazar B. Traven’den, insanoğlunun direngenliğine ve dünyanın bütün annelerine adanmış bir armağan: Köprü… Dünyalarını...

  2. Kanlı Oyun ~ B. TravenKanlı Oyun

    Kanlı Oyun

    B. Traven

    B. Traven kariyer basamaklarını türlü çeşit dalavereyle tırmanan bir petrol simsarıyla atadan kalma bir çiftliğin kanaatkâr sakinleri arasında gerçekleşen anıtsal bir yüzleşme üzerinden Amerikan...

  3. Ölüm Gemisi ~ B. TravenÖlüm Gemisi

    Ölüm Gemisi

    B. Traven

    Eserleri 40’tan fazla dile çevrilmiş ve bütün dünyada milyonlarca okura ulaşmış B. Traven efsanesi Ölüm Gemisi’yle geri dönüyor! Pasaportunu kaybeden ve Amerikalı olduğunu kimseye...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Maya’nın Günlüğü ~ Isabel AllendeMaya’nın Günlüğü

    Maya’nın Günlüğü

    Isabel Allende

    Benim adım Maya Vidal, on dokuz yaşındayım, cinsiyetim kız, bekârım, sevgilim yok, ama fırsat çıkmadığından, yoksa kılı kırk yardığımdan değil, California’da Berkeley’de doğdum, Amerikan...

  2. Zamanın Rengi Aşktır ~ Iris JohansenZamanın Rengi Aşktır

    Zamanın Rengi Aşktır

    Iris Johansen

    Aşk için ne kadar sabredebilirsin? Küçük yaşta yaşadığı zorluklara rağmen yeteneğine tutunarak zaman içinde başarılı bir sporcu olan Anthony, ailesini kaybeden Dany’de gördüğü ışığın...

  3. Frankenstein ~ Mary ShelleyFrankenstein

    Frankenstein

    Mary Shelley

    Daha çok korku romanı olarak bilinen Frankenstein aslında Felsefi bir romandır. Kitabın kahramanı olan Dr. Frankenstein hastalıklara son verebilmek ve ölümsüzlüğe ulaşmak için yaratıcı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur